Thursday, March 28, 2024

Acı // Birhan Keskin

 

şuraya
bir cümle koydum
bırak acımızı birileri duysun
hem zaten şiir niye var
dünyanın acısını
başkaları da
duysun
acı mıhlanıp
bir kalpte durmasın
ortada dursun
olur ya
biri eline alır okşar
biri alnından öper
az unutursun
birhan keskin

Mühürlenmiş Zaman // Andrey Tarkovski

Ruhsal bunalım bence her zaman sağlıklılık demektir. Ruhsal bunalım kendini bulma, kendine yeni bir inanç edinme çabasıdır. Önüne ruhsal bir takım sorunlar koymuş hiç kimse ruhsal bunalımdan kaçamaz. Ruh, uyum peşindedir, hayatsa baştan sona uyumsuzluktur. Hareket için uyarı bu çelişkiden doğar, acılarımızla umutlarımız bu çelişkiden kaynaklanır. O, ruhsal derinliğimizin ve sahip olduğumuz ruhsal imkanların kanıtıdır.

Bir anlamda insan, hayatın özünün ve kendisinin, olanaklarının, amaçlarının bilincine her seferinde yeniden varır... İnsanoğlu bıkıp usanmadan, kendisi ile dünya arasında bir ilişki kurar; bu dünyayı sahiplenmek, sezgisel olarak algıladığı idealiyle bu dünya arasında bir uyum sağlamak için yanıp tutuşur. Bu isteğin yerine getirilemez olması, insanların hoşnutsuzluğunun ve kendi benliğindeki eksikliğin yarattığı acının bitip tükenmeyen bir kaynağını oluşturur.
Yaşam mutlu olmak ve hep kazanmak için değil, var olmak ve bir ruh geliştirmek için insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir.

Mühürlenmiş Zaman, Andrey Tarkovski

Zilif // Oruç Aruoba

Şunu bilmeni istiyorum: Pişman değilim; hiç de pişman olmadım. Ama şunu da bil ki, öyle gururlu falan da değilim, olamadım. Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim, ama başkalarına da çok acı çektirdim, bu da insanın gururlanabileceği bir şey değil pek... Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim. Hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da... Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum, uyuşamadık. Hepsi bu.

..
Ama şunu biliyorum: Yaşam tek seferliktir. Bir kişi de, kim ise odur. Ben de ancak öyle, yaşadığım gibi yaşadım; başka türlü yapamazdım.
..
Çünkü işte, başka, olduğumdan farklı bir kişi olmak istemezdim — bütün yoksunluklarımla, kusurlarımla, bozukluklarımla, ben benim..
Zilif
Oruç Aruoba

Wednesday, March 27, 2024

Özgürlük // Ursula K. Le Guin

"Özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. Kolay değildir. Verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçim de zor bir seçim olabilir. Yol yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir."

Le Guin

Tuesday, March 26, 2024

Hayvan Özgürleşmesi // Peter Singer

Vejetaryenlik bir tür boykottur. Çoğu vejetaryen için bu boykot kalıcı hale gelir; çünkü et yeme alışkanlığını bir kez kıran bir kişi basit bir damak zevkini tatmin etmek için hayvanların kesilmesini bir daha onaylayamaz; ama günümüzde kasaplarda ve süpermarketlerde satılan eti boykot etmek konusundaki ahlaksal yükümlülük, sadece acı çektirmeye karşı olan, öldürmeye karşı olmayan kişiler için de eşit derecede kaçınılmazdır. Eti ve hayvan fabrikalarında üretilen bütün diğer ürünleri boykot etmediğimiz sürece, her birimiz, sınai çiftliklerin ve besin elde etmek amacıyla hayvan yetiştirirken başvurulan bütün diğer zalimce uygulamaların varlığına, refahına ve gelişimine katkıda bulunuyor olacağız.

Sormamız gereken soru, "Akıl yürütebiliyorlar mı?" ya da "Konuşabiliyorlar mı?" değil, "Acı çekebiliyorlar mı?" olmalıdır.
Bir varlık acı çekiyorsa, bu acıyı önemsememek için hiçbir ahlâksal gerekçe öne sürülemez.
Bütün bunlar nasıl oluyor? Sadist olmayan insanlar nasıl oluyor da bütün mesailerine maymunları hayat boyu sürecek depresyonlara sokmaya, köpekleri ölünceye kadar ısıtmaya, kedileri uyuşturucu bağımlısı yapmaya ayırabiliyor? Nasıl oluyor da sonra beyaz önlüklerini çıkarıp ellerini yıkıyor ve evlerine gidip aileleriyle yemek yiyebiliyorlar?
Ya hayvanlar bize benzemiyordur, bu durumda onlar üzerinde deney yapmak için bir neden yoktur; ya da hayvanlar bize benziyordur, bu durumda insanlar üzerinde yapılsa bizi dehşete düşürecek bir deneyi hayvanlar üzerinde yapmak yanlıştır.
Ne kadar düşük nitelikte olursa olsun bir insan hayatının, ne kadar yüksek nitelikte olursa olsun bir hayvan hayatından daha değerli olduğunu önsel olarak söylememi mümkün kılacak herhangi bir kanıta sahip değilim, böyle bir kanıtın olup olmadığını da bilmiyorum.
Hayvan Özgürleşmesi, Peter Singer

Gözyaşları ve Azizler // Emil Michel Cioran

Beni sadece davetsiz bir misafir gibi kabul eden bu dünyayı affedebilecek miyim?

