Tuesday, September 30, 2025

Yazmak // Oruç Aruoba / Bukovski

"Yazmak en üst yapma biçimidir."

Oruç Aruoba
"Yazmak dağları hoplatır."

Bukovski 

Monday, September 29, 2025

Görünmez Canavarlar // Chuck Palahniuk

Görünmez Canavarlar // Chuck Palahniuk
Beni kurtarabilecek olan kişi sayısı böylelikle bire düşüyor; yani kendim.

Bütün hayatınızı Tanrı olmak için harcayıp sonra da ölürsünüz.
Doğumumuz, hayatınız boyunca düzeltmeye çalışacağımız bir hata mıdır?
Gelecek ne zaman bir vaat olmaktan çıkıp bir tehdit unsuru haline geldi?
"Gerçek keşiflerimizin hepsi kaostan çıkıyor," diye bağırıyor Brandy, "yanlış, aptalca ve salakça görünen yere gitmekten çıkıyor."
İstediğim şeyler gün geçtikçe hep istemeye eğitilmiş olduğum şeylermiş gibi görünmeye başladı. Herkesin istediği şeylerdi bunlar.
Öylesine kısılıp kalmışız ki, hayal ettiğimiz her kaçış yolu, bu tuzağın başka bir parçası. İstediğimiz her şeyi, istemeye eğitildiğimiz için istiyoruz.
Gelecek bazı insanlar yüzünden yitip gidiyor..
Ne kadar dikkatli olursanız olun, hep bir şeyleri kaçırmış gibi hissedeceksiniz; sizi derinden etkileyen, tamamını tecrübe edemediğinizi söyleyen o berbat his. Dikkat kesilmeniz gereken dakikaları hızla geçmenizin yarattığı o zavallı duygu hep kalbinizde olacak. Yani o hisse alışsanız iyi olur. Günün birinde tüm yaşamınız bu histen ibaret olacak çünkü.
Bu odadaki herhangi birini vurmak, ahlâki açıdan bir arabayı, elektrikli süpürgeyi veya Barbi bebeği öldürmekle aynıdır. Bilgisayara format atmak. Bir kitabı yakmak. Muhtemelen bu durum dünyadaki herkesi öldürmek için geçerli olabilir. Çünkü hepimiz birer ürünüz.
Hemen hemen hiç kimsenin duygusal ihtiyaçları karşılanamıyor maalesef...
"Ve özgür iradeniz olduğuna gerçekten inanıyorsan, Tanrının bizi aslında kontrol edemeyeceğini de bilirsin." diyor Seth. ..."Madem Tanrı bizi kontrol edemiyor," diyor "o halde yaptığı bizi izlemek ve sıkılınca kanalı değiştirmek."
Cennette bir yerlerde, Tanrının sörf yapması için canlı bir web sitesinde yer alıyorsunuz.
Bana şu boktan dünyada aynen göründüğü gibi olan tek bir şey ver.

Sunday, September 28, 2025

Şu Edebiyat Denen Şey // Nicholas Royle

Edebiyat yalnızca güzel dilin, hoş imgelerin ve olumlu estetik deneyimin yeri değil (Ne güzel şiir!), ayrıca rahatsız edici, tehdit edici, hatta dehşete düşürücü olan şeylerin de yeridir.
Edebiyat politiktir ama propaganda makinesi hâline de gelmemeli.
Okuyorum, iç çekiyorum, keşke bir ağaç olsaydım diyorum.
Sade olan zariftir.

