Thursday, November 13, 2025

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü kişi kendisine dışardan bakamaz, zira kişi kendisinin nasıl göründüğünü sahiden görmez, çıkarsayabilir ancak. Kişi kendine gerçi, bu koşullar altında ben bir başkası için ne derdim, diye sorabilir. Ama yanıt şu: Bilemezdim. Bilseydim de, o başkasıyla ilgili haklı olduğum konusunda bir şey söylemiş olmazdı. Kişinin kendi üzerine "sığ" bir yargıda bulunması, kendisini "ucuz" bir biçimde şu ya da bu komedinin ya da trajedinin oyuncusu sayması, bunları bir başkası için yapması kadar iğrenç bir şey. Düşün ki, başına ne gibi bir umutsuzluk, nasıl bir acı gelirse gelsin, bunu sen kendin hakkettin.

Yan Değiniler, Ludwig Wittgenstein 

Wednesday, November 12, 2025

Dostluk // Ralph Waldo Emerson / Ulus Baker

Bütün ilişkiler ve yaşamla ölümün bütün evreleri boyunca destek ve teselli vermek içindir dostluk. Huzurlu günlere, incelikli hediyelere ve kırda yürüyüşlere yaraşır; ancak aynı zamanda engebeli yollara, zorlu yolculuklara, deniz kazalarına, yoksulluğa ve eziyete de yaraşır.
İnsanın Görkemi, Ralph Waldo Emerson
Spinozacılık temel toplumsallaşma tarzları arasında yalnızca tek bir tanesini “özgür” bir ilişki tarzına dayalı olarak ayırdeder –fiziksel ve duygusal “mecburiyetler” aygıtına dayalı aile değil; “komşuluğa dayalı” mecburiyetlerin yönlendirdiği “cemaat” değil, ticari-üretimsel mecburiyetlere dayalı “tecimsel ortaklık” değil, “ideolojik güçsüzlüğün” yarattığı gevşek toplumsal dokulara dayalı “sivil toplum” değil, hepsini tek bir siyasal erk düzlemi üzerinde yankılayan Devlet de değil– en az iki insan arasında mümkün olan tek “özgür” ilişki “dostluk” ve “paylaşımdır”.
Ulus Baker

 

Tuesday, November 11, 2025

Mühürlenmiş Zaman // Andrey Tarkovski

Mühürlenmiş Zaman, Andrey Tarkovski
Sanatçının konusunu ‘aradığı’nı söylemek yanlıştır. Konu sanatçının içinde bir meyve gibi yetişir, sonra da gösterilmeyi talep etmeye başlar. Doğuma benzer bir durumdur bu... Ozanın gururlanacağı bir şey yoktur; çünkü o, durumun hâkimi değil, hizmetçisidir. Yaratıcılık onun tek varoluş biçimidir.
Şiir, insanlara bütün hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.
Ne olursa olsun, şurası çok açık: Satışa çıkarılmış bir mal gibi ‘tüketici’ye yönelik değilse eğer söz konusu olan, her sanatın amacı, insanın kendisine ve çevresindekilere bu gezegende ne aradıklarını, neden yaşadıklarını, varlık sebeplerinin ne olduğunu açıklamaktır. İsterseniz açıklamak yerine, insanlara bu soruyu sormak, onları bu soruyla yüzleştirmek de diyebiliriz...
Çünkü, kendi sanatının yasalarını bilmeden sanat eseri yaratılamaz.
Acının kaynağı memnuniyetsizliktir, insanın o an içinde bulunduğu durumla ideal arasındaki çatışmadan doğar. İnsanın gerçek bir Tanrısal özgürlük uğruna mücadeleyle ruhunu güçlendirmesi, mutluluk duygusundan çok daha önemlidir.
Doğu hep hakikate Batı’dan daha yakın oldu. Ama Batı uygarlığı hayata dair maddi iddialarıyla Doğu’yu ezip geçti.
Maddeciliğe dayalı sıradan hayata direnen her türlü insan enerjisine hayranım.
Benmerkezci ve pragmatik çıkarlarının biraz üzerine yükselmek için çaba göstermek, kendini ahlâki açıdan salıvermekten daima daha zor gelir insana.
Geleneksel hakikatler, ancak kendi deneyimlerinizle doğrulandığında hakikat olarak kalırlar...
Gerçek yaşanılır, öğrenilmez. Haydi savaşa!