Gözyaşları ve Azizler, Emil Michel Cioran

Kendini Bilmek // Michel Foucault

Eğer bir kitap yazmaya başladığınızda en sonda söyleyeceğinizi biliyorsanız sizce bunu yazmaya cesaretiniz olur mu? Yazı ve aşk ilişkileri konusunda geçerli olan bu durum hayat için de geçerlidir. Oyun, nasıl biteceğini bilmediğimiz sürece oynamaya değerdir.
Kendini Bilmek, Michel Foucault

İyi Günler // ke

İyi Günler

Reçel gibi tatlı günler vardır, turşu gibi ekşi günler, biber gibi acı, şarap gibi buruk, su gibi aziz, toprak gibi bereketli, rüzgar gibi asi, ateş gibi, buz gibi büyülü günler vardır... Yabancı bir dil gibi hiçbirşey anlamadığın, anadilin kadar tanıdık günler... Kendine, dünyaya, başkalarına küstüğün günler de vardır. Ay gibi yalnız olduğun günler... Bir odaya gömüldüğün günler... Cioran okuduğun günler vardır, Cibran okuduğun başka günler... Bacak bacak üstüne attığın, kollarını kavuşturduğun, ağlayamadığın günler... Tıkabasa, bomboş günler, dikkatimizden kaçan günler, basmakalıp günler, hiçbirşeye tutunamadığın günler vardır... Maskelerini taktığın veya kendin olabildiğin günler... Harika, enfes ve bombok, berbat günler... Özgür, depresif, çılgın, aşık, dibi boyladığın ya da derin ya da yüksek, başını eğdiğin, başını eğmediğin, oyuna katıldığın, oyuna katılmadığın, hoş, nahoş, karmakarışık günler...

Tarih // John H. Arnold

"Tarih (History)"sözcüğüne dönüşen Antik Yunanca sözcük "sorgulamak (istoreo)" anlamındaydı ve özellikle de çelişen hikâyeler arasında bilgece seçim yapabilen bir kişiyi ifade ediyordu.


Geçmişimizi kimliğimizin bir kısmı olarak görebiliriz fakat o geçmişin esiri haline gelirsek insanlığımızın bir parçasını, farklı seçimler yapma ve kendimize farklı bir gözle bakma gücünü kaybetmiş oluruz.

Tarih, John H. Arnold

Henri Bergson

Felsefe, saf bir biçimde kendimize ve etrafımıza bakma kararımızdan başka bir şey değildir.

İçinde yaşanılan an, geleceği kemiren geçmiştir.
İnsanın sağa sola bakındığı için kuyuya düşüvermesi ile aynı kuyuya, bir yıldıza ulaşmayı hedeflerken düşmesi bambaşka şeylerdir.
Ve insanlar hayata daimi bir dikkat gösterse, ötekilerle ve kendimizle sürekli temas halinde kalabilsek, içimizdeki hiç bir şey, iplerle veya zembereklerle işliyor gibi görünmez.
Henri Bergson

Monday, March 25, 2024

Bölüşün Dünyayı // Friedrich Schiller


Alın bu dünyayı! diye seslendi bir gün Zeus göklerinden
İnsanlara; alın, sizin olsun artık.
Armağanım olsun sizlere bu mülk, bu toprak;
Ama kardeşçe bölüşün aranızda.
Koştu eli ayağı tutan, kendine bir pay için,
İşe sarıldı herkes, genciyle yaşlısıyla.
Çiftçi ürünlerini kaptı tarlaların,
Ava koyuldu asilzade ormanların içinde.
Ambarlarının aldığı kadar aldı tüccar,
En iyi yıllanmış şarabı seçti rahip kendisine.
Kralsa, tuttu köprü başlarını, yol kavşaklarını,
Benimdir, dedi, her şeyin onda biri.
Bu bölüşme çoktan bitmiş, geçmişti ki nice zaman,
Şair çıkageldi, çok çok uzaklardan;
Ama hiçbir şey kalmamıştı hiçbir tarafta,
Ve bir sahibi vardı her şeyin de.
Eyvah! Unutacak mıydın beni böyle hepsi içinde?
Beni, en sadık oğlunu senin?
Diye dövündü, yakındı, haykırdı uzun uzun
Attı sonra kendini tahtın önüne.
Gezip durursan böyle hayaller ülkesinde,
Dedi Tanrı, söz söyleme artık sonra bana.
Neredeydin peki dünya paylaşılırken?
Yanındaydım oldu cevabı şairin.
Gözüm yüzündeydi,
Kulağım göklerinin ahenginde;
Sarhoştu ruhum ışığından, affet!
Unuttu her şeyini yeryüzünün.
Ne yapmalı şimdi? dedi Zeus, – dünyamız gitti elden,
Ne tarlalar, ne ormanlar, ne de kırlar benim artık.
Ama yaşamak istersen gökte benimle,
Açık olacak o sana her gelişinde.
Friedrich Schiller – Bölüşün Dünyayı
Çeviri: Vural Ülkü