Şu Edebiyat Denen Şey, Nicholas Royle 

Saturday, September 27, 2025

Friday, September 26, 2025

İsmi Hariç // Jacques Derrida

Eğer boşluğa karşı kendilerini koruyacak olurlarsa, bu bir dua veya ilahi an aracılığıyla olacaktır.
Dua nedir? Hayır, kendimize «Dua nedir?» diye sormamalıyız, genel anlamda dua nedir diye. Duayı düşünmeye çalışmak gerekir. Duanın duasını etmek gerekir.
Dilde yalnızca kıyı vardır...Yani gönderme.
Hiçbir şey bir yara kadar okunmaz değildir.
Ötekini ulaşılmaz kılan görünmezliğe
saygı duymak, hatta bunu sevmek...
Her şeyi bırakmak gerek, her "bir şeyi" Tanrı aşkı adına bırakmak ve şüphesiz Tanrı'yı da bırakmak, onu bırakıp gitmek, yani aynı zamanda onu terk etmek ve (ama) onu (bir - şey olmanın ötesinde olmaya) bırakmak lazım. İsmi hariç.
Bir uçurum diğerini çağırır; ruhumun uçurumu, uğultusuyla Tanrı’nın uçurumunu çağırır: söyle, hangisi daha derin?

İsmi Hariç // Jacques Derrida 

Thursday, September 25, 2025

Umut // Massumi

“Umudu kötümserliğin karşıtı olarak alırsak, o zaman umut etmeye değecek gerçekten çok az şey buluruz. Oysa umut, iyimserlik ve kötümserlik kavramlarından, geleceğe dönük hüsnükuruntulu bir başarı beklentisinden, hatta sonuçların mantıksal bir öngörüsünden koparılabilirse, işte o zaman ilginç olmaya başlayabilir- çünkü böylece umut şimdiye yerleşmeye başlar.”

Massumi 

Wednesday, September 24, 2025

Rainer Maria Rilke

Kaç kulaç olduğu kestirilemeyen kuyulara benzetilebilir sanatçılar. Öyle kuyular ki, başlarında çağlar dikilir, yargı ve bilgilerini taş parçaları gibi bilinmedik derinliklerinden içeri bırakır ve çıkacak sese kulak kabartırlar. Ama atılan taşların düşmesi binyıllar boyu hâlâ sona ermemiştir. Geçmiş çağların hiçbiri, kuyuların dibine vuran bir taşın sesini işitebilmiş değildir şimdiye kadar.
Sanatçı olmak hesap kitaptan anlamak ve sayı saymasını bilmek değildir; özsuyunu dallarına yollamakta acele etmeyen, ardından yaz gelmeyecek diye kuşkuya kapılmaksızın bahar mevsiminin fırtınalarına gönül rahatlığıyla göğüs gerebilen bir ağaç gibi olgunlaşmaktır. Nasıl olsa çıkıp gelecektir yaz ama önlerinde sonsuz bir zaman varmış gibi hiç tasa etmeksizin bir sessizlik ve içgenişliğiyle bekleyenler için gelecektir. Her geçen gün yeniden öğreniyorum bunu, acıların eşliğinde öğreniyorum kendilerine şükran borçlu olduğum acıların eşliğinde sabrın her şey demek olduğunu.
Bildiğimiz herşey yüzey değil midir? Bir nesnenin içini o nesne yüzeye dönüşmeden nasıl algılayabiliriz?
Bu arada herkesin unuttuğu bir şey var, yeni biçim bulunur yalnızca ama aranamaz. Yeni yaşamın organizmayla ilişkisi karbonun elmasla ilişkisine benzer. Kuşkusuz elmastan karbon çekilip alınabilir, ama karbon asla yoğunlaştırılıp yeniden elmasa dönüştürülemez.
Bir kez yeryüzünde yaşamakla yükümlü kılınmışız, başımıza gelen her kötülüğü ölümle yeni bir mahremiyet ve dostluğa dönüştürmek zorundayız; çünkü onu kavrayıp onunla başa çıkacak kusursuz şekilde tasarlanmış duygularımız var, bu duygularla söz konusu yükümlülüğün gereğini yerine getirmeyip de ne yapacağız? Hem Tanrı'nın bize bağışladığı bir şeye hayranlık duyma yükümlülüğünden nasıl kaçabiliriz? Bir hayranlık ki, gelecekteki o sonsuz hayranlık için gereken tüm hazırlığı içinde barındıracaktır.
Her bitmiş şeyin çevresinde bitmemiş şeyler yükseliyor, büyüyor.