 

Monday, November 10, 2025

Ahmet Hamdi Tanpınar

"... insan ölebilir, çıldırabilir. Bir enkaz, bir çöp, bir iskelet, bir leş olabilir. Fakat yalansız yaşayamaz. Ölüm bile arkasında dayanacağı bir yalan olmazsa tahammülsüz bir şey olur. Başımın altına rahat bir yastık gibi koyacağım tek bir yalan kalsaydı..."

Ahmet Hamdi Tanpınar 

Sunday, November 9, 2025

Yaşadığımız Sefalet // André Gorz

 Yaşadığımız Sefalet // André Gorz

Herkesin bir yere, ne olduğunu bildiği bir geleceğe, bir güvenliğe, bir yararlılığa sahip olmayı umut etmiş olduğu toplum, bu toplum -çalışma toplumu- öldü. Çalışma, bir organı kesilen kişinin artık sahip olmadığı hayalet organı yüzünden acı çekmesi anlamında hayaletimsi merkeziliğini korumaktadır. Bizler, tek olası toplum olarak çalışma toplumunu görmeye devam edenlerin ve geçmişin geri dönüşünden başka bir gelecek tahayyül edemeyenlerin saplantılı ve gerici yakarmaları sayesinde ölümden sonra bir hayalet gibi yaşamaya devam eden hayaletimsi bir çalışma toplumuyuz. Ve bu yüzden, bu toplum, herkese en büyük kötülüğü ediyor: Bizi, çalışma, istihdam dışında geleceğin, toplumsallığın, yaşamın, kendini gerçekleştirmenin mümkün olmadığına ikna ediyor; iş ya da hiçlik, işle bir şeye dahil olma ya da dışlanma; iş aracılığıyla kimliğin toplumsallaşması ya da varolmamanın umutsuzluğu'na düşme arasında tercih yapmamız gerektiğine ikna ediyor. Bizi, tam da artık var olmayan ve herkesin erişemeyeceği şeyi herkesin zorunlu olarak arzu etmesinin iyi, normal ve gerekli olduğuna ikna ediyor: Yani, istikrarlı bir işte ücretli çalışmayı, hem toplumsal hem de bireysel kimliğe sahip olmanın tek yolu, kendini tanımlamanın ve kendi yolunda anlam inşa etmenin tek fırsatı olarak sunuyor.

Saturday, November 8, 2025

Emil Michel Cioran

Bir ülke üzerinde değil, bir dil üzerinde yaşıyoruz. Bir yurt bundan başka bir şey değildir.
Gerçeğe inanan saf; inanmayansa ahmaktır. Tek doğru yol usturanın ağzından geçer.
Bilgi bir felaket; bilinçse hayatın kalbinde açık bir yara.
Mutsuzluk tam olarak şiir hâlidir.
Son yapraklar dans ederek yere düşüyor.
Dâhilikle değil, yalnızca ıstırapla kukla olmayı bırakırız.
“Ben” dinin dindirmeye çalıştığı acıdan beslenen bir sanatın eseridir. İnsanın kendi sanatçısı olmasından başka bir asaleti yoktur. Küçüklüğünün güzelliğini acı içinde inşa eder, kendini tüketerek de muhtevasını yok eder.
Kendine düşkünlükten sıyrılmak acil bir ihtiyaçtır.
Dünyayı harekete geçirmek için tembelliği yaymak gerekir. Tembel birisi, çalışkan birisinden daha fazla metafizik endişesine sahiptir.
Hayatı kökünden söküp atmak, çürümüş köklerin özsuyunu biriktirmekten daha iyidir.
Sonuna dek yalnızlığın gururunu yaşayanın artık tek bir rakibi vardır: Tanrı.
Bütün ümitsizlikler Tanrı’ya bir ihtardır.
Hayat, Tanrı’nın bir takma adı mı?