Özgürlüğün Ekolojisi // Murray Bookchin

Özgürlüğün Ekolojisi, Murray Bookchin

İnsanların diğer yaşam türlerinden daha gelişmiş olduklarını söylemek, yalnızca, insanların diğer türlere nazaran daha karmaşık, daha farklılaşmış ve bazı değerli niteliklerle daha çok donatılmış oldukları anlamına gelir. Son derece karmaşık ve öznel bir organizmalar grubu oluşturuyor olabiliriz; ancak gerçekte, atmosferdeki oksijenin büyük bir kısmını sağlayan denizlerdeki fitoplanktronlara -çok basit canlılara- onların bize olduğundan daha fazla bağımlıyız.
Çağımızda radikallerin yeterince değerlendiremedikleri en zorlayıcı gerçek olgu belki de kapitalizmin bu gün yalnızca bir ekonomi olmayıp bir topluma dönüşmüş olmasıdır.
Kadın, yaşamın temel yollarında yol göstericidir.
Kendimizi hiç bir zaman doğadan ayıramayız; kendimizi kendi iç organlarımızdan ayıramayacağımız gibi.
İnsan var olan tek ahlaki öznedir. Yaşam nasıl üreme ve metabolizma faaliyetinde yer alan proteinlerin ortaya çıkmasıyla baş göstermişse, etik de gerçek anlamda evrim sürecinde insanların ortaya çıkmasıyla baş göstermiştir. İnsanlar -ve yalnızca insanlar- kendi davranışlarını, doğru kabul edilmiş hak ve ödevlere ve akılcı bir biçimde gerekçelendirilmiş etik sorumluluklara da­yandırılan ilişkilere dönüştürerek kurumsallaştırdılar. Bu kitapta da gös­terdiğim gibi, etik sistemler değişken biçimde adetlerle veya gelenek­sel davranış biçimleriyle; ahlak kurallarıyla veya emirlerin yönlendirdi­ği davranışlarla ya da akılla veya mantıksal ve kavramsal düşünceyle des­teklenir.
Doğal evrimde, yaşamın karşı konulmaz şekilde bilinçliliğe ve özgürlüğe doğru gelişimine kılavuzluk eden önceden belirlenmiş hedefler ya da bir telos olduğunu ileri sürmüyorum. Ama bilinçliliğe ve özgürlüğe ulaşmanın potansiyelinin var olduğunda ısrar ediyorum.

Sonsuza Tanıklık // Emmanuel Levinas

İnsanın Tanrıyı arayışının ve ona ilişkin kaygısının yol açtığı sıkıntı, tüketim veya rehavetten daha iyidir. Kierkegaard'ın belirttiği gibi: "Tanrı ihtiyacı yüce bir mutluluktur.’’


Başkası ile ilişki ben'i sorgu­lar... Ben'de hep yeni kaynaklar keşfeder. Ben, bu kadar zengin olduğu­mun daha önce farkına varmamışımdır, ama işte artık hiçbir şeyi ken­dime saklama hakkına sahip değilimdir.

Masumiyet vicdanın sıfır derecesi değil, sorumluluğun yüceltilmiş halidir. Masumiyetimiz arttık­ça sorumluluğumuz da artar.

Sonsuza Tanıklık // Emmanuel Levinas

Özgürlük ve Kader // Rollo May

Kadere karşı ve kaderle birlikte özgürlüğümüz için verdiğimiz savaştan, yaratıcılığımız ve uygarlığımız doğmuştur.

Hayat satranç gibidir. On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin.

İnsana verilen sabır gücü yanlış ve lüzumsuz işlere dağıtılmazsa, her zorluğa ve her musibete yeterli gelir.
Çoğumuz modern dünyanın gürültüsü, şamatası, kakofonisiyle öylesine meşgulüz ki, yapıcı bir yaşam için enerjimiz kalmıyor. Ara vermeyi, gündelik varoluşumuzu sindirmeyi, biraz sakinliği, ruhumuz, kendimiz diyebileceğimiz şeyde biraz gündelik yaşayacabileceğimiz bir iç düzeni, dostlarımızı tanıyıp keyif alabilmeyi ve işittiğimiz, dinlediğimiz bir takım yaratıcı dürtülerin kendi anlarına kavuşmalarını özlüyoruz.

