Oğuz Atay / Hasip Akgül
...
Oğuz Atay; değişen, değişmekte olan bir toplumun sancı ve acılarının ifadesinin dilini bulmuş, bu dilin geniş yatağını oluşturmuş bir edebiyatçı bir kaynak olarak kabul ediliyor günümüzde. Bu
noktada Victor E. Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında karşılaştığım bir Latince özdeyişi buraya aktarabilirim: “Affectus, qui passio est, desinit esse passio simulatque eius clarambet
distinctum formamus ideam.” Yani “Acı duygusu buna ilişkin net ve kesin bir tablo oluşturduğumuz an acı olmaktan çıkar.” Atay’ın “neşesi” diyorum. Oğuz Atay’ın oyun, ironi, mizah ve neşe ile dolu
dili, derinlikli düşünsel dünyası, bütünü oluşturan zekâ dolu kurguculuğu onu yalnızca Türk değil dünya edebiyatında da önemli bir yere taşıyor.
“Oyun”, ilk anda ciddiyetten ve gerçeklerden uzaklığı
anlatan hafif bir şey gibi durmasına rağmen yaşamsal değere sahip bir kavram. Zaman ve mekân arasında sıkışmış insan varoluşunun en büyük kurtarıcısı onun içindeki “oyun” isteğidir. Gerilimden
kurtulma, zararlı durumlardan kaçma, okşanma gereksiniminin karşılanması, yerleşmiş bir dengeye ulaşılması ve bunun korunması gibi büyük kazanımları sağlayan “oyun”un bu kadar hafife alınması
şaşırtıcıdır. Oyun’a dair bu genel tutuma karşın, insanın toplumsal ilişki ve zaman düzenleme biçimiyine de oyun’dur. Bilinçli ya da bilinçsiz girilen ve girildiği andan başlayarak evrensel kurallarına
hiçbir zorlama olmadığı halde kendiliğinden uyulan bir etkinlik biçimidir o. Oyun, insanı eski paternlerden kurtaran bir “taze düşünme”, “yeni olanı eyleme” biçimidir. Oğuz Atay’ın yaşamla
kozmik zaman ve uzam arasında oyun denilen (bir şeyler yok edilirken bir şeylerin var edilmesini sağlayan kozmik dans da diyebileceğimiz) o karmaşık ilişkiyi çoğaltan ve metinlerinin bizzat
yazılışındaki oyun süreçlerini açık ederek hayatı da oyunlaştırmaya çalışan yanıyla son derece evrensel bir yazar olduğu açıktır.
...
No comments:
Post a Comment