Emil Michel Cioran 

Friday, November 7, 2025

Yaşam İçin Felsefe // Pierre Hadot

Mistik bir yol inancında üç etap: Arındırıcı yol, aydınlatıcı yol, birleştirici yol.

Kavramlar kolayca dövülebilir, yumuşatılabilir. Ama madde söz konusu olduğunda, işler ciddileşiyor. Oyuna, yaklaşıklığa, az çok yapay düzeltmelere yer yok. Bu zihinsel eserlerde kesinliğin mümkün olmadığı anlamına gelmiyor. Ama bu oldukça nadirdir, kendine ve başkalarına yanılsamalar yaratmaksa çok kolay.

Söz konusu olan sadece, çok temel bir değeri olan salt estetik temaşa değildir. Bizi bir kere daha kendi parçalı ve taraflı bakış açımızı aşmaya yönelen, şeyleri ve kişisel varoluşumuzu kozmik ve evrensel bir perspektifte görmemizi sağlayan bir ruhani alıştırma söz konusudur; böylece kendimizi evrenin devasa olayında, ama aynı zamanda, varoluşun anlaşılmaz gizeminde konumlandırırız. İşte kozmik bilinç dediğim budur.

İstenç tanımlanmaz, deneyimlenir.

Yaşam İçin Felsefe // Pierre Hadot

Thursday, November 6, 2025

Yeni Kapitalizm Kültürü // Richard Sennett




Sennett, Yeni Kapitalizmin Kültürü'ndeki temel tezini şöyle özetliyor: “Yeni kapitalizmin havarileri... iş, yetenek, tüketim konularını kendi ele alış biçimlerinin, modern topluma daha fazla özgürlük, akıcı bir özgürlük kattığını iddia ediyor. Bu insanlarla aramdaki çekişme onların ‘yeni' yorumunun doğru olup olmadığı konusunda değil; kurumlar, beceriler ve tüketim kalıpları gerçekten değişti. Benim iddiam, bu değişimlerin insanları özgürlüğe kavuşturmadığı.” 

Karakter Aşınması // Richard Sennett

Değişim, kitlesel ayaklanmalarda değil, ihtiyaçlarını birbirleriyle paylaşan insanların arasında, toprakta yeşerir.
İyi bir işin nitelikleriyle iyi bir karakterin nitelikleri artık örtüşmüyordu.
Sadakat, insanı her gün doğru kararı vermek zahmetinden kurtarır.
Karakter kendini, sadakat ve karşılıklı bağlılık, uzun vadeli bir hedef için çaba sarf etme ya da gelecekteki bir amaç uğruna bugünkü kimi mükâfatları erteleme şeklinde gösterir.
Her birimiz, belirli bir anda yaşadığımız duygu karmaşasının içinden bazı duyguları seçer ve içimizde yaşatırız ; yaşattığımız bu duygular karakterimizi oluşturur. Karakter kendimizde değerli bulduğumuz ve başkalarının değer vermesini beklediğimiz kişisel özelliklerimizdir.
Sabırsız, mevcut ana odaklanan bir toplumda, hangi özelliğimizin kalıcı değer taşıdığına nasıl karar verebiliriz? Kısa vadeye kilitlenmiş bir ekonomide nasıl uzun vadeli hedeflere sahip olabiliriz? Her an parçalanan veya sürekli olarak yeniden şekillendirilen kurumlarda, karşışıklı sadakat ve bağlılık nasıl sürdürülebilir?
Dertten kurtulmanın yolu vazgeçmektir. Vazgeçmişlik ise nesnel gerçekliği bütün ağırlığıyla kabullenmek anlamına gelir.
Hepimiz zamanın ve mekânın kurbanlarıyız.