Sen özgür değilsin; köle olmuşsun kendine.
Güneşi, ayı ve yıldızları gözlerimden gizlediler, toprağı ve çiçekleri, sıcak ve yumuşak olan her şeyi betonları ve çelikleriyle değiştirdiler.
Kalp, aklın bilemediği şekilde akıl yürütür.
Beni benle ötelere götüren de sensin.
İç özgürlüğümüzü yitirirsek, onunla birlikte insanları robotlardan ve bilgisayarlardan ayıran özellikler olan kendi kendimizi yönetme ve otonomimizi de yitiririz.
Özgürlük sonsuz olarak kendi kendini yaratır, kendi kendini doğurur. Özgürlük, gördüğümüz gibi kendi doğasını aşma yetisidir.
Özgürlük ve Kader, Rollo May

Drina Köprüsü // İvo Andriç

 

Kimse değilim,
Sadece yer yüzünde bir yolcuyum.
Şu geçici dünyadan geçmekte olan bir yolcu,
Güneşin gölgesiyim.
Drina Köprüsü, İvo Andriç

Cesare Pavese

Yalnız sağlıklı insan aklı ile yaşansaydı, değmezdi yaşamaya, can sıkıcı olurdu. Tam aksine, güzel olan dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması.

Cesare Pavese

Us'ta // ke

us'ta

bir böcek yürür dünyanın üzerinde
bir dünya yürür böceğin üzerinde
bir çiçek açar gökyüzüne
bir gökyüzü açar çiçeğe
bir gözyaşı damlar geceye
bir gece damlar gözyaşına
bir çocuk oynar oyuncakla
bir oyuncak oynar çocukla
bir şiir okur insan
bir şiir okur insanı
bir sevda kırılır
bir kırık sevdalanır
ne demeli
us var ata nal çakar
us var nala at çakar
köksal erdenoğlu

Henri Miller

Zamanın dışında doğmuş insanlar vardır. Ülke, gelenek, kast dışı doğmuş insanlar vardır. Tam anlamıyla yalnız değiller, ama sürgünler, gönüllü sürgünler. Her zaman romantik de değillerdir; yalnızca ait olmazlar hiçbir yere demek istiyorum.

İster kabul edilsin ister edilmesin yeni bir dünyanın eşiğinde bulunuyoruz. Anlamaya ve kabul etmeye zorlanacağız.
Henri Miller

Sylvia Plath

Sonra bir gün kumsalı oluşturan şeyler gözümün merceğinde kendi kendilerini sonsuza dek yaktılar.

Sırça Fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür.
Dünyanın gece tarafında kilometreler boyunca gölge vardı.
Hayatımda mümkün olan zihinsel ve fiziksel tecrübelerin tüm renklerini, tonlarını ve çeşitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum. Ve korkunç derecede sınırlıyım.
Sylvia Plath

Yolda // Jack Kerouac

Bir yola neden çıktığınızı bilmiyor olabilirsiniz. Yoldaki bu kalabalığın içinde ne işiniz olduğunu bilmiyor, hatta bunu sormuyor bile olabilirsiniz. Yolun sonunu merak etmemek gibi bir dinginliğin, sonsuza kadar yürümeye yetecek bir gücün sahibi de olabilirsiniz. Sizi yolculuğa çeken yolun sonu değil, yolun kendi de olabilir. Belki sadece gitmeyi seviyorsunuzdur. Kaçıyor da olabilirsiniz ya da böyle olduğunu sanıyorsunuzdur. Öyledir.

Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Hiçliğin altüst olmuş gölünde ufak dalgalarız.
Sizce de şu doğru değil mi : hayata babanızın çatısı altındaki her şeye inanarak başlayan tatlı bir çocuksunuz; sonra geliyor belirsizlik günleri: zavallı, sefil, gariban, çırılçıplaksınız, yol yordam bilmiyorsunuz ve dehşet verici, kederli bir hayaletin eşliğinde, kabus gibi hayattan içiniz ürpererek geçip gidiyorsunuz.
Jack Kerouac

