Işık Ergüden / Sessizliğin Anarşisi
Gerçekliği, gerçek olduğu için sevmek, bu nedenle ondan nefret etmek; burada, şimdi, yaşıyor olmanın, intihar etmemiş olmanın anlamı. Yeryüzü ve insan, güzel ya da iyi olmanın ötesinde, öncesinde, var, kabulü zor ama böyle.
Bu katliam çağında, onca yıkımın ardından dünyaya gelmiş olmak, yaşıyor olmak, sürekli kan kaybetmektir. Birileri her gün işkence makinesini döndürmeye, ötekiler bu çarklardaki yerlerini almaya gönüllü ve zorunlu olarak gidiyorsa, yazı, ancak bir cerahat gibi akabilir ve bir irin gibi yapışıp kalabilir yazanın yüzüne.
İntihar etmiyor ve yaşıyorsak; hayatlarımızı iyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi estetik, etik kategorilerle değil, kötünün kötüsü, yanlışın yanlışı gibi “alt” kategorilerle ifade ediyorsak; ve yaşadıklarımız ancak bir öfke yığını olarak içimizde birikirken, üstüne üstlük ayakta kalmamızı sevgilerimizden çok öfkelerimize borçlu olduğumuzu da fark ediyorsak... belki de tüm bu farkındalığımızdır, yıkıcılığımıza etik ve estetik bir değer katabilen.
Söz yaratmaktan yazı yaratmaya, yazı yaratmaktan görüntü yaratmaya geçiş ve iç boşaltma; herkes hem röntgenci (izleyen) hem de teşhirci (izlenen) artık.
Söz, yüz yüze ilişkinin, varlıklarıyla, vücutlarıyla, arzularıyla karşı karşıya gelen insanların diyaloğu olarak hayatın kendisiydi; bir yaşama sanatıydı diyalog. Sözden yazıya eksilerek geçti insan.
No comments:
Post a Comment