Karakter Aşınması, Richard Sennett 

Wednesday, November 5, 2025

Otorite // Richard Sennett

Kapitalizm nedir, biliyor musunuz? Kapitalizm bir kanserdir. Kansere ne yapılır, biliyor musunuz? Kesip atılır. Kanserle oynamayın, ona iyi davranırsanız iyileşeceğini ummayın. Kesip atın. Kapitalizm insanları mutsuz eder. Bilmeniz gereken yalnızca budur.
Otorite, kardeşlik, yalnızlık ve ritüel, dört farklı toplumsal duygudur. Bunlardan üçü diğer insanlarla bağlar kurmaya dayanır. Diğer insanlara karşı neler hissettiğimizi bilmek tarihsel bir inceleme gerektiririr. Kitap modern toplumda bu dört duygu sorununu ve bunların nasıl ortaya çıktığını, nasıl alt edilebileceğinin görülmesini inceler.
Yalnızlık, yokluk duygusudur; otorite, eşit olmayan insanlar arasında bir bağdır; kardeşlik, benzer insanlar arasında bir bağdır; ritüel, eşit olsun olmasın, birleşmiş insanlar arasında bir bağdır.

Otorite, Richard Sennett 

Tuesday, November 4, 2025

Oruç Aruoba

24.
Doğadan her aldığını
ona hep geri verebilir olmalısın-
-zaten, kendini de, sonunda,
ona geri vermeyecek misin?...

(Oruç Aruoba, Gümüşlük Akademisi)

Dasein // Heidegger

 Dasein, Martin Heidegger'in felsefi sisteminde merkezi bir öneme sahip olan Almanca bir terimdir ve genellikle "varoluş", "orada-varlık" veya "olma" şeklinde Türkçeye çevrilir. Dasein, sadece insan varlığını değil, aynı zamanda insanın dünyayla ve kendi varlığıyla olan özel ilişkisini ifade eder.

Dasein, diğer varlıklardan farklı olarak, kendi varlığının bilincinde olan ve varoluşu üzerine düşünebilen bir varlıktır. Bu bilinç, Dasein'ın varoluşunu anlama ve şekillendirme yeteneğini beraberinde getirir.
Dasein, dünyaya "atılmış" bir varlık olarak doğar ve varoluşu boyunca sürekli olarak seçimler yaparak kendini yeniden yaratır. Bu süreçte, Dasein'ı etkileyen çeşitli faktörler bulunur:
Varlığa Atılmışlık (Geworfenheit): Dasein, kendi seçimi olmaksızın belirli bir zamanda ve mekanda dünyaya "atılmıştır". Bu, Dasein'ın varoluşunun başlangıcını belirleyen ve onu belirli koşullar altında yaşamaya zorlayan bir temel durumdur.
Kaygı (Angst): Dasein, kendi varoluşunun belirsizliği ve sonluluğu karşısında kaygı duyar. Bu kaygı, Dasein'ı kendi özgün varoluşunu arayışa yönlendirebilir.
Ölüm (Tod): Dasein, varoluşunun sonlu olduğunun bilincindedir.
Ölüm, Dasein'ın varoluşunun nihai olasılığıdır ve Dasein'ı kendi varoluşunu anlamlı bir şekilde yaşamaya teşvik eder.
Vicdanın Çağrısı (Gewissen): Dasein, kendi iç sesini dinleyerek, kendi özgün varoluşunu bulmaya çalışır. Vicdan, Dasein'a kendi sorumluluğunu hatırlatır ve onu otantik olmaya çağırır.
Heidegger'e göre, Dasein'ın temel özelliği, varoluşunu sürekli olarak yorumlama ve anlamlandırma çabasıdır. Dasein, kendi varoluşunun anlamını kendisi yaratır ve bu anlamı eylemleriyle ve seçimleriyle ortaya koyar. Bu süreçte, Dasein'ın otantik (özgün) veya inauthentik (özgün olmayan) bir varoluş sergilemesi mümkündür. Otantik varoluş, Dasein'ın kendi sorumluluğunu kabul ederek, kendi özgün değerlerine göre yaşamasıdır. İnauthentik varoluş ise, Dasein'ın toplumun beklentilerine ve normlarına uyarak, kendi özgünlüğünü kaybetmesidir.