Sunday, March 24, 2024

İçerdeki Kedi // William S. Burroughs

 İçerdeki Kedi, William S. Burroughs

Kedilerin birer ruhsal refakatçi, birer Dost olarak ortaya çıktıklarını ve bu işlevden hiç şaşmadıklarını düşünüyorum.
Kediler hizmet sunmazlar. Kendilerini sunarlar. Elbette bakım ve barınak isterler. Sevgiyi de karşılıksız alamazsın. Bütün saf yaratıklar gibi, kediler de işlerini bilirler. Kadim bir meseleyi kavramak istiyorsanız, o meseleyi günümüze taşıyın.
Eski Mısırlılar kedilerini kaybettiklerinde yas tutar ve kaşlarını tıraş ederlermiş. Bir kediyi kaybetmek neden başka birini kaybetmek kadar dokunaklı ve yürek parçalayıcı olmasın ki?
Kedi kavgasında saldırgan tarafın kavgayı neredeyse her zaman kazandığını gözlemledim. Eğer bir kedi kavgada feci duruma düşerse kaçmakta tereddüt etmez, Köpek ise aptal gibi ölene dek mücadele eder. Yaşlı jiujitsu hocamın söylediği gibi, "Eğer numaraların işe yaramazsa, kaç."
Köpeklerden nefret eden biri değilim. Ama insanların en yakın dostlarını soktukları bu halden nefret ediyorum. Örneğin kedinin öfkesi güzeldir, saf kedi ateşiyle alev alev yanar, bütün tüyleri kabarır ve mavi kıvılcımlar saçar, gözleri parıldar ve cızırdar. Ama köpeğin hırlayışı çirkindir, muhafazakar beyaz taşralı linç çetelerinin, Pakistanlıları taciz edenlerin hırlamasıdır... külüstür arabalarına Isa adına bir ibne öldür çıkartması yapıştıranların hırlamasıdır. Bu hırlamayı duyduğunuzda kendine ait bir yüzü olmayan bir şeye bakarsınız. Bir köpeğin öfkesi kendi öfkesi değildir. Terbiyecisi tarafından dayatılan (en iyi dostuna) bir öfkedir.
Uykusunda mırıldayan Fletch ellerime dokunmak için küçük siyah patilerini uzatıyor, pençelerini çıkarmamış, uyurken yanında olduğumu hissetmek için hafifçe dokunmak istiyor sadece.

Dua // ke

Bu duanın sadece adı vardır: Nihayat!

ke

Ey Boşluk // ke

 

Ey boşluk! Benim nefesli sazım
Nazlı metresim

Çatlak dudaklarından öperim seni.

Spinoza

"Eğer bir insan ruhunun ürünleri: yardımseverlik, neşe, huzur, sabır, nezaket, iyilik, inanç, yumuşaklık, temizlikle doluysa, ister sadece akılla isterse Kutsal Kitap'la eğitilmiş olsun Tanrı tarafından eğitilmiştir ve tamamen kutludur."

Spinoza

Sanayi Toplumu ve Geleceği // Theodore John Kaczynski

Sanayi Toplumu ve Geleceği, Theodore John Kaczynski

Sistem devam ederse, sonuçları kaçınılmaz olacak. Sistemi, insanların onurunu ve özerkliğini elinden almayacak bir şekilde yenilemenin veya reforme etmenin bir yolu yok.
Modern toplumlarda yaşayan bireyler, karşısında savunmasız olduğu bir çok şey tarafından tehdit edilir, bunlar; nükleer kazalar, kanserojen maddeler, çevre kirliliği, savaş, artan vergiler ve ülke çapındaki ekonomik sıkıntılardır.
Depresif eğilimler ve yenilmişlik duygusu modern toplumun getirdiği problemlerdir.
Solculuk, totaliter bir güçtür. Sol ne zaman güçlü bir duruma gelirse hemen her özel köşeye zorla girmek ve her düşünceyi zorla sol bir kalıba sokmak ister. Bunun nedeni kısmen solculuğun yarı-dini karakterinden meydana gelir; Solcu görüşlere ters düşen her şey günah yerine geçer.
Sanayi devrimi ve sonuçları insan soyu için bir felaket oldu. bu sonuçlar, “gelişmiş” ülkelerde yaşayan bizlerin yaşamdan olan beklentilerini oldukça artırırken toplumun dengesini bozdu, yaşamı anlamsızlaştırdı, insanları aşağılamalara maruz bıraktı, yaygın psikolojik acılara yol açtı ve doğal dünyayı şiddetli zararlara uğrattı.
Eğer bir toplum büyük ve güçlü bir kolluk kuvvetine ihtiyaç duyuyorsa, bu toplumda çok büyük bir yanlış var demektir; eğer pek çok insan bu kurallara uymayı reddediyorsa ya da çok zorlandıkları için boyun eğiyorlarsa, toplum insanları ağır baskılara maruz bırakıyor demektir.
Yeni bir toplum kağıt üstünde tasarlanamaz. Yani, ilerideki bir toplumu önceden planlayıp, o toplumun tasarladığınız gibi işlemesini bekleyemezsiniz.
Aşırı toplumsallaşan insan psikolojik bir tasma ile bağlanır ve yaşamını, toplumun onun için döşediği raylar üzerinde koşarak geçirir.
İnsanları depresyona iten koşulları kaldırmak yerine, modern toplum onlara antidepresan ilaçlar vermektedir. Aslında antidepresanlar, bireyin iç dünyasını, normalde katlanılmaz bulacağı toplumsal koşulları kabullenmesini sağlayacak biçimde değiştiren araçlardır.
İnsanları korkunç derecede mutsuz edecek koşullara maruz bırakan, sonra da bu mutsuzluklarını gidermek için onlara uyuşturucu veren bir toplum düşünün.
Toplumumuz sisteme uygun olmayan herhangi bir düşünce ya da davranış biçimine “hastalık” olarak bakma eğilimindedir.
Bugün, insanlar kendi adlarına oluşturdukları erdeme göre değil, sistemin onlar adına veya onlar için oluşturduğu erdeme göre yaşıyorlar.
Endüstriyel toplumda özgürlüğün kısıtlanması kaçınılmazdır.

