Tuesday, January 23, 2024

Mutlu Günler Geride Kalmış Gibi // ke

"Kimse dile dökmüyor ama sanki bütün mutlu günler geride kalmış gibi." diyen Servet arkadaşımın sayfasına son günlerde düşündüğüm şeylerin özeti gibi olan bir yorum yazmıştım, belki diğer arkadaşlarımın da ilgisini çekebilir:

Bence bunun sebeplerinden biri, bunun sebeplerini az çok çıkarsamamıza rağmen uygun bir çıkış noktasında elimizin pek sağlam olmaması, çözüm mantığıyla ilgili haklı olarak şüphelere sahip olmamız,
ikinci olarak şundan bahsedilebilir mi, işte bunun tüketim toplumuyla, diyelim uygarlığın yıkıcılığıyla, 'hız'lı ilerleyen bir değişimle, adaletsizlikle, militarizmin hala uygulanabiliyor olmasıyla falan ilgisi olması ancak buna karşı bizlerin ise parçalanmış olmamız,
kolektiflere güvenle ilgili sorun yaşanması, geçmodernlikte modernlikteki gibi merkezi muhalefetin işlememesi çünkü sistemin de merkezi olmaması, mesela eskiden bir genel grevle sistem bir tehdit algılayabiliyorken bugün böyle bir grev olsa dahi sistemin kendini çevirebilecek alternatif ağlara sahip olduğunu söyleyebiliriz.. bu durumda bizim de bir ağa dönüşmemiz, bir ağ örmemiz gerekiyor olabilir, taşıdığı tüm olumsuzluklara rağmen network işimize yarayabilecek bir araç olabilir
bir başka unsuru da sanırım yine modern-postmodern eksende ele alabiliriz (ancak burada postmodernliği geçmodernlikteki yozlaşma olarak değil de, modernliğe eleştiri noktasından ele aldığımızı farzedelim), bu durumda modernlikteki partiler gibi çatı organizasyonları yerine insanları yatay olarak yanyana getirebilecek platformlar düşünmek daha makul olabilir..
zygmund bauman 20. yüzyıl futuristik başladı nostaljiyle bitti diyordu, emin ol ben de bazen sıkıntılarımla başedebilmek için anılarımı kurcalayıp duruyorum, iki türlü hissedebiliyorum, birincisi, bunların geçmişte kaldığına yönelik bir burukluk, ikincisi ise bunları yaşamış olmamızın verdiği memnuniyet.. çünkü güçlü duygularla bağlanan geçmişin şimdiye sarkabilen etkileri olabiliyor..
mutluluk için de, çocukluğu ayırırsak, adorno mutluyum diyen mutluluğa ihanet ediyordur diyordu, mutluluk geriye baktığında anlaşılan bir aura gibidir, zaten geriye doğru baktığımızda belirgin mutluluk anları görmeyiz, daha çok hayatı içtenlikle ve sahici yaşamaya çalıştığımızı görürüz ve bunu da buradan baktığımızda mutluluk olarak algılarız..
şimdi sanırım bizi etkileyen unsurlardan biri yaşamla bu türden ilişkimizin bölük pörçük şimdiler olarak parçalanması ve diğer konularda hissettiğimiz bireysel yetersizlikle beraber 'mutsuz' olmamız, en azından bende böyle oluyor, konu üzerinde oldukça düşünmeye çalışmışımdır, yalnız olmadığıma inanıyorum, selamlar..
(uygarlığın gelişimiyle ilgili yabanıl sitesinde şöyle bir benzetme yapılmıştı, insanlar biraz daha iyisi için gayretlerde bulundular, bu ilk başta bir nehire sırık dikmek gibiydi, ancak zamanla o kadar çok sırık dikilmiş oldu ki nehirde bir set meydana geldi, acaba bizler de o sırıkları sökmeye başlayan insanlar mıyız, ve bu durum artarsa nehir tekrar eski akışına kavuşabilir mi..
bizim nüfusumuzu doğal etmenler dengelemiyor, kültürel etmenlere bağlı, kolektif bir bilinç bunu etkileyebilir, uygun siyasal yöntemler bulabilirsek etkilemekten belirlemeye doğru evrilebilir mi acaba, -bağımlılık sorunum da olduğu için olumsuz duygularımla başedebilmek adına doktora gittiğim için, bana makul bulduğum birşey söyledi, bazı durumlara karşı olumsuz duygular geliştirmek de insanın gerçeğine dahildir, biz böyle durumlarda olumsuz duyguları belki biraz hafifletebiliriz, daha doğru bir ifadeyle, medikal ya da terapi ile danışanın dayanıklılığını artırmaya çalışırız, yalnız değilsin dostum, yalnız değiliz, umarım bu tesbit bir nebze de olsa dayanıklılığımızı artırır,
anlayabildiğim kadarıyla bizi özyıkıma davet eden bazı sebepler de var, savunma mekanizmaları, iyileşme arzusu gibi şeylerde de ortaklaşıyoruz sanırım, belirli bir oranda duyarsızlaşma, hissizleşme biraz işe yarayabilir, bir başka yaklaşım etkin bir mücadeleye dahil olmaktır, bu etkin mücadelenin yöntemlerinden biri iyi düşünülmüş bir pasifizm bile olabilir,
çeşitli toplumsal yaklaşımları hakikatin hepsine talip olarak değil de bir hakikat payı içerdikleri noktasından değerlendirebilirsek, ayrıca (teori yerine sosyal bilimlerde yaklaşım kelimesini kullanmayı tercih ediyorum) her bir yaklaşımın dayanıklı olduğu yerler kadar dayanıksız olduğu yerleri de teşhis edebilirsek ve doğru yaklaşıma yakınlaşabilirsek, bizden farklı ama doğru yaklaşıma yakınlaşabilmiş diğer düşünce sahibi insanlarla aramızda kardeşlik bağı kurulabilir..
burada, tek hakikat bende söyleminden, bir hakikat payı bende söylemine geçebilmenin faydalı olabileceğini düşünüyorum, umarım kafanı ütülemedim, dostça)))

ke

No comments:

Post a Comment

Şizofren // John Katzenbach

Çünkü her bir küçük eşya, kendi içinde bir yolculuktu aslında. Şizofren, John Katzenbach