-- -- -- --

Dasein özel olarak hep kendi olana olduğu için bu varolan kendi varlığı içinde kendini “seçebilme,” kazanabilme, kendini kaybedebilme, ya da hiçbir zaman kazanamama veya yalnızca “görünürde” kazanmış olma olanağına sahip olmaktadır.
Varlık ve Zaman
Martin Heidegger
Hannah Arendh Varlığa atılmışlık durumunu tüm insani kırılganlığımızla yeni başlangıçlar yapmak olarak tamamlar.

Sunday, November 2, 2025

Yürüme // Oruç Aruoba


 


Kişi kendini yapar

-bozar, dağıtır, yıkar, kırar:-
Sonra, yeniden kurar...
Önemli olan, kişinin kendini
başlangıçtan kurması değil,
baştan kurabilmesidir.
Kişi,
tek bir defada oluşmaz,
oluşumu sürekli oluşmasıdır
***
Bir yola çıkan kişi,
bir yerden bıkandır;
bir yerde konaklayan ise,
bir yolda yorulan - bu
iki konum böylesine farklı...
Kendine yeni bir yol arayan kişinin yönünü,
eski yerinin koşulları ile kendi güdüleri, eğilimleri, yönelimleri, elbirliğiyle hazırlarlar.
Hangi yöne yönelirsen yönel,
yolunun ulaşacağı bir yer vardır
-ve hangi yere varırsan var,
çıkabileceğin yeni bir yol,
yönelebileceğin yeni bir yön...
Yürüme / Oruç Aruoba

Saturday, November 1, 2025

Jacques Derrida




İnsana has olan aksine, konukseverliği hayvanlara, bitkilere... ve tanrılara da gösterebilmesi değil midir?

Davet - Konukseverlik Üstüne, Jacques Derrida
Dost, bu kadar yeter. Daha ötesini okumak istiyorsan,
Git, sen kendin yazı ol ve sen kendin öz ol.
İsim Hariç, Jacques Derrida
Okuma da bir yazmadır; okur metne kendi ipliğini katmadan onu bir anlamda dokumadan okuyamaz. Bu yüzden bir metnin tek bir anlamı olamaz; her iplikle, her okurla anlam da çoğullaşır.
Söylemek istemediğim ya da söyleyemediklerimi, söylenmemişleri, yasaklıları, sessizce geçiştirilmişleri, etrafı çevrilmişleri yorumlamak gerekirdi.
Jacques Derrida

Friday, October 31, 2025

Giacometti'nin Atölyesi // Jean Genet




Yalnızlık, benim anladığım anlamıyla, acınacak bir durum değil, daha çok gizli bir krallık, derin bir iletişimsizlik, fakat el uzatılamaz eşsizlikte, az çok belirsiz bir anlama biçimidir.
Giacometti'nin Atölyesi, Jean Genet

(Henri Cartier-Bresson) 