Yaşam Dansı // Bukovski

 

beyinle ruhu ayıran alan
birçok farklı biçimde
deneyimden etkilenir-
kimi beynini yitirip
ruha dönüşür:
deli.
Kimi ruhunu yitirip
Beyne dönüşür:
Entelektüel.
Kimi ikisini de yitirir ve
Kabul görür.
(yaşam dansı / bukovski)

Sessizce // Andre Breton

“Sessizce!

Henüz hiç kimsenin geçmediği yere geçmek istiyorum, sessizce!”
André Breton

Aşırı İletken Olaylar / Jean Baudrillard

Bunlar, temeldeki bir işleyiş bozukluğundan ve bu bozukluğun sonucundan kaynaklanan üç biçimin içindeler: Terörizm, kanser, travestilik. Bunların her biri politik, cinsel ya da genetik oyundaki bir şiddetlenmeye, aynı zamanda da sırasıyla politika, cinsellik ve gen kodlarındaki bir yetersizlik ve çöküntüye denk düşmektedir.
Bunların hepsi viral, büyüleyici, farksız ve görüntülerin zehirleyici gücüyle çoğalmış biçimlerdir; çünkü günümüzde medyanın viral bir gücü vardır ve zehirleyicilikleri de bulaşıcıdır. Bedenlerin ve zihinlerin sinyal ve görüntülerle yayıldığı bir kültürün içindeyiz; ve bu kültürün en güzel sonuç­ları yaratmış olması gibi en öldürücü virüsleri de yaratmasına niçin şaşıralım? Bedenlerin nükleerleştirilmesi Hiroşima’da başladı, ama kitle iletişim araçlarının, görüntülerin, göstergelerin, programların ve iletişim ağlarının yayılmasıyla belli bir çevrede bedenler sürekli ve ardı arkası kesilmez biçimde nükleerleştirilmektedir.
aşırı iletken olaylar / baudrillard

Şiir Sanatı // Horatius

 

Bir resim gibidir şiir, kimisi vardır,
ne kadar yakınında durursan,
O kadar iyi yakalar seni;
kimisi vardır, daha uzakta dursan da yakalar.
Kimi şiir karanlığı sever,
kimisi de ister aydınlıkta görülmeyi
Hiç korkmaz eleştirmenin acımasız yargısından.
Kimi şiir keyif verir bir defa,
kimisi de keyif verir daima, tekrarlansa da on defa..
Ars Poetica - Şiir Sanatı, Horatius

Kelimeler // ke

Kelimeler

(Kelimeler köşebaşını tutmuş avarelerdir.)

Kelimeler içimde konuşurlar
İçimde susarlar
Açığa çıkarırlar
Beni açığa çıkarırlar
Bir şeylerin üstünü örterler
Üstümü örterler
Rengarenk, siyah-beyaz
Mat, flu
Keskin, yumuşak
Bir saklambaç.

Hermann Hesse

'Dünyaya ayak uyduramayan' kişi, kendi kendini bulmaya yakın olandır.

Dünyaya ayak uyduran kişiyse kendini bula­maz, ama parlamentoda bir milletvekili olabilir."

Hermann Hesse

Kendimi Dinlerken // Fernando Pessoa

"Kendimi dinlerken ben bile kendim hakkında yanılırken, hatta bazen ne demek istediğimi bile anlayamazken, başkaları beni anlamaktan ne kadar uzaktır kim bilir!"

Fernando Pessoa 

Jack Kerouac

"Fark ettim ki, ne yaparsanız yapın hepsi bir zaman kaybı olmaya mahkum. O yüzden delirseniz de olur."

Jack Kerouac

Tuesday, March 19, 2024

Yaşar Kemal

 “Yalnız atları, denizi sevmek marifet değil; kurdu kuşu, yerdeki karıncayı, petekteki arıyı, dünyada ne var ne yoksa, taşı toprağı, esen yeli, kayan yıldızları, her şeyi, her şeyi taa iliklerine, taa yüreğinin köküne kadar seveceksin.

Dünyayı okşamaya doyamayacaksın.”
Yaşar Kemal

Emil Michel Cioran

İnsan bütün bildiklerine rağmen, bütün bildiklerine karşı her gün yeniden başlar.

Emil Michel Cioran

Ruhun Değişimleri Tecrübenin Yolları // Rudolf Steiner

Öl ve kendini yenile diyemeyen herkes

Karanlık dünyamızda kederli bir misafir olacak!

İnsanın Göğsünde iki ruh var
Sürekli birbirini yiyen, mücadele eden
Biri tutkuların acımasız keyfini kovalarken
Dünyaya canlı duyularla pençelerini geçiriyor;
Diğeri dünyevi zevkleri bir kenara itip,
Arzulanan yüksek yerlere çıkmak istiyor.