Rainer Maria Rilke 

Tuesday, September 23, 2025

Carl Justav Jung

İnsan varlığının tek amacı, saf varoluş karanlığında bir anlam ışığı yakabilmektir.
Bütün kaosun içinde bir kozmos, bütün düzensizliğin içinde gizli bir düzen vardır.
Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.
Kabul etmediklerimizi değiştiremeyiz. Reddetmek bizi özgürleştirmez, bunaltır.
Dünyanın bu karışık halinde içe bakmaya devam. Kendi içimizdeki şiddet ile yüzleşmeye devam. İçimizdeki şiddetten öğrenmeye, şefkate dönüşene kadar yanında oturmaya devam. Madem gidip silahların önünde duramıyoruz, içimizdeki şiddetin önünde duralım.
İçimizdeki karanlığı göze almazsak bütünlüğümüze asla ulaşamayız.
Tüm benliğimiz ve düşüncelerimizle bu dünyaya bağlıyız.
Nevroz daima meşru bir ıstırabın yerine geçer.
Uzay yolculukları yalnızca bir kaçıştan, insanın kendisinden kaçmasından ibarettir; çünkü Mars'a ya da Ay'a gitmek insanın kendi varlığına nüfus etmesinden daha kolaydır.

Tüm dünya din konusunda ne düşünürse düşünsün, dinsel deneyim yaşamış biri, kendisine hayat, anlam ve güzellik kaynağı olan ve dünyaya ve insanlığa yeni bir parlaklık veren büyük bir hazineye sahip olmuştur. Barışa kavuşmuştur.

Carl Justav Jung 

Monday, September 22, 2025

Sunday, September 21, 2025

Hayal Gücünü Eğitmek // Northrop Frye

Hayal Gücünü Eğitmek, Northrop Frye
Bir insan neden edebiyat çalışır? Bizi daha iyi düşüncelere, daha incelikli duygulara götürebildiği ya da olduğundan daha iyi bir hayat yaşamamıza yardımcı olduğu için mi? Bir öğretmenin ve akademisyenin ya da benim gibi kendine edebiyat eleştirmeni diyen bir insanın işlevi nedir? Edebiyat çalışmak toplumsal, siyasal ya da dinî tutumlarımızda ne gibi farklar yaratır? İlk zamanlarımda bu tür sorulara pek kafa yormazdım, ama bir cevabım olmadığı için değil, bu soruları soran birinin safdil olduğunu düşündüğüm için. Şimdiyse en basit soruların hem cevaplanması en zor hem de sorulması en önemli sorular olduğunu düşünüyorum.
Bilim, içinde yaşadığımız dünyayla, onun verilerini kabul edip yasalarını açıklamaya çalışmakla başlar. Oradan, hayal gücüne doğru ilerler: Zihinsel bir inşa, deneyimi yorumlamanın olanaklı yollarına dair bir model haline gelir. Bu yönde ne kadar ilerlerse, matematik dilini konuşmaya o kadar meyilli hale gelir ki, bu dil, aslında, edebiyat ve müzikle birlikte hayal gücünün dillerinden biridir.
Sanat ise gördüğümüz dünyayla değil, inşa ettiğimiz dünyayla başlar. Hayal gücünden yola çıkar, sonra gündelik deneyime ilerler. Başka bir deyişle, kendini olabildiğince inandırıcı ve tanınabilir kılmaya çalışır. Bilimi entelektüel alana, sanatıysa duygusal alana ait görme eğilimimizin sebebi budur: Biri gerçekte var olan dünyadan, diğeri sahip olmak istediğimiz dünyadan yola çıkar. Belli bir noktaya kadar bilimin gerçekliği entelektüel düzeyde sunduğu doğrudur.
Elbette bilimcileri akıl yürütmeyle kafayı bozmuş soğukkanlı duygusuz kişiler, sanatçıları da mütemadiyen duygusal bir galeyan içindeki kimseler olarak görmek saçmalıktır.
Gunümüz yazarlarının bir kutsal altın şehir ve mutlu bahçe hayallerinden çok nadiren bahsettiklerini görürüz, ama bahsettiklerinde de tam bahsederler ve ne diyorlarsa odur. Zamanlarının büyük bir kısmını insan varoluşunun sefaletine, hüsranlarına ya da absürtlüğüne eğilmekle harcarlar. Başka bir deyişle, edebiyat bizi sadece özdeşliği geri kazanmaya götürmez, aynı zamanda bu durumu karşıtından, hazzetmediğimiz ve uzaklaşmak istediğimiz dünyadan da ayırır. Edebiyatın bu dünyaya karşı takındığı tutum ahlakçı değil, ironik adını verdiğimiz tondur. İroni bir durumu başkalarından önce daha net görmemizle bağlantılıdır (örneğin bir oyunda karakterlerin bıildiğinden daha fazlasını biliyorsak ironi vardır) ve dolayısıyla bizi, en azından hayal gücünde, parçası olmayı tercih etmediğimiz dünyadan uzaklaştırmaya yarar.