Thursday, October 30, 2025

Bir Kuştan Öbürüne // Anne Lamott

"Dünya bize huzuru veremez. Biz huzuru yalnızca kendi kalbimizde bulabiliriz."
"Bundan nefret ediyorum" dedim.
"Biliyorum. Ama iyi haber şu ki, dünya bunları nasıl veremiyorsa, elimizden de alamaz."
-- -- -- -- -- -- -- --
Tüm iyi hikayeler oralarda bir yerlerde taze ve yabani biçimde yazılmayı bekliyor.
-- -- -- -- -- -- -- --
“Yani neden bizim yazdıklarımız önemli olsun ki?” diye sorarlar.
Ruh sayesinde, derim. Kalp sayesinde. Okumak ve yazmak, tecrit hissimizi azaltır. Hayat algılarımızı derinleştirir, genişletir ve geliştirir; ruhu besler. Yazarlar, kurdukları cümlelerin ve anlattıkları hakikatlerin doğruluğuyla kafamızı sallamamıza neden olduğunda, hatta bizi kendimiz ve hayat hakkında güldürebildiğinde, bütün canlılığımız tazelenir. Sürekli tekrar tekrar ezilmek yerine hayatın saçmalığıyla dans etme veya en azından gerçeğe alkışlarımızla eşlik etme şansı verilir bize.
Bir Kuştan Öbürüne, Anne Lamott


Wednesday, October 29, 2025

Akışkan Modern Dünyaya Mektup // Zygmunt Bauman

"Dünyaya ‘akışkan’ diyorum çünkü tüm sıvılar gibi pek fazla durağan kalamıyor, şeklini koruyamıyor." Zygmunt Bauman

Çünkü ‘her zaman açık’ hale geldiniz mi bir daha asla tam anlamıyla ve sahiden tekbaşına kalamazsınız. Ve hiç tekbaşına kalmazsanız keyif için kitap okumak, resim yapmak, pencereden dışarı bakmak ve başka dünyaları hayal etmek ‘sizin için’ çok zorlaşır...
Yalnızlıktan kaçarken, tekbaşınalık şansınızı yitirirsiniz, insan ancak son toplamda iletişime anlam ve öz kazandıran o ulvi koşul içinde
‘zihnini toplayabilir’ ölçüp biçebilir, düşünüp taşınabilir ve yaratabilir. Dahası, hiç tatmadığınız için, mahrum kaldığınız, kaybedip elinizden kaçırdığınız şeyin ne olduğunu hiç bilemeyebilirsiniz.
...
Akışkan Modern Dünyaya 44 Mektup / Zygmunt Bauman

Tuesday, October 28, 2025

Şenlikli Toplum // Ivan Illich

Şenlikli Toplum // Ivan Illich (Ayrıntı Yayınları))
Çoğunluk­lar ortak ideolojiler yaratmaz. Onlar, kendi ortak çıkarlarını kavramakla gelişir.
Bugün, insanların tümüyle kendi denetimlerindeki enerjiye dayanarak amaçlarına ulaşmasını sağlayan, basit araçlarla donatılmış bir toplum düşlemek güçtür. Düş gücümüz, ancak işleyişi düzenlen­miş bir sistemin kalıbına dökülebilen şeyleri ya da büyük ölçekli üretimin mantığına uyan toplumsal alışkanlıkları kavrayabilecek biçimde, endüstri tarafından çarpıtılmış.
Üretime karşı bugünkü tutumla­rımız yüzyıllar boyunca biçimlenmiştir. Gitgide, kurumlar yalnızca taleplerimize biçim vermekle kalmayıp, kelimenin tam anlamıyla mantığımıza ya da orantı duygumuza da biçim vermiştir. Kurumların üretebildiklerini talep ede ede, onlarsız yapamayacağımıza inanır olduk.
Halkın çoğunluğunun, pek çok mal ve hizmet için bir başka top­lumun kaprisine, lütfuna ya da becerisine bağımlı olduğu toplumlara “azgelişmiş” denir. Yaşamanın, ne ararsan bulu­nur türünden bir mağazanın kataloğundan mal sipariş etme sürecine dönüştüğü toplumlara ise “ileri” denir.
İnsanlar, sınırlar içinde yaşamayı öğrenmelidir. Bu öğretilemez. Hayatta kalmak, insanların neleri yapamayacaklarını çabucak öğrenmelerine bağlıdır. İnsanların, sınırsız üreme, sınırsız tüketim ve kullanımdan kaçınmayı öğrenmeleri ge­rekiyor.
Doğum, tüketim ve israfı sınırlamak gerektiğini hepimiz dürüstçe kabul etmeliyiz. Ama makinelerin bizim yerimize işleri yapacağı ya da terapistlerin bizi daha bilgili, daha sağlıklı kılabileceği konusundaki beklentilerimizi de aynı ölçüde azaltmamız gerekir. Çevre bunalımının tek çözümü, insanların birlikte çalışıp birbirlerini gözettiklerinde daha mutlu olacaklarını kavramalarıdır. Mevcut dünya görüşünün böylesine değişmesi entelektüel cesaret ister.
Bugünkü siyasal amaçların dönüşüm geçirmesinin, tüm insanların varlığını sürdürmesi için gerekli olduğunu görmemizi sağlayacak bir yol gerek bize.
Araçlara sahip olduğu yanılsamasını yaşayan kim olursa olsun, iktidarı elinde tutan, yön­lendiren onlardır. Bu iktidar sahibi sınıf ortadan kaldırılmalıdır; ama kitlesel katliam ya da onların yerine başkasını geçirmekle değil. Bu durumda yeni elit, miras aldığı yapılanmış iktidarı kullanmak için daha fazla meşruluk iddia edecektir yalnızca.