Rudolf Steiner, Ruhun Değişimleri Tecrübenin Yolları

Düşünme Eylemi // Rudolf Steiner

Düşünme eylemi, ayrı olan bireyselliğimizi, tüm evrenle bir­leştirmek için, bize verilmiş bir unsurdur. Şimdiye dek, du­yumsadığımız ve hissettiğimiz kadarıyla bizler yalnız varlıklarız, düşünebildiğimiz kadarıyla da her şeyi kavrayabilen tek varlığız.

Rudolf Steiner

Palyatif Toplum // Byung-Chul Han

Böylece devrimin yerini depresyon alır. Kendi ruhumuzu tedaviyle uğraşırken sosyal çarpıklıklara yol açan toplumsal ilişkileri gözden kaçırırız. Korku ve güvensizlikle boğuşurken bunun sorumlusunun kendimiz olduğunu düşünürüz. Halbuki devrimin mayası birlikte hissedilen acıdır.

Palyatif toplum aynı zamanda bir "beğendim" toplumudur da. Bir beğeni çılgınlığına kapılmıştır. Her şey beğeni kazanana kadar düzleştirilir. "Like" günümüzün imi, hatta ağrı kesicisidir. Sadece sosyal medyaya değil, kültürün bütün alanlarına hâkimdir. Sadece sanat değil, bizzat hayat instagramlanabilir olmak durumundadır; yani acı verebilecek keskin kenarlar, uçlar, çatışmalar, çelişkiler giderilmiş olmalıdır. Acının arındırıcı olduğu unutulur. Acı katartik bir etki gösterir, Beğeni kültürü "katharsis" imkânından yoksundur. Bu da insanların beğeni kültürünün yüzeyi altında biriken olumluluk cürufunda boğulmasına yol açar.

Hayatta kalma mücadelesinin karşısında iyi hayat kaygısını koymak gerekir. Hayatta kalma histerisinin hakim olduğu toplum bir ölememişler toplumudur. Ölemeyecek kadar canlı ve yaşayamayacak kadar ölüyüz. Salt hayatta kalma kaygımızla biz de virüse, o ölememiş varlığa, sadece üreyen, yani yaşamaksızın hayatta kalan varlığa benzeriz.
Byung-Chul Han, Palyatif Toplum

Şeytanın Narsis İçin Fısıldadığı // Lokman Kurucu

Şeytanın Narsis İçin Fısıldadığı

durmadan okşadığı yan cebinde
cennetten bir boşalma anı
tanrıdan çekilmiş durmuş
gözleri ışıklarca kapalı bencillik içinde
gözleri karanlığa açık durmuş
dudakları bir ömre ihtiyaç durmadan ölü
dudakları hayata yapışık durmuş
iman! bildiği bir şey var içinde
umut! anlatılacak bir gün aşk üstüne
II
durmadan yan cebini okşayan
oyuncaklar yapıp durdum
tozlu raflarımda nice oyuncak bebek
çürüdüler durdukça ben o an içinde
iman! bilmediğim bir şey kalmadı içimde
gerçek! anlatacaklar bunu şiir üstüne
lokman kurucu / 665 çocuk ve şeytan

Hiçliği Dinle // Lokman Kurucu

Hiçliği Dinle

Köksal Erdenoğlu'na
kelebek mezarlarında hayat,
koca bir bağ gibi göründü ona
asmaların gölgesinde tilkilerin
yılanların çocukların
üzüm cinlerinin coşkuyla
saf iyilik saf kötülükle
onun içinde olmadığı oyunlar oynadığı
mevsimler sakallarında gezinirken
varmışlar gibi
aşka inanca uzak,
duvarlara asılı yıllar kalbini yorarken
mümkünmüş gibi o mezarlarda
kendinden kaçmak,
şaraba, dumana söylendi bir gün
kendim kaldım, olsun
en azından kendim
ama ilk defa sıkıntı..
II
olmayanlardan bir sabah
birkaç siyah güvercin
parçalandı aynada
kesince sakallarını
yılları çekti duvarlardan
çantasına koydu
-söylenecek çok şey vardı
susacak çok-
kapıyı açınca birden
bütün mevsimler
çığlık çığlığa
korkmadı
yol hazırdı
dilinin ucuna varmıştı sıkıntı
yürüse düşecekti
öyle sandı..
III
şehrin bütün oyunlarından geçti
bütün heykelleriyle sustu uzun uzun,
denize vardığında ne tilki ne yılan ne çocuk
ne de üzüm cinleri
suyun karanlığında çırpınan
şarap şişelerinin yalnızlığı sadece
ve ne iyi ne kötü olamayacak kadar gerçek;
sonsuzluk, patladı boğazında
açıldı ruhunda binlerce kapı
içi, açık kapılarla örtüldü
artık tarifi çoğuldu ölümünün
IV
şimdi kendisiyle arasında sonsuz kapılar
şimdi sudaki boşluğunu seyreden
yalnızlığına şirk koşmuş
nice şehirden nice oyundan geçmiş onlarca adam
şimdi kendinle aranda koca bir dünya dedi şeytan
ya yok et
ya da boş ver
otur, hiçliği dinle
lokman kurucu / 665 çocuk ve şeytan

Tasarım ve Suç // Hal Foster

Bilgisayar özneyi güçlendiriyor mu, yoksa "muğlak ve belirsiz bir konum"a mı yerleştiriyor?

