Monday, June 24, 2024

Gelecekteki İlkel // John Zerzan

Gelecekteki İlkel, John Zerzan

Bildiğimiz şekliyle insan kültürü sona yaklaşmıştır.
Dünyanın en ilkel insanları sadece birkaç şeye sahiptir, ama yoksul değildir. Yoksulluk ne malın mülkün az oluşu, ne de sadece amaçlarla araçlar arasındaki bir ilişkidir; yoksulluk her şeyden önce insanlar arasındaki bir ilişki biçimidir. Toplumsal bir statüdür. Ve bu haliyle de uygarlığın bir icadıdır.
Avcı-toplayıcılar arasındaki şiddet konusunda ise, Lee şu tespitte bulunmuştur; "Kunglar kavgadan nefret eder ve kavga eden herhangi bir insanın aptal olduğunu düşünür­ler." Duffy'nin değerlendirmesine göre, "Mbutiler, iki in­san arasındaki her türlü şiddet biçimini büyük bir tiksinti ve nefretle karşılarlar ve bu şiddeti asla danslarında ve oyunla­rında temsil etmezler." Bodley ise, cinayet ve intiharın, dış etkilere maruz kalmayan toplayıcı-avcılar arasında "son de­rece seyrek" olduğu sonucuna varmıştır. Amerikan yerlileri­nin "savaşçı" doğası, Avrupalıların işgalci emellerini meşru kılmak amacıyla çoğunlukla uydurulmuştur; yağmacı uy­garlıkla karşılaştıktan sonra şiddet uygulamaya başlayan Komançi yerlileri, Avrupalıların istilasından önce, yüzyıllar boyu şiddet içermeyen bir yaşam sürdürmüşlerdi.
Ritüel, toplumsal tutunumun sağlanmasına ve güçlendirilmesine yarayan bir araç olarak gerekliydi; örneğin totem ritüelleri, kabile birliğini güçlendirmektedir.
Zaman içinde değil, sadece mevcut an içinde yaşayan insan mutludur. Hangi ihtiyaç mevcudiyet açlığımızdan daha büyük olabilir? Bu nitelik öylesine önemli ki onun yokluğu yoksulluğumuzun göstergesidir...
İşte zaman dışı olma böyle bir yaşama dayanıyordu ki bu da akla Whitrow'un sözlerini getiriyor; "İlkel insanlar mev­cut an içinde yaşarlar, tıpkı bizlerin de eğlenirken mevcut anda yaşaması gibi. Benzer bir yaklaşımı Nietzsche şöyle dile getirir; "Tüm zevkler sonsuzluğu arzular; derin, çok de­rin bir sonsuzluğu."
Erkekler tarafından kadınlara dayatılan şiddet de tarımla birlikte ortaya çıkmış ve kadınları birer ağır yük hayvanı ve çocuk bakıcısına dönüştürmüştür.
Derinlemesine radikal bir kadın kurtuluşu olmadığı sürece, artık her yerde korkunç bedellere mal olan ölümcül dalavere ve kötürümlüğün ellerine teslim ediliyoruz. Toplumsal cinsiyetin olmadığı başlangıçtaki bütünlük, kurtuluşumuz için bir reçete olabilir pekala...
Geleceği gördük ve bu bize acı veriyor.
Sakinleştiriciler artık dünyanın en çok tavsiye edilen ilaçlarıdır ve anti-depresanlar da satış rekorları kırmaktadır. Geçici bir rahatlamaya tüm yan etkileri ve bağımlılık yaratan özellikleriyle birlikte çarçabuk ulaşılırken, hepimiz gittikçe daha çok çöküyoruz.
Vahşi hayvanların et üreten birer makinaya dönüştürülmeleriyle birlikte, “toprağı” işleme düşüncesi insanlara dayatılan bir erdem haline gelmektedir; bu erdemin anlamı, evcilleştirme ve sömürü doğrultusunda insanların kendi doğasındaki özgürlükten koparılmasıdır.
İnsan konuşması, açığa çıkardığından çok daha fazla şeyi gizler; tanımladığından çok daha fazla şeyi muğlaklaştırır; ilişkilendirdiğinden çok daha fazla birbirinden koparır.
Doğa iyileştirir, doktorlar/danışmanlar/terapistler bakar.
Sanat; eşitlik içermeyen bir yaşamın ilk semptomları üzerinde inşa edilen bir toplumun bir arada tutulması için gerekli olan araçlardan biridir.
Açıkça görüldüğü gibi, psikolojinin kaynağı kısmen, cemaatin veya dayanışmanın olmayışı ve giderek ivme kazanan toplumsal parçalanmadır.
Uzamsallaştırma -tıpkı matematik gibi- ayrıma dayanır; uzamsallaştırmanın özü bölünme ve bu bölünmenin düzenle­nişidir. Zamanın bölümlere ayrılması (ki bu sayma veya ölç­menin ilk biçimi gibi görünüyor) kendi başına uzamsal bir eylemdir.

No comments:

Post a Comment

Şizofren // John Katzenbach

Çünkü her bir küçük eşya, kendi içinde bir yolculuktu aslında. Şizofren, John Katzenbach