Gönüllü ve etkili doğum kontrolü artık mutlaka gereklidir. Eğer çok yakın gelecekte uygulanmazsa, insanlık araçlarının gücü altında değil, kendi büyüklüğü altında ezilmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. 

Monday, October 27, 2025

Kabulleniş Üzerine // Derviş Aydın Akkoç (Birikim)

Gurur, genellikle kötü cinsinden bir inattan el alır: gurur maskesinin gerisinde katılık, dik başlılık, taviz vermezlik, aldırışsızlık olarak işleyen şey inattan başkası değildir. İncindiği, kırıldığı için kendinde incitme ve kırma hakkını gören gurur; hasarsız bir kabule pek yanaşmaz, içeriye ya da dışarıya doğru, zehrini mutlaka akıtmalıdır. Akıtılan zehirden sonra geriye kalan o boşluk, o sükunetse bir kabulleniş, bir ferahlama değil, sonraki daha yüksek bir kırılma ve kırma savaşımına hazırlık için geçici bir uğraktır sadece. Zehrini kusmak kadar, yeniden zehirlenmek, zehirlenmeye açık olmak da kendi haz mekaniğine sahiptir: gurur sinsi bir tekrar döngüsünü yürürlüğe sokup, kendi hafızasını da yanına alarak kişiliği büsbütün ele geçirme hedefindedir; uyanık olunmadığında geçirir de... Aşklardaki yahut dostluklardaki bağları çözüp el altından kendi hükümranlığını kurması, garip bir bağ ve bağlanma diyalektiği oluşturması mümkündür; parça parça eksilmeye, solup tükenmeye doğru yol alan bağlar: gurur yalnızlıkları çoğaltır, ne çare...

***
Elbette haysiyet de zedelenir, hatta bazen fena dağılır, ama haysiyet uğradığı haksızlıklardan ötürü gurur gibi ortalığı ayağa kaldırmaz; zira kendi savaşını usulca sürdürür, yeniden ayağa kalkma mücadelesini asaletle buluşturur, kin tutmaz... Üstelik dağılmanın nedenleri üzerine tefekkür eder, efkârlanır; sorumlu tutulan hep dış dünya değildir, kendi suçlarını, yetersizliklerini hasıraltı etmez...
...
Kabullenmek pasif bir konuma demir atarak boyun eğmek ya da tevekkül etmek, sorumluluklardan istifa etmek değil, bilakis öznenin kendi kuvvetlerini olduğu kadar zayıflıklarını da masaya yatırdığı, bunlar üzerinde dürüstçe işlem yaptığı bir süreçtir. Tahrip olmuş bir öz-saygıyı tadil etmenin yolu yeni saygısızlıklara imza atmak değil, onu yeniden kazanmak için hakkaniyetle çaba göstermektir. Kabullenme erdemi bu çabanın yakıtıdır...
Kabulleniş Üzerine // Derviş Aydın Akkoç (Birikim)