Saturday, September 20, 2025

Do Re Mi

Do: dominus, yaradan
Re: rerum, madde
Mi: mucize
Fa: güneş sistemi
Sol: güneş
La: samanyolu
Si: gökler 

Friday, September 19, 2025

Tembellik Hakkı / Paul Lafargue

Tembellik Hakkı, Paul Lafargue
Tembellik insanın doğasında var. Çalışma sözcüğünün Fransızcası “travail”, “zahmetli iş, acı veren iş, bir tür işkence” anlamlarını içeriyor. Eskiçağ Atina’sında çalışma, kölelere özgü aşağılık bir uğraş sayılırdı.
Çalışmayı dayatmak yerine yasaklamak gerekirdi.
Yehova, kendisine iman edenlere ideal tembelliğin en yüce örneğini sundu: Altı gün çalıştıktan sonra ebediyen dinlendi.

Ey tembellik, uzun dertlerimizle, kederlerimizle bize acı! Ey Tembellik, sanatların, asil erdemlerin anası olan Tembellik, insanlığın acılarına merhem ol! 

Thursday, September 18, 2025

Elleri Titremeden Ateşi Tutabilene // Berrak Yurdakul

İnsanın kendini fethederken kullanacağı silahlar yüksek dikkat ve yargısız gözlemdir. Dikkat ve gözlem, farkındalığa ait araçlardır ve içlerinde şiddetin zerresini barındırmazlar. Sözünü ettiğim silahların, kendilerini kuşanana verdiği gücün doğasında sevgi vardır. Bir defa bu yola koyulduktan sonra artık mecburi istikamet sevgidir, başka yöne istesen de gidemezsin. İnsan bu mücadeleye sevgi uğruna katılmamışsa bile, hatta oraya varmamak için dirense bile kalbinde gerçek sevginin uyanmasını önleyemez. Bunun nedeni çok basittir, yargısız ve tarafsız gözlem, onları kullanan herkese bilgelik getirir. Bilgelik ve sevgi, aynı madalyonun iki yüzüdür. Birbirlerinden asla ayrılmazlar. Birinin olduğu yerde diğerini de muhakkak bulursunuz.

Elleri Titremeden Ateşi Tutabilene, Berrak Yurdakul 

Wednesday, September 17, 2025

Monday, September 15, 2025

Şiir Sanatı // Archibald Macleish

Şiir Sanatı
Açık olmalı şiir
Bir meyve gibi dilsiz olmalı,
Konuşmamalı
Aşınmış madalyonlar gibi,
Pencere kanatlarındaki yosun tutmuş
Taşça—
Kuşların uçuşu nasılsa
Öyle hafif olmalı şiir.
Kımıldamaz olmalı zamanda şiir
Ay tırmanır ya gökyüzüne, öyle
Demir atmalı zamanda şiir.
Gerçeğe eş olmalı şiir:
Gerçek değil.
Çünkü mutsuzluğun geçmişi
Boş bir avluda bir akçaağaç yaprağı,
Çünkü aşk
Boynu bükük otlar ve deniz üstündeki ışıkça—
Bir şey dememeli şiir
Ama demeli.
Archibald Macleish

(Çeviren: Ali Püsküllüoğlu)

