Saturday, May 31, 2025

Gezi Direnişi




Gezi Direnişi hazirandan "seni başkan yaptırmayacağız" haziranına kadar 5500 etkinlik ve eylemle iki yıl süren, milyonlarca kişinin katıldığı Türkiye tarihindeki en önemli sivil itaatsizlik eylemidir, o seçimin kazananı, oy oranından bağımsız olarak hdp'ydi, mhp ve chp ile görüştü, erdoğanı indirme imkanı vardı, reddettiler, ardından gelen karanlık suruç katliamından sonra çatışmalar başladı, bugün, nasıl yürütüleceği bilinmeyen barış süreci (zaten ateşkes vardı) 12 yıl önce başlayabilirdi..

ihalara, sihalara sahip olmak yerine bunlara hiç ihtiyaç duyulmamasıdır başarılı siyaset.. o sırada rojavada da bir halk devrimi olmuştu ve tüm etnik yapıları kapsayan bir kanton sözleşmesine sahiplerdi.. ardından yine karanlık biçimde abd bölgeye çöktü, şimdi her şey karmakarışık ve geziye katılanları neredeyse terörist ilan edecekler, oysa milyonlar katıldı ve abdullah gül demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını anladık açıklaması yaptı.. kadınların da öfkeyle sahiplendikleri gezi direnişinde 6 gencimiz öldü, üzerine RTE emri ben verdim açıklaması yaptı, her ne kadar toplanan insanları dağıtmakla ilgili olsa da ucu buraya kadar varabilecek bir açıklamaydı,
nasıl roboskide kürd çocuklar öldürüldü, gezide hayatını kaybeden gençlerin hepsi aleviydi..
gezi bireysel özgürlük ve demokrasi talebi olan bir hareketti, kadıköyde chp de dahil hiçbirinizi istemiyoruz afişiyle yürüyüş yapıldı..
artık savaş istemiyoruz, artık siyasi cinayetler istemiyoruz.. gözümüzün önünde yaşanan filistin faciası varken, insanlığımız zaten yeteri kadar mağlup olmuşken hiç değilse bu coğrafyada artık silahlar sussun ve onurlu bir barış ve demokrasi hüküm sürsün.. gezegenimiz tehdit altında savaşlara değil acilen kardeşime duyduğum sorumluluk özgürlüğümden önce gelir diyebilen kardeşliğe ihtiyacımız var..

Friday, May 30, 2025

Şiir // Bukovski

Şiir!
Bir şiir caddelerle ve lağımlarla, azizlerle, kahramanlarla, dilencilerle,
delilerle dolu bir şehir gibidir, basmakalıp sözlerle ve içkiyle, yağmurla ve şimşekle ve kurak mevsimlerle doludur. Şiir savaştaki bir şehirdir. Bir şiir, saati "niye" diye sorgulayan bir şehirdir. Bir şiir yanmakta olan bir şehirdir. Bir şiir silahlar altındaki bir şehirdir.

Charles Bukovski 

Yürümenin Felsefesi // Frédéric Gros

Yürümenin Felsefesi // Frédéric Gros
Delilik ve rüyalar nasıl hayata geçmek isterse, nihayetinde hareket etmek ve kurallara başkaldırmak da kışkırtılmak ister.
Büyümek sadece genellemelere, benzerliklere, var olma çeşitlerine karşı duyarlı olmak demektir.
Ah! Seninle beraber soluduğumuz havayla sarhoş olabilmek.
Kıssadan hisse şuydu ki, yürürken, kendine güvenin ve cesaretin sahici göstergesi yavaşlıktır.
Haz, bedenlerimizde tetikte bekleyen hisleri ateşleyecek şeye kavuşmaktır.
Yürümek bedeni kesinlikle gevşetir fakat asıl bayram eden zihindir.
Huzur artık hiçbir şey beklemiyor olmanın, yalnızca yürümenin, yalnızca ilerlemenin hissettirdiği tazeliktir.
Doğa bizi sarsa sarsa uyandırır insanlık kabusundan. Oysa asıl harika olan, ona rağmen değil, ondan dolayı haz almaktır. Ağaçlar, çiçekler, yolların rengi. Rüzgarın iniltisi, böceklerin vızıltısı, derelerin çağıltısı, adımlarınızın sesi... Hepsi varlığınıza yanıt veren mırıltılardır. Yağmur da öyle.
Amaçsız ve sakin yürüyüşler sırasında dünyadan bir şeyler beklemeyi bırakır bırakmaz, dünya da kendini size verir, bırakır, teslim olur. Hiçbir şey beklemez olduğunuzda, mevcudiyet için bir takviye, karşılıksız bir lütuf olarak sunulur her şey. Yorgunluklar, başarılar, planlar, beklentiler dünyasında çoktan ölmüşsünüzdür. Ama bu güneş, bu renkler, şurada kıvrıla kıvrıla yükselen mavi duman, bu çıtırdayan dallar... hepsi ama hepsi birer hediyedir.
Asıl zorluk işte budur: Düşünce ne kadar hafifse o kadar çok yükselir ve kanaatin, takdirin, yerleşik düşüncenin dipsiz bataklığından hızla uzaklaşarak derinleşir..
"Şiddeti reddetmek, şiddeti mahcup eder. Yürümek, kişinin kendiyle, muğlak bir iç gözlem yöntemiyle değil de (bunun için daha ziyade kanepeye uzanırsınız) kılı kırk yaran bir kendi kendini tetkik etme yöntemiyle kararlı bir ilişki kurmasını sağlar." Gandhi
"Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir." Şen Bilim, Nietzsche

Thursday, May 29, 2025

Witold Gombrowicz

Kalbin ne kadar karmaşık ve çok yönlü olduğunu biliyoruz. İçine çok şey konabilen bir çanta: katilin buz kesmiş yüreği, sevgilinin sadık yüreği, ateşli yürek, deli yürek, kötü yürek, kıskanç yürek...
Kendini bir şeyden yoksun bırakmanın zor bir perhiz değil de, ruh için bir şölen olduğu konusunda insanları ikna etmeyi istiyorum.

Witold Gombrowicz 

Wednesday, May 28, 2025

Yöntem // Tristan Tzara

“Bir yöntemin olmaması da bir yöntemdir ve daha iyi bir yöntemdir.”

~Tristan Tzara 

Tuesday, May 27, 2025

Şair // Arthur Rimbaud

Bütün duyuları sonsuzca ve bilinçle bozup değiştirerek kendini görülmezi gören bir kâhin kılar şair.

Arthur Rimbaud

Monday, May 26, 2025

İnsanın Görkemi // Ralph Waldo Emerson

Ruh, insanın aklı aracılığıyla nefes aldığında deha, iradesi aracılığıyla nefes aldığında erdem, şefkati aracılığıyla nefes aldığında ise sevgidir. Akıl kendisini bir şey sanınca, aklın körlüğü başlar. Birey kendisini bir şey zannedince de iradenin zayıflığı başlar.

İnsan, kaynağı gizli bir ırmaktır. Varlığımız, nereden geldiğini bilmediğimiz bir yerden akar gelir bize.
Bu vahdet, bu evrensel ruhtur, içinde her bir insanı kendine has özellikleriyle barındıran ve her şeyle bir kılan . Bütün samimi muhabbetin ortak özü bu anlayıştır; bütün doğru eylemler ona teslimiyettir.
Bütün ilişkiler ve yaşamla ölümün bütün evreleri boyunca destek ve teselli vermek içindir dostluk. Huzurlu günlere, incelikli hediyelere ve kırda yürüyüşlere yaraşır; ancak aynı zamanda engebeli yollara, zorlu yolculuklara, deniz kazalarına, yoksulluğa ve eziyete de yaraşır.
Bırakalım elmas yıllar içinde olgunlaşsın.

İnsanın Görkemi, Ralph Waldo Emerson

Sunday, May 25, 2025

Salkım Spontaneler // Şahin Kurt

"Hatırlamak da bir buluşma biçimidir."

[ş]a[k]a salkım spontaneler / yolluk ayar!
aynı bağın çocuklarıydık gölgesini kovalayan
-- sonra bu iklimin nahoş kokusu dayanılmaz bir hal aldığında pandemi çıktı sahneye. müthiş bir şiir yazıldı kim ne derse desin. hele o kendi idealarında tıkılmış çeyrek aydınlar, felsefeciler, yarım filozoflar ve tek ayağı üzerinde yakalanan akademi kırıkları, opera kahkası mı desem, çöl ikliminde enstrümansız kaldılar, şiir mi, geçiniz...................
-kurumuş bir çeşmeyi yüzüne çarpan çocuk
ki öküz hayat müzikaliyle büyümüşlerdir masalsı kendileri!
Şahin Kurt

Saturday, May 24, 2025

The Night // Morphine (Song)

hikayemiz yazılacaksa bir yerlerine ilişecek bir leke gibi. bandolar, fenerler olacak orada bir yerde. uzaktan gelecek sesi, hafif bir meltem gibi. kulak kabartacağız tümo gürültünün içinde, anı, zamanı yavaşlatacağız. tuttuğumuz elleri, baktığımız yüzleri unutacağız bir süre. uzaktan gelen bu sese dönüşeceğiz.

yüreğimizin herhangi bir katmanında daha önce hissetmediğimiz bir şey uyanacak. melodinin duygularımız üstündeki etkisi bizi dehşete düşürecek. şaşıracak, korkacak, endişe edeceğiz. terimiz akacak nehirlere. gitmeye, bulmaya çalışacağız bu sesi. ormanda kaybolmuş küçük kızı arayacağız. o bandoyu, müziği arayacağız, bulmak istediğimize emin olmadan.
piyanistin zarif parmaklarına inen ışığı izleceğiz. saksafonun nabızla tuttuğu ritmin döndürdüğü dünyaya eşlik edeceğiz yanan bakışlarımızla. ağzında sigarası, yırtık deri ceketi, dağınık saçlarıyla siyah/beyaz bir sahnede kimseye aldırmadan şarkı söyleyen o insanı arayacağız.
esrarın, bilinmeze karşı duyulan korkunun keşfiyle, cesarete dönüşen kayboluşun, kehanetin yasını aralayacağız. şarkı söyleyip yıldızlar halısının üstünde uzanıp birbirimize dokunacağız.
içimizde vahşi şeylerin büyüdüğü bir gecede lilah, biz başkalarına adanan ve bunu hiç bilmeyen bir şarkı olarak kalacağız.



Friday, May 23, 2025

Düşünmek // ke / Zübeyde Hanım

üçünün de muhim sonuçları var:

düşünmek bir işe yarar mı? evet.
düşünmek bir işe yarar mı? hayır.
düşünmek bir işe yarar mı? bilmiyorum.
ke
Tefekkür etmemek insan fıtratına aykırıdır, bağdaşmaz. İlla ki düşünüyorum. Bedenim ve taşıdığım aklımın dışında kaybedecek hiçbir şeyim yok, o da sınırlıdır. Emanet bilirim ve ilkelerim doğrultusunda herşeye rağmen sahip çıkmak benim insanî sorumluluğumdur..
Geceden sabaha çıkarken mistik bir huzur yayılıyor doğan güneşle beraber güne. Bitkiler hayvanlar ve ben buna eşlik ettiğimi fark edebiliyorsam bu yetiyor yaşamaya.. Yeter ki yürüyen iki ayaklılar yetinmeyi, bu dengeyi bozmamayı, korumayı ve paylaşmayı becerebilsin. Yapabileceğimiz en basit en kolay şeylerdir aslında..
İnsan olmaya geldim ve insan kalmak için, insanlarla savaş halinde olmak beni yaşamdan alıkoysa da ben insanlığımla gideceğim.

Thursday, May 22, 2025

İntihar Üzerine // Antonin Artaud

Antonin Artaud: İntihar Üzerine

Kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. Yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil. Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem?
Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak; intihar, benim için, kendimi zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmemi, varlığımın içine baskın yapıp girmemi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmamı sağlayacak bir araçtır yalnızca. İntiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. Bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. Yani kendim seçiyorum düşüncemi, ve güçlerimin, eğilimlerimin, gerçeklerimin yönünü. Güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. Askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım.
Çünkü yaşamın kendisi, bir çözüm değil; yaşam, seçilmiş, benimsenmiş, belirlenmiş hiçbir varoluş türüne sahip değil. Yaşam yalnızca, istekler ve olumsuz güçler dizisidir, tiksindirici bir rastlantıya bağlı koşullara göre amacına ulaşan ya da başarısızlığa uğrayan küçük karşıtlıklar dizisidir. Kötülük, her insana, eşit ölçüde verilmemiştir, deha da öyle, delilik de. Kötülük gibi , iyilik de, koşulların ve etkisini kimisinde çok kimisinde az gösteren bir mayanın ürünüdür.
Yaratılmak ve yaşamak ve değiştirilemeyecek biçimde belirlenmiş varlığının en akla gelmez dallarına, en küçük ayrıntılarına dek kendini hissetmek, kesinlikle aşağılık bir durumdur. Aslında biz ağaçtan başka bir şey değiliz ve olasıdır ki, benim soyumun ağacının bilmem hangi boğumunda, belirlenmiş bir günde kendimi öldüreceğim yazılıdır.
İntihar özgürlüğü kavramı da, kesilmiş bir ağaç gibi düşüyor. İntiharımın ne zamanını, ne yerini, ne de koşullarını ben yarattım. Onun kavramını bulan da ben değilim, koparılmayı duyabilecek miyim?
Belki o anda varlığım parçalanıp dağılır; ama ya bütünlüğünü korursa, sakatlanmış organlarım nasıl işleyecek, varlığı olanaksız hangi organlarımla gözlemleyeceğim bu kopmayı? Ölümü, bir sel gibi duyuyorum üzerimde; gücünü bilemeyeceğim, apansız sıçrayan bir yıldırım gibi. Tatlarla ve dolanıp duran labirentlerle yüklü duyuyorum ölümü. Bunun neresinde benim varlığımın düşüncesi?
Bu Tanrı, beni,istediği gibi kullandı, saçma biçimde; beni canlı kıldı, yadsımaların yokluğunda, benim atak yadsımalarımın yokluğunda, düşünülen yaşamın, duyulan yaşamın en küçük kıpırtılarını bile yok etti bende. Yürüyen bir robot durumuna indirgedi beni; ama öyle bir robot ki, bilinçsizliğinin kırıldığını duyumsuyordu.
Ve işte ben, yaşamakta olduğumu göstermek istedim, şeylerin çınlayan gerçekliğiyle birleştirmek kendimi, yazgımı parçalamak istedim.
Tanrı ne dedi buna?
Yaşamı hissetmiyordum; değer yargılarıyla ilgili her kavramın dolaşımı, bende, kurumuş bir ırmaktı. Yaşam, bir nesne, bir biçim değildi bende; bir dizi mantık yürütmeydi yalnızca. Ama boşuna işleyen, bir yere ulaştırmayan mantık yürütmelerdi bunlar ve bende, irademin kesinleştiremediği “taslaklar” biçiminde kalıyorlardı.
Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı. Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. İnsanların tümü de benim gibi.

İntihar Çözüm mü?
Hayır, intihar hâlâ bir hipotez. Gerçekliğin tamamı gibi, intihardan da şüphe duyma hakkımı kullanıyorum. Şimdilik, ikinci bir emre kadar, zaten herkesin elinin altında olan varoluştan değil de, eşyanın, eylemlerin ve gerçekliğin içsel titreşiminden ve derin hissedilirliğinden şüphe duyarak kendine eziyet etmek şarttır. Bir düşüncenin ve meteorsu bir bağın hissedilirliğiyle bağlanmadığım hiçbir şeye inanmam, fakat yine de hareket halindeki meteorlardan yana biraz dardayım. Her insanın yapısal ve hissî varoluşu benim için bir yük, ve gerçekliğin tamamından kesinlikle nefret ediyorum. İntihar sağlam düşünen insanların hayalî ve uzak zaferinden başka bir şey değil, ama intihar hali benim için anlaşılmaz. Bir sinir hastasının intiharında hiçbir temsil değeri yok; ama intiharını, maddi koşullarını ve o mucizevi azat ânını kılı kırk yararak planlayan bir insanın ruh hali müthiş. Ben eşyayı tanımam, insanlık hallerini bilmem; dünyanın hiçbir parçası yok ki benim için, benim içimde dönüyor olsun. Hayat bana korkunç ıstırap çektiriyor. Hiçbir hal yok ki içinde durulmuş olayım. Ve nicedir ölü olduğum muhakkak, çoktan intihar ettim ben. Daha doğrusu, intihar edildim. Peki, evvelki bir intihar hakkında ne diyebilirsiniz, bizi adımlarımızı gerisin geri takip etmeye sevk etmiş bir intihar – ama ölümün tarafına değil de, varoluşun diğer tarafına götüren adımlarımızı. Benim için değer taşıyan yegâne intihar bu olurdu. Ölmek gibi bir arzum yok, var olmamayı istiyorum ben; Antonin Artaud’nun benliğini oluşturan ve ondan çok daha zayıf olan bu salaklıklar, vazgeçişler, reddedişler ve kör karşılaşmalar faslına hiç düşmemiş olmayı… Bu başı boş malulün benliği, zaman zaman, bizzat kendisinin üzerine tükürdüğü şeye gölgesini düşürüyor – nice zamandır sakat ve kaçak, zahiri ve imkânsız olduğu halde kendini gerçekliğin içinde bulmuş bu benlik. Kimse benliğin zayıflığını onun kadar derinden hissetmedi, insanlığın birincil, temel zayıflığı. Yok olmak, var olmamak.

Wednesday, May 21, 2025

Vefa

“Vefa, özensiz ve darmadağınık bir dünyada, paha biçilemez bir değerdir..“

Tuesday, May 20, 2025

Aklımın Labirentinde // Mestan Şahin

Aklımın labirentinde. Her olay, her durum koşullar imparatorluğunun ortasında bir çiçektir; ihtiyaç doğasını zorlamaya yönelik bir girişimdir; rutinin biraz ötesine geçmek ve fikir ormanının yeni bir bölgesini keşfetmektir. Çünkü şehrin çölünün ortasında, -boş derinliğinin sapıklığında- peygamberin sihirli sesini dikkatlice dinlerim, bir an için tam olarak yaşanabilecek varlığın yüceliğini hissederim.. çünkü hayatın eserinin başladığı yer orasıdır. Şairin anlamlı bir cümle çizdiği anda ve o labirentte bu cümleyi anlamaya izin verdiğinde istediği şey netliktir...

Mestan Şahin

Monday, May 19, 2025

Dolaylı Eylem // Ulus Baker

Devrimcilik, bana öyle geliyor ki, insanların “devrim haline kapılmalarından”, “devrimci-oluşlara” bağlanmalarından başka bir şey değil. Tarih’in öznesi ile “devrimci oluşlar”ın öznesi birbirinden tümüyle farklıdır. [...] devrimci olmak ne bir “şecere”, ne bir “kuşak”, ne bir “fikriyat” ne “Tarihsel özne”, ne de bir “kimlik” işidir. Anadan doğma, a priori devrimcilik de ne ola ki? İnsanlar “devrimci oluşlara” yakalanmadan, yani “mücadeleye başlamadan” önce devrimci falan değildirler."

Ulus Baker (Dolaylı Eylem)

Sunday, May 18, 2025

Albert Camus




İnsan tümüyle suçlu değildir çünkü tarihi o başlatmadı, ama tümüyle suçsuz da değildir çünkü tarihi sürdürdü.
İnsan da, yaşam da saçmadır; boşunadır, rastgeledir, sağlam hiç bir şey yoktur; ama yine de yaşamak gerekir.
İnsanlarla uzun süre yaşayamıyorum. Sonsuzluğun payından bana biraz yalnızlık gerek.
Ya zamanla birlikte yaşar ölürsün, ya daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın.
Her özgürlüğün ucunda bir yargı vardır; işte bu yüzden özgürlüğün yükü çekilmez, çok ağırdır.

Albert Camus 

Saturday, May 17, 2025

Özgürlük Üzerine Bir Deneme // Herbert Marcuse

Çünkü şaire ... içinde yaşadığı dünyaya bütüncül bir uyuşmazlıkla karşı çıkmıyorsa şair denemez. O, kendilerini kültürel hareketin bütününden keyfî olarak ayırarak yalnızca siyasetin alanına yerleşen, toplumsal devrim uğruna kültüre boyun eğdirmeyi öğütleyen devrimciler de dahil olmak üzere, herkese karşı durur.

Özgürlük Üzerine Bir Deneme, Herbert Marcuse

Friday, May 16, 2025

Melek Yüz // Gökhan Gencay




This is MELEK YÜZ motherfuckers!

"Bir an önce her şeyden uzaklaşmak, gelecek planlarını sonsuza dek rafa kaldırmak istiyorum… Dünyanın bu kadar hızlı dönmesine son vermek istiyorum. Düzenli olan, işleyen her çarkı kırıp dökmek, parça parça etmek istiyorum… Biraz olsun iyi hissedebilmek istiyorum. Kendime her şeyin yolunda olduğunu söylemek istiyorum.
Endorfin yağmuruna ihtiyacım var…
Yaşama arzusuna ihtiyacım var…
Kendimi iyi hissetmeye ihtiyacım var…
Peki, gökyüzü böylesine dilsizken huzuru nerede aramam gerekiyor?"

Gökhan Gencay

Thursday, May 15, 2025

Kırık Kanatlar // Adnan Sungur

Dalıma bir kuş kondu
Benim kanatlarım
Onunkinden daha kırık
Konuştuk ordan burdan
İki yaralı
İki kanadı kırık olarak
Dedi sevgini
Nasıl götüreceksin ki ona
Bir bulut parçası
Yüzümden hüznümü sildi
Güneş ışıklarıyla saçımı taradı
Çocuğun biri koşarak
Avuçlarıma sevginin tohumunu bıraktı
Gökyüzü elime umudun rengini tutuşturdu
Baharın tatlı esintisi elbiselerimi giydirip
Hazır mısın diye sordu
Bir çiçek dalından kendini koparıp
Hadi gidiyoruz bekletmeyelim onu

Adnan Sungur... KIRIK KANATLAR 

Wednesday, May 14, 2025

Yürümenin Felsefesi // Frédéric Gros

Kârla fayda arasındaki fark, kâr getiren eylemleri benim yerime bir başkasının da yapabilecek olmasıdır. Ve gerçekte de kâr getiren eylemler zaten başkaları tarafından da yapılabilir olagelmiştir. Rekabet ilkesinin yarattığı sabit bir gerçektir bu. Öte yandan, benim için faydalı olan şey tavırlara, davranışlara, yaşamımın başkasına kati surette devredemeyeceğim anlarına bağlıdır.

Yürümenin Felsefesi, Frédéric Gros

Tuesday, May 13, 2025

İnsanlığı Yeniden Büyülemek // Murray Bookchin

Bu kitap şu anda toplumu etkileyen en rahatsız edici durumlardan birini ele almaktadır: genel anlamda sinirlerimize hakim olamamak.
Tarihsel, toplumsal ve kültürel bağlarından yoksun bırakılan toplumsal fikirler ve uygulamalar, ucuz sloganlar haline dönüştürüldü.
İrade varsa yol da vardır.
Çoğu insan için, gerçekten önemli olan, inançların etraflarındaki gerçeklikle tutarlı olup olmadığıdır.
İnsanlığı 'yeniden büyüleme' çağrısı yaparken, insanlığın akılcı, ekolojik yönelimli, estetik olarak heyecan verici ve tamamlayıcılık etiği ve paylaşım toplumuna dayanan derin bir insancıl dünya yaratma potansiyelini kabul etmenin önemine (neşeyle) gönderme yapıyorum.

İnsanlığı Yeniden Büyülemek, Murray Bookchin 

Sunday, May 11, 2025

Özgürlüğün Ekolojisi // Murray Bookchin




Hemen hemen her ekolojik mesele aynı zamanda toplumsal bir meseledir.
Kadın, yaşamın temel yollarında yol göstericidir.
Akıl, dünyayı ortak bir hazine haline getiren büyük yaratıcıdır. Akıl, doğada maddenin kendi kendini örgütleyen vasıfları olarak mevcuttur.
Birey ile topluluk arasındaki birlik duygusundan, topluluk ile çevresi arasındaki bir birlik duygusu çıkar.
Biz, gerçek bir anlamda bizden önce var olmuş her şeyiz ve sonunda olduğumuzdan çok daha fazla bir şey olabiliriz.
Özgür doğa ancak ayrıcalık ve tahakkümden gerçekten kurtulmuş, tamamen katılımcı bir toplumda yaşadığımız zaman ortaya çıkmaya başlayabilir.
Bir öz-idare biçimi olarak doğrudan eylemin, toplumu kaotik bir duruma itmeyip ona istikrar kazandırılmasına hizmet ettiği gösterilebilseydi, devlet bir şiddet ve tahakküm kuvveti olarak tarihin sanık sandalyesine yerleştirilebilecekti.
Doğrudan demokrasi uygulamasını doğrudan eylemden çok ince bir çizgi ayırır. Doğrudan demokrasi kurumsallaşmış ve özdisiplinlidir; doğrudan eylem ise olaylara bağlı ve genellikle son derece kendiliğindendir.
Yaşamı hasat etmek ve düşüncesizlikle ondan beslenmek, çevremizdeki yaşamın gerçekliğini azalttığı kadar içimizdeki yaşam duygusunu da azaltır.
Bol miktardaki maddi fazlalar hiyerarşileri ve yönetici sınıfları yaratmadı; hiyerarşiler ve yönetici sınıflar bol miktardaki maddi fazlaları yarattı.
Mahkûm olmuş bir kişinin hapsedileceği yere gitmesi gibi işe gidilir.
"İhtiyaçların fetişleştirilmesi" kıskacını kırmak, onu defetmek, benliğin seçme özgürlüğüne bağlı bir proje olan seçim özgürlüğünü yeniden kazanmaktır.
Korkunun öğrenilmesi gerekir; korku toplumsal bir deneyimdir; nefret gibi.
Kapitalizm toplumun ve bizzat toplumsal sorunun, her türlü kültürel, etik ve psikolojik meseleyi maddi bir ihtiyaçlar ve teknik sistemi içinde masseden bir ekonomi tarafından fiilen ekonomikleştirilmesini yansıtır.
İtaat bağlılığın yerini, hâkimiyet eşgüdümün yerini, güç bilgeliğin yerini, kazanım vermenin yerini, mallar armağanların yerini alır.
Değerin cisimleşmiş hali daha doğrusu değerin esas kaynağı olan insan yaşamı, bir boz ayının veya bir kurdun yaşamı ile eşit tutulamaz, tıpkı bu hayranlık uyandırıcı hayvanların yaşamını kaya gibi inorganik bir varlığın varoluşu ile eşit tutulamayacağı gibi. Çünkü insanların yok oluşuyla birlikte değer de yok olacaktır ve biyosfer onun özelliklerini takdir edebilecek etik özneler şöyle dursun, herhangi bir etik değerlendirme veya içkin değer tartışması için gerekli olan zeminden dahi yoksun kalacaktır. Dolayısıyla diğer yaşam türlerinin en soylusu ile kıyaslandığında bile, insan yaşamı müstesna bir öneme sahiptir.

Özgürlüğün Ekolojisi, Murray Bookchin

Platon'un Eczanesi // Jacques Derrida

Söylevin gücü ile ruhun mizacı arasındaki ilişki, ilaçların ka­rakteriyle vücutların doğası arasındaki ilişkinin aynısıdır. Nasıl ki bazı ilaçlar vücuttan, her biri kendininkini olmak üzere, bazı sıvıları boşaltırsa ve kimileri hastalığa, kimileri ise hayata son verirse; aynı şekilde bazı söylevler acı, bazıları ise sevinç verir; kimileri dinleyicileri korkutur, kimileri yüreklendirir; kimileri de kötüye ikna ederek ruhu uyuşturur ve büyüler.

Varoluşlarını doğruladığımız ve dilde ayırt ettiğimiz çok sayıda güzel şey, çok sayıda iyi şey, her türden çok sayıda başka şey vardır.
Eros ve logos bahşedilmiş insan anımsamaya muktedirdir -yani insana özgü bir biçimde ilahi şölene yeniden katılır.
Ancak, yazmanın yakışık alıp almadığını, hangi koşullarda bu­nun yapılmasının iyi, hangi koşullarda uygunsuz olduğunu tamı tamına bilmek... Geriye bu soru kalıyor, değil mi?" Yaz­mak yakışık alır mı? Yazar saygıdeğer bir kişi midir? Yazmak hoş kaçar mı? Yazmalı mı?
Platon'un Eczanesi // Jacques Derrida

(Derrida'ya göre okuma da bir yazmadır; okur metne kendi ipliğini katmadan onu bir anlamda dokumadan okuyamaz. Bu yüzden bir metnin tek bir anlamı olamaz; her iplikle, her okurla anlam da çoğullaşır.)

Friday, May 9, 2025

Bela Tarr Ertesi Zaman // Jacques Ranciere




Ertesi zaman, artık hiçbir şeye inanmayanların tekdüze ve hırçın zamanı değildir. Bu, inancın -hayat onu diri tuttuğu sürece- boy ölçüştüğü saf, maddi olayların zamanıdır.

Hikaye, her durumda bir neden ve sonuç dizisine eklene­bilecek unsurları bir kenarda tutmamızı gerektirir. Ama realizm, hep daha derine, durumun içine kadar gidilmesini; insanları başından hikayeler geçen, vaatlerde bulunan, vaatlere inanan veya inanmaktan vazgeçen varlıklar kılan duygular, algılar ve duyum­lar zincirinin hep daha ileriye doğru genişletilmesini buyurur. O halde durumlar, zamanın resmi yayılışı ile değil, kendi içkin sınırı ile karşı karşıyadır - ya­şanan zamanın saf tekrara yaklaştığı sınır, sözlerin ve insan jestlerinin hayvanlarınkine meylettiği sınır.

Bela Tarr, Ertesi Zaman // Jacques Ranciere 

(Görsel: Bresson)

Thursday, May 8, 2025

İnsanlar hangi canlıdan evrimleşmiştir?

"İnsanlar hangi canlıdan evrimleşmiştir.
İnsansı maymundan (ape) evrimleşmedikleri kesindir. Maymundan da evrimleşmemişlerdir.
Homo sapiens sapiens ve insansı maymunlar ortak bir atadan evrimleşmişlerdir, fakat bu kaçak arkadaş bir türlü bulunamamaktadır. Bu canlı beş-sekiz milyon yıl önce pliyosen dönemde yaşamıştır.
Bu yaratık sincaba benzeyen ağaç sıçanlarından gelmektedir. Onlar da kirpilerden ve daha da öncesinde deniz yıldızından evrimleşmiştir.
İnsan ile onun en yakın akrabası şempanzenin DNA’larında yapılan son karşılaştırmalara göre, aramızdaki ayrışma zannedilenden çok sonraları gerçekleşmiştir. Bu da 5.4 milyon yıl önceki son ayrışmadan evvel, şempanzelerle çiftleşerek, kayıtlarda bulunmayan ve nesli tükenmiş bir melez türü oluşturmuş olmamızın gayet mümkün olduğu anlamına geliyor.
Stephen Jay Gould Homo sapiens sapiensin, çok dallı insan evrimi soyağacının yakın zamana ait Afrikalı ince bir kolu olduğunu çok önceleri fark etmiştir. Bulguların hiçbiri insaoğlunun farklı yerlerde de evrimleşmiş olabileceğini bertaraf etmese de, Afrikadan yayılmış oldukları teorisi hala en kabul gören teoridir.
Genetik bulgular, Afrika dışındaki en eski popülasyonlardan birinin Hindistan sahillerine yakın olan Andaman Adası’nda yaşayanlar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu topluluk 60.000 yıl boyunca (Avustralya Aborjinlerinden bile daha uzun süre) dış dünyayla bağlantısız yaşamıştır.
400’den az Andamanlı kalmıştır. Bunların yarısı, dünyayla neredeyse hiç bağlantısı olmayan Jarawa ve Sentinelese adında iki kabileye mensuptur. 100 civarında Sentilenese o kadar yalıtılmış bir vaziyettedir ki, şu ana kadar hiç kimse bunların dillerini incelememiştir.
Diğer Andaman dillerinin bilinen akrabası yoktur. Beş tane rakamları vardır: ‘Bir’, ‘iki’, ‘bir tane daha’, ‘biraz daha’ ve ‘hepsi’. Diğer yandan, bir meyvenin olgunluk evrelerini tanımlamak için yirmi farklı kelime kullanırlar, bu kelimelerden ikisinin başka dile tercümesi imkansızdır."

Wednesday, May 7, 2025

Felsefe Nedir? // Gilles Deleuze

Limana girdiğimi sanıyordum, ama ... açık denize savruldum.

Felsefe Nedir? Gilles Deleuze

Tuesday, May 6, 2025

Yazmak / de ki işte / Yaşam (ki) s.102 // Oruç Aruoba/

76.

Yazman, en üst yapmandır - belki de bu yüzden; ancak bütün öteki -daha alt- yapmaların tükenince;
ancak o zaman,
yol açılır ona.
Yazman, her şeyin üstünde, yapmandır;
en üst yapmandır,
yazman.
Çünkü yazman, bütün öteki yaşama ve yapma basamaklarını gerektirir - ancak onları gerçekleştire gerçekleştire; basamakları adım adım (neşeyle, sevinçle, hüzünle, acıyla) tırmana tırmana ulaşabilirsin en üst basamağa:
yazmaya...
Yaşamının doruk noktasıdır yazman -
Yaşa - sonuna, ucuna, doruğuna dek -, ki,
yazasın...
Yazmak, yaşamak uçurumunun doruğudur.
Oruç Aruoba // de ki işte / Yaşam (ki) s.102

Sunday, May 4, 2025

Bütün // Hegel / Adorno / Anonim

"Bütün doğrudur." Hegel

"Bütün yanlıştır." Adorno
"Bütün ne doğrudur, ne yanlıştır; hem doğrudur, hem yanlıştır." Anonim

Saturday, May 3, 2025

Yaşadığımız Sefalet // André Gorz

Yaşadığımız Sefalet // André Gorz

Herkesin bir yere, ne olduğunu bildiği bir geleceğe, bir güvenliğe, bir yararlılığa sahip olmayı umut etmiş olduğu toplum, bu toplum -çalışma toplumu- öldü. Çalışma, bir organı kesilen kişinin artık sahip olmadığı hayalet organı yüzünden acı çekmesi anlamında hayaletimsi merkeziliğini korumaktadır.
Bizler, tek olası toplum olarak çalışma toplumunu görmeye devam edenlerin ve geçmişin geri dönüşünden başka bir gelecek tahayyül edemeyenlerin saplantılı ve gerici yakarmaları sayesinde ölümden sonra bir hayalet gibi yaşamaya devam eden hayaletimsi bir çalışma toplumuyuz.
Ve bu yüzden, bu toplum, herkese en büyük kötülüğü ediyor: Bizi, çalışma ve istihdam dışında geleceğin, toplumsallığın, yaşamın, kendini gerçekleştirmenin mümkün olmadığına ikna ediyor; iş ya da hiçlik, işle bir şeye dahil olma ya da dışlanma; iş aracılığıyla kimliğin toplumsallaşması ya da varolmamanın umutsuzluğu'na düşme arasında tercih yapmamız gerektiğine ikna ediyor.
Bizi, tam da artık var olmayan ve herkesin erişemeyeceği şeyi herkesin zorunlu olarak arzu etmesinin iyi, normal ve gerekli olduğuna ikna ediyor: Yani, istikrarlı bir işte ücretli çalışmayı, hem toplumsal hem de bireysel kimliğe sahip olmanın tek yolu, kendini tanımlamanın ve kendi yolunda anlam inşa etmenin tek fırsatı olarak sunuyor.

Gerçeküstücülük // Andre Breton

Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak için başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır.

Andre Breton

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...