Sunday, October 26, 2025

Ahlaki Körlük // Zygmund Bauman




"Her şey çoktan başka yerlerde görülmüş veya işitilmiştir. Yine de her şey hep ilk kez yaşanır. Ve belki de son kez.

Facebook gibi yeni sosyal ağlar, tüketimin kayıtsızca sürdüğü, sosyal faaliyetlerin rutinleştiği ve ahlaken uyuşmuş bir çağda insanın ilgi çekme umuduyla mahremiyetinden belli parçalarla gösteriş yapmasına hizmet etmektedir. Mahremiyetinizi hevesli bir şekilde gözler önüne sermek (buna işiniz, başarınız ve ailenizle ilgili hikâyeler, yüzlerce veya binlerce sanal "arkadaşınızla" paylaşılan şahsi resimler ve aile fotoğrafları eşlik eder), kamusal alanın ikamesi olur ve aynı zamanda yeni (akışkan) bir kamusal alan yaratır. İnsanların olgunlaşmamış edebi yaratımlar için ilham, onay, ilgi, yeni konular ve karakter prototiplerini aradığı yer bu alandır. Aynı zamanda hayranlardan ve arkadaşlardan oluşan yarı küresel bir seyirci kitlesinin de şekillendiği arenaya dönüşmektedir."
Ahlaki Körlük
Akışkan Modernlikte Duyarlılığın Yitimi
Zygmunt Bauman, Leondas Donskis AYRINTI YAYINLARI
Bu eser Zygmunt Bauman'ın tipik bir sosyolog olmadığının en büyük kanıtlarından. Leonidas Donskis’in tabiriyle Bauman gündelik yaşamın filozofu: “Üst düzey teoriler, düşler ve politik vizyonlar, insanlığın istatistiki birimine ait kaygılar ve ıstıraplar, küçük erkekler veya kadınlar, ustura gibi keskinliği ve ezici acımasızlığıyla dünyanın muktedirlerine yöneltilmiş katı eleştiriler, onların can sıkıcı fikirlerini, beyhudeliğini, ilgi ve popülerlik için verdikleri abartılı mücadeleyi, duyarsızlıklarını ve kendilerini kandırmalarını ele alan sosyolojik analizler.” Hepsi adeta örümceğin mükemmel bir şekilde dokuduğu ağ gibi iç içe geçip, okuru gündelik yaşamın içinde felsefi bir yolculuğa çıkarıyor. Bauman’ın sosyolojisi her şeyden önce hayal gücünün, hislerin, beşeri ilişkilerin (aşk, dostluk, çaresizlik, kayıtsızlık, duyarsızlık) ve bunlardaki içten deneyimlerin sosyolojisidir. Bauman her zamanki gibi söylemler arasında geçişler yaparak günümüzün en yakıcı deneyimlerinden birine sosyolojik bir mercek tutuyor. Ahlaki körlüğümüzün kökenlerini, sonuçlarını ve yarattığı deneyimleri irdeliyor. Reklamların, SMS mesajlarının, kişisel gelişimci yaşam koçlarının, siyasetçilerin, iş insanlarının, Facebook yorumlarının ve sosyal medya paylaşımlarının içerisinden geçerek bu körlüğü yüzümüze çarpıyor. Hem de zaman zaman modern edebiyatla felsefi klasiklerin diline dönen bir sosyolojiyle. En yakıcı ve güncel ahlaki sorunlarımızdan bazılarına kafa yoran okurlar için büyük bir şans.

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...