''Sanatın sonu'' zaten hiç bir zaman resim, heykel, film, roman gibi ürünlerin gerçek manada ortadan kalkacağı anlamına gelmiyordu; bu mecraların biçimsel yeniliği ile tarihsel anlamıydı söz konusu olan. Sanata inanan pek çok kişi için sanat, içinde bulunduğu kültürün, çağın ya da Tin'in Tarih'te gerçekleşmesinin temel göstergesi olmuştu. Ama bir süredir böylesi bir simgesel ağırlıktan mahrum: Bugün sanat yalnızca tarihin akışının göstergesi olma rolünü değil, tarihsellik düşüncesini bile büyük ölçüde yitirmiş durumda - yani, kendi tarihinin sorunlarını ele almak anlamında herhangi bir tarihsellikten yoksun.
Hal Foster, Tasarım ve Suç

Bumerang // ke

Bumerang 

Mekanı yutmuş zamana
bir bumerang gibi fırlattın bizi
yani senin parmağın varsa
olsa olsa
kendimize yakışan yalanı giyindiğimiz
ve nicedir unutmak istediğimiz
istemediğimiz ne çok şey taşıdık biz
o hınçla kestik parmaklarını
attık mı kollarımızdan?
zamanı tökezleyen mekanda
bir koyup hepsini aldığımız
bir koyup herşeyi verdiğimiz
hatalıysam bildir
ne için lütuflarla lanetliyiz
söyle saçtığın anlamlara
hangisi giz hangisi gereksiz
derken rüya derken kabus
çaresiz çaresiz
o hırsla atıldık mı kollarına?
Tanrım
seni baştan yaratıp
ellerimiz boş döneceğiz sana
haberin olsun
saf bir bumerang!
Amin!
ke

Edmund Husserl

Öte yandan da insanlığa ve dünyaya karşı sorumlu olduğumuz düşünülmeli, unutulmamalıdır. Zamanımız yüzünden ebediliği feda edemeyiz. Bizim sıkıntımızı hafifletmek için, bizden sonrakilere sıkıntı üstüne sıkıntıyı, sökülüp atılmayacak kötülükleri miras olarak bırakamayız...

Hayatın bütün temel yönlerinde, hayatın tavır takınılması olası bütün temel biçimlerinde, her yönde, olabildiğince "deneyimli" ve "bilge" olmak, bu yüzden de olabildiğince "bilgeliği seven" bir kişi olmak. İde olarak, sözcüğün en temel anlamı bakımından, çaba gösteren herkes zorunlu olarak "filozof"tur.
Edmund Husserl

Mutsuz Olmak // Wilhelm Schmid

Ruhu, içinde insanı yaşatan enerjilerin barındığı bir uzam olarak anlayabiliriz. Duyguların hareketinde tecrübe edilir, ilişkilerde en kuvvetli ifadesini bulur.

İnsanlığın tarihinde meydana getirilmiş olan, hayranlık uyandırıcı ne varsa, bunların ancak küçük bir kısmı hoşnutluk eseridir. Yaşam ereği olarak hoşnutluğa haddinden fazla değer biçiliyor. Yani eylemlerin mahmuzu hoşnutsuzluktur, insan olmaya özgü olan budur. Belki de ancak şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, büyük ve fevkalade şeyler yaratabilir. Hoşnut olan, arkasına yaslanmayı yeğleyecektir.
Birçok ülkede insanlar için mutluluk, hayatta kalabilmektir.
Ölmeyi tercih etmek, yaşama sanatının bir seçeneğidir.
Mutsuzluk haline bir de infial sebepleri katıldığında, melankolikler harekete geçer. Kendileri için, sözgelimi daha iyi koşullara kavuşarak melankoliden kurtulmak için yapmazlar bunu: onlar melankolilerine can-ı gönülden bağlıdırlar. Ancak başkalarının hayatını iyileştirmenin mümkün olduğu düşüncesi, melankoliklere rahat vermez.
Başka yerlerde işler yine kötüleşe dursun, onlar iyileşme sağlayacak gayretlere girmeye hazırdırlar. O zaman da daima yapacak bir şeyler vardır. İnsanı mutlu eder mi bu? Muhtemelen, tam da mutsuz olmayı insan olmanın bir imkanı olarak kabullenirseniz, evet.
Hayatın bereketi sadece olumlu şeylerden ibaret değildir.
Anlam kuvvet verir, anlamsızlık kuvvetten düşürür. İnsanlar bir anlam görürlerse, birçok şeye göğüs gerebilir, birçok şeyi alt edebilirler, bir anlam göremezlerse hiçbir şeyin üstesinden gelemezler.
Kendi bakış açımız bir bakıma vatanımızdır bizim.
Mutsuz Olmak
Wilhelm Schmid

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...