Hayal Gücünü Eğitmek, Northrop Frye
Bir insan neden edebiyat çalışır? Bizi daha iyi düşüncelere, daha incelikli duygulara götürebildiği ya da olduğundan daha iyi bir hayat yaşamamıza yardımcı olduğu için mi? Bir öğretmenin ve akademisyenin ya da benim gibi kendine edebiyat eleştirmeni diyen bir insanın işlevi nedir? Edebiyat çalışmak toplumsal, siyasal ya da dinî tutumlarımızda ne gibi farklar yaratır? İlk zamanlarımda bu tür sorulara pek kafa yormazdım, ama bir cevabım olmadığı için değil, bu soruları soran birinin safdil olduğunu düşündüğüm için. Şimdiyse en basit soruların hem cevaplanması en zor hem de sorulması en önemli sorular olduğunu düşünüyorum.
Bilim, içinde yaşadığımız dünyayla, onun verilerini kabul edip yasalarını açıklamaya çalışmakla başlar. Oradan, hayal gücüne doğru ilerler: Zihinsel bir inşa, deneyimi yorumlamanın olanaklı yollarına dair bir model haline gelir. Bu yönde ne kadar ilerlerse, matematik dilini konuşmaya o kadar meyilli hale gelir ki, bu dil, aslında, edebiyat ve müzikle birlikte hayal gücünün dillerinden biridir.
Sanat ise gördüğümüz dünyayla değil, inşa ettiğimiz dünyayla başlar. Hayal gücünden yola çıkar, sonra gündelik deneyime ilerler. Başka bir deyişle, kendini olabildiğince inandırıcı ve tanınabilir kılmaya çalışır. Bilimi entelektüel alana, sanatıysa duygusal alana ait görme eğilimimizin sebebi budur: Biri gerçekte var olan dünyadan, diğeri sahip olmak istediğimiz dünyadan yola çıkar. Belli bir noktaya kadar bilimin gerçekliği entelektüel düzeyde sunduğu doğrudur.
Elbette bilimcileri akıl yürütmeyle kafayı bozmuş soğukkanlı duygusuz kişiler, sanatçıları da mütemadiyen duygusal bir galeyan içindeki kimseler olarak görmek saçmalıktır.
Gunümüz yazarlarının bir kutsal altın şehir ve mutlu bahçe hayallerinden çok nadiren bahsettiklerini görürüz, ama bahsettiklerinde de tam bahsederler ve ne diyorlarsa odur. Zamanlarının büyük bir kısmını insan varoluşunun sefaletine, hüsranlarına ya da absürtlüğüne eğilmekle harcarlar. Başka bir deyişle, edebiyat bizi sadece özdeşliği geri kazanmaya götürmez, aynı zamanda bu durumu karşıtından, hazzetmediğimiz ve uzaklaşmak istediğimiz dünyadan da ayırır. Edebiyatın bu dünyaya karşı takındığı tutum ahlakçı değil, ironik adını verdiğimiz tondur. İroni bir durumu başkalarından önce daha net görmemizle bağlantılıdır (örneğin bir oyunda karakterlerin bıildiğinden daha fazlasını biliyorsak ironi vardır) ve dolayısıyla bizi, en azından hayal gücünde, parçası olmayı