-- -- -- -- -- -- -- --

Şiir Sanatı / Archibald Macleish

Dokunabilir ve sessiz olmalı şiir
Yuvarlak bir meyve gibi,
Başparmağa bir şey söylemeyen
Eski madalyonlar gibi dilsiz,
Yosun tutmuş pencere pervazındaki
Aşınmış taş gibi suskun –
Kuşların uçuşu gibi
Sözsüz olmalı şiir.
Zamanda kımıltısız olmalı şiir
Ayın tırmanışı gibi,
Geceye takılan ağaçları dal dal
Özgür bırakır ya ay,
Kış yapraklarının gerisinde
Anı anı bellekte kalır ya –
Zamanda kımıltısız olmalı şiir
Ayın tırmanışı gibi.
Gerçeğe eşit olmalı şiir:
Gerçeğin kendisi değil.
Acının bütün tarihi çünkü
Boş bir eşik, bir akçaağaç yaprağı.
Çünkü aşk
Yan yana yatmış otlar ve denizin üstünde iki ışık –
Bir şey anlatmamalı şiir
Olmalı.

(Çeviren Cevat Çapan

Saturday, September 13, 2025

Egemen Bostancı

 

Karanlığın tanrıbilimi olmak istemem
Düşman olmak hiç istemem
Bilinmezin yokluktan başka bir kavrayışı var
Düşen rüyanın içinde
Her gece tekrarlanıyor
...
Hiçbir sırra vakıf olamam
Çünkü aydınlık ve atıl bir zaman
Kırılmasından sonra son bulurum

Friday, September 12, 2025

Silahlı Neşe // Alfredo M. Bonanno

Tüketim malı pazarının doğumu kapitalin oluşmasını, feodal üretim biçimlerinden kapitalist üretim biçimlerine geçişi belirlemiştir. Üretimin gösteri aşamasına girişi ile, tüketim malı biçimi var olan herşeye yayılmıştır: aşk, bilim, duygular, bilinç, vs.

Kapitalist her şeyi tüketir, devrimi bile.
Dünya bize ait değil. Onu bu haliyle sahiplenmek isteyecek kadar aptal bir efendisi varsa, bırakın onun olsun. Binaların olması gereken yerdeki yıkıntıları, şehirlerin olması gereken yerdeki mezarlıkları, ırmakların olması gereken yerdeki çamuru, denizlerin olması gereken yerdeki pis kokulu tortuyu o saysın. Dünyadaki en büyük sihirbaz gösterisi artık bizi büyülemiyor. Sermayenin hayali oyununun imal gösterisi yerine, gerçek olmayanın ve gösterinin yok edilmesi amacıyla ona karşı yürütülen gerçek saldırı oyunu konulmalıdır.
Devrimcilerin en önemli silahları kararlılıkları, vicdanları, eylem kararlılıkları, bireysellikleridir.
Burada, şu andaki mücadelemizden neşe toplumları doğacağından eminiz.
Ve ilk defa, yaşam ölümü altedecek.
Silahlı Neşe
Alfredo M. Bonanno

Thursday, September 11, 2025

Wednesday, September 10, 2025

Siborg Manifestosu // Donna Haraway

 Zihin ile beden, hayvan ile insan, organizma ile makine, kamusal ile özel, doğa ile kültür, erkekler ile kadınlar, ilkel ile uygar arasındaki ikiliklerin hepsi ideolojik bakımdan sorunludur.

Benim savunduğum argüman, yeni yeni ortaya çıkan ve gerek yeniliği gerekse kapsamı bakımından sanayi kapitalizminin yarattığı düzene benzeyen bir dünya düzeni sisteminde sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyetin doğasında meydana gelen temel değişikliklerle ilgili iddialarda kök salmış bir siyasettir; biz bir organik, sanayi toplumunda çok şekilli bir sisteme, enformasyon sistemine (tam işten tam oyuna, ölümcül bir oyuna) yönelmiş bir hareketin içerisindeyiz.
Bizim makinelerimiz rahatsız edici derecede canlılık sergilerken, kendimiz ürkütücü derecede atalet içindeyiz.
Hemen her nesne ya da kişi, akla uygun bir çerçevede 'dağılmış' ve 'toplanmış' olarak düşünülebilir; hiçbir 'doğal' mimari, sistem tasarımını kısıtlamaz.
Beyaz kadınlar (sosyalist feministler dahil olarak), 'kadın' kategorisinin masum olmadığını keşfetmişlerdir (daha doğrusu, bağıra çağıra bunu kabul etme noktasına getirilmişlerdir).
Siborg feministler, 'biz'im artık doğal bir birlik matrisi istemediğimizi ve hiçbir kurgunun/yapının bütün olmadığını savunmak durumundadırlar.
Ben, şahsi bedendeki ve siyasal topluluktaki sınırların geçişkenliğini ve mekanlarla kimlikler bolluğunu akla getiren bir ağ benzeri ideolojik imgeyi tercih etmekteyim. ‘Ağ oluşturmak’, hem feminist bir pratik hem de çok uluslu şirketlere özgü bir stratejidir, ağ örmekse muhalif siborglara göredir.
Siborg Manifestosu
Donna Haraway

Monday, September 8, 2025

Mario Vargas Llosa

Sanatsal bir yazının yetkinliğini veya yetersizliğini belirleyen şey, ufak ayrıntıların toplamıdır.
Gerçek dünyanın karşısında duyulan, iyi edebiyatın yüreklendirdiği bu huzursuzluk, belli koşullar sağlandığı taktirde; otoriteye, kurumlara veya kurumlaşmış inançlara karşı bir başkaldırıya da dönüşebilir.
Zira edebiyat aklı ve sağduyuyu çalıştırır; edebi yaratıcılıkta ise bu unsurların yanında sezgiye, duyarlılığa ve tahmine, hatta eleştirel bakışın ağından kurtulmayı her seferinde başaran şansa bile yer vardır. İşte bu yüzden yaratıcılık başkasından öğrenilmez; yaratıcı olmanın tek yolu okumak ve yazmaktır. Gerisini insan kendi başına, pes etmeden düşe kalka öğrenir.

Mario Vargas Llosa 

Sunday, September 7, 2025

Umutsuzluk Jean Paul Sartre




Umutsuzluk; insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastlerin en korkuncudur, umutsuzluk manevi bir intihardır.

Jean Paul Sartre

Saturday, September 6, 2025

İnsanın Esareti // W. Somerset Maugham

Bana göre insan açmamış bir gonca gibidir ve okuduklarının ya da yaptıklarının çoğu onda bir etki yaratmaz ama insan için özel bir önemi olan belli şeyler vardır ve bunlar bir yaprağın açılmasını sağlar; yapraklar da teker teker açılır ve sonunda çiçek olur.
Yazmayı, varlığı özümseyen değil ona zevk katan hoş bir beceri olarak görürüm.
İnsanın Esareti

W. Somerset Maugham 

Friday, September 5, 2025

Çöp Varsa Uygarlık Gelmiştir // Mehmet İşten

 


Çöp Varsa Uygarlık Gelmiştir


Şu güzelim toprakları uygarlığın bir parçası olarak kirlettiğimiz yetmezmiş gibi dünyanın çöpünü almakta da açık ara dünya birincisiyiz. AB’den tüm atık ithalatının yaklaşık yarısı Türkiye’ye yapılıyor. Greenpeace Türkiye'nin derlediği verilere göre AB ülkeleri ve İngiltere'den Türkiye'ye 2023 yılında 456 bin 507 ton plastik atık gönderildi. Dikkat buyurun plastik atık! Greenpeace Türkiye bunun günde 125 çöp kamyonuna eşdeğer olduğunu hesapladı.

Çöp varsa uygarlık gelmiştir

Barbarın çöpü olmaz, çöp uygarlıkta olur. Bir yere uygarlığın gelip gelmediğini etrafta çöp olup olmadığına bakarak anlayabilirsiniz. Çöp varsa uygarlık gelmiştir. Oysa lafa gelince “uygar” temizdir, “hijyen”e önem verir değil mi, sağlıklı yaşamak için bir dünya para harcar. Ama işte öyle değildir işin iç yüzü. Hatta bu “hijyen kültürü” dahi yeryüzünü en çok kirleten kalemlerdendir. 

Bugüne kadar doğada kendinde yaşayan bir “barbar”ın çöp ürettiği görülmemiştir. İnsanlık tarihinin çok uzun bir döneminde toplum yoktu, topluluklar halinde yaşanıyordu, dolayısıyla çöp üreten şehirler yoktu. Tabii ben ‘topluluk’ deyince, kendine yeterlikli oluş deyince akıllarda ne canlanıyor bilemiyorum. Bu, günübirlik doğa turlarında sırt çantanızdan kola çıkarıp içtiğiniz, sigara paketinin çöpünü attığınız bir şehir kaçamağı değildir!

Çöpü asıl yaratan “üretim”dir. Üretim yoksa çöp de olmaz. Şehirlerin nasıl oluştuğunu anlatacak değilim, merak eden açıp okur zaten. İnsanların büyük nüfuslar hâlinde yaşadığı şehirler kapitalizm için hem üretim aşamasında hem de üretileni satma sürecinde büyük avantajlar yaratıyordu. Şehirlerin varlığı büyük ölçekli üretimi zorunlu kılar. Şehirler toplu tüketimin tapınaklarıdır. Küçük kümeler halinde dağınık yaşasaydık ve herkesin ihtiyaçları aynılaştırılmasa üretim mümkün olmazdı. Çöp de mümkün olmazdı.

Üretimin mantığı, ürünün maliyetinin hesaplanmasına ve kâr zarar hesabına dayanır. Bir malın imalinden tüketiciye ulaştırılmasına kadarki sürecin tüm harcamaları maliyettir, bu toplam harcamanın üzerine mühim bir kâr payı eklenerek malın fiyatı belirlenir. Bu aşamadan sonraki oluşan hiçbir “dolaylı harcama” ürün maliyetine yani fiyata yansımaz.  Çöp de budur işte. Dolaylı harcamalardır. Örneğin bağımlılık yapıcı şekerlemelerin, tatlıların, fast-foot ürünlerin vb… yol açtığı hastalıkların, obezitenin ve bunların yarattığı sağlık harcamalarının üreticinin üstlenmediği kısımda yer alması gibi. Çöp de bunlardandır, çöpün doğaya ve insan sağlığına verdiği zararları üstlenmek bize bırakılmıştır.

Barbarın atık malzemesi doğanın kendi malzemesinden olur, dolayısıyla o bir çöp değildir. Hatta barbarın yaşamında her şeyin çıktısı başka bir şeyin girdisine dönüşür. Hiçbir şey israf edilmez. Göçebelerden oluşan 1000 kişilik bir topluluk bir yerden başka bir yere göçtüğünde ardında şehirli bir aile kadar bile çöp bırakmaz.

Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Ateş’in “Türkmen Anarşizmi” adlı kitabında okumuştum, göçebeler çamaşırlarını bile nehrin içinde değil kıyısında yıkarlarmış, su kirlenmesin diye. Topluluk halinde bir yaşamda “endüstriyel üretim” olmaz, üretim olmayınca çöp de olmaz. Göçebe yaşam bir toprak parçasına, ekolojik döngüye kendini yenilemesi için fırsat tanır. 

Çöp bir görüntü kirliliği meselesi olmaktan çok doğa gibi mükemmel bir geri dönüştürme aracı için bile sorun olan türden şeylerdir. Bu tarz bir atığın ortaya çıkarılması için organik maddenin inorganik maddeye dönüşmesini sağlayan yoğun teknoloji gerekir. Dünyanın her tarafında kendine yeterlikli topluluklar olsaydı onların ortaya çıkardığı atıklar yine doğanın kendi malzemesinden olacağından doğa için bu bir sorun olmazdı.

Fakat üretimi hem zorunlu hem mümkün kılan şartlar oluşunca (şehirleri kastediyorum) ve üretimi geliştirmek için sürekli geliştirilen yoğun teknolojilerle elde edilen ürünler giderek organik maddelerden inorganik maddelere yani doğanın hazmetmesinin mümkün olmadığı maddelere dönüşünce çöpler oluştu.

Çöp sorununun önce Yunan, Çin ve Arap şehirlerinde, medeniyetlerinde ortaya çıktığı görülüyor. İlk ambalaj kullanımı 1551 yılında. Ama özellikle 17. yüzyılda, endüstri ‘devrim’inin sonrasında, plastiğin icadıyla benim anladığım anlamda ‘çöp’ giriyor insan hayatına. Artık yerleşim alanlarının yakın çevresi, okyanusların derinlikleri, gözden uzak her yer, ormanlar, iç denizler, dağlar, ovalar, göller, neredeyse bilinen tüm nehirler çöp dolu. Hatta dünyanın yakın çevresindeki uzay bile! Bugün kullandığımız 130 bin maddeyi doğa kabul etmiyor, öğütemiyor yani.

Ezcümle, çöpün tarihi uygarlığın da tarihidir.

Barbarın çöpü olmaz, çöp uygarlıkta olur!


(Liberter.org)

Thursday, September 4, 2025

Palyatif Toplum // Byung-Chul Han

Acı başka bir görünürlük sağlar. Günümüzde yitirmekte olduğumuz bir algı organıdır, Dijital düzen anestetiktir. Belli zaman ve algı hiçimlerini ortadan kaldırır. Heidegger bunun bizi varlık unutkanlığına götürdüğünü söylerdi. Sabırsızlık, hemen elde etme baskısı, uzun süren ve yavaş olanın kaybolmasına yol açar. Uzun süren ve yavaş olan yoksunlaştırıcı değildir, bir eksiği yoktur. Hızlandırılabilecek bir sürece delalet etmez. Daha ziyade kendi zamansallığına, kendi gerçekliğine, kendi rayihasına sahiptir. Hazırda olan rayihalı değildir. Uzun süren ve yavaş olan geri çekilirken duraksar. Geç gelen, hatta geç parlayandır. Geçliktir hareket tarzı. Hemen ise dijitalin zamansallığıdır.
Günümüzde sabır ve bekleme de yıpranan ruh durumlarındandır.
Palyatif Toplum // Byung-Chul Han 

Wednesday, September 3, 2025

Şiir // Milan Kundera

“Şiir her söylenenin gerçek olduğu bir ülkedir. Şair dün, yaşam gözyaşları kadar boş, dedi, bugünse yaşam kahkaha kadar keyifli diyor ve her ikisinde de haklı. Bugün, her şey sona eriyor ve sessizlikte yitip gidiyor, diyor, yarın hiçbir şey sona ermiyor ve sonsuza dek yankılanıyor diyecek, ikisi de doğru. Şairin hiçbir şeyi kanıtlamaya ihtiyacı yoktur; yek kanıt duygunun yoğunluğunda bulunur.”

Milan Kundera

Tuesday, September 2, 2025

Ölümsüzlük / Milan Kundera

Yalnızlık: Bakışlardan kurtulmanın tatlı rahatlığı.

''Düşünüyorum, öyleyse varım'' diş ağrısını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. ''Hissediyorum, öyleyse varım'' çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan bir varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Benliğim temelde sizinkinden düşünceyle ayrılmaz. Çok insan, az düşünce vardır. Hepimiz düşüncelerimizi birbirimize aktarır, birbirimizden ödünç alır, çalarken aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz. Ama biri ayağıma basarsa, acıyı hisseden sadece ben olurum. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda, bir kedi bile biricik ve başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince, dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız. Acı tekbenciliğin büyük okuludur.
Ölümsüzlük / Milan Kundera

Monday, September 1, 2025

Büyümek // Dilek Değerli




Büyümek

Tenha ama meraklı bir kasabaydı çocukluk
damların içini açar bakar
en yüksek ağaca tırmanıp tanrıyı arardı
suyun ağzından doğuyordu balıklar
ayın gözlerinden dökülüyordu yağmur
sonra öğrenmeyi öğrendi
gerçekler bastı kasabayı
kalabalık bir şehirde kayboldu.
Dilek Değerli (Üşüyen Göl)

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...