Saturday, March 1, 2025

Jacques Derrida




Anlamın kendi kendisinde ikamet etmesi ve kendi kendisinden farklılaşarak/ötelenerek olduğu şeye, yani anlama dönüşmesi için söylenmeyi veya yazılmayı beklemesi gerekir.

Yazmak ya da adına ''yazmak'' denen şey, hayatını kaybetme ya da doğadan vazgeçme cesaretini göstermekle zihne erişmenin mümkün olduğunu varsayar.
Yazı güçsüz sözün tesellisi, telafisi, devasıdır.
Yazmak, geri çekilmektir.
Kitaplar ne ile yaşar, ne olurlardı, eğer yalnız, yapayalnız, sonsuz ve ayrı dünyalar olmasalardı?
Dilde yalnızca kıyı vardır...Yani gönderme.
Doğruyu bilen eskilerdir; eğer doğruyu kendi­miz bulabilseydik, insanların bir zamanlar neler düşünmüş olduk­larını araştırmak umrumuzda olur muydu?
Mümkün tek karar, karar verilemeyenin
ve imkansızın deliliğinden geçer...
Ötekini ulaşılmaz kılan görünmezliğe
saygı duymak, hatta bunu sevmek...
Tüm bilgilerimi duyularımdan alıyorum ama bunlara güvenemem.
Bir uçurum diğerini çağırır...
İster göklere çıkalım, ister derinliklere inelim, asla kendimizin ötesine geçmeyiz ve algıladığımız şey yalnızca kendi düşüncelerimizdir.
Öncelikle her şeyi söyleme olanağına bağlı kalınacaksa edebiyatın ahlaki, dini, politik ya da diğer yerleşik otoritelere itaat etmeme sorumluluğu vardır. Başat görüş söz konusu olduğu kadarıyla edebiyat daima sorumsuz görünmeye eğilimlidir. Bu, edebiyatın, eğer böyle bir şey varsa, sorumsuz olduğu anlamına değil, şiddetlendirilmiş bir aşırı sorumluluk alanı olduğu anlamına gelir.
Kelimeler şairi seçer.
Kelimelerin başkaldırışının kurbanıdır deli.

Biz mi sözü dile getiririz, yoksa söz mü bize şekil verir?'
Foucault'nun bize düşünmeyi öğrettiği şudur: Dünyanın delilik krizleri dediği şeylerle tuhaf bir suç ortaklığı içerisinde olan akıl krizleri vardır.

Jacques Derrida

No comments:

Post a Comment

Louise Glück

"Dünyaya bir kez çocukken bakarız. Gerisi hatıradır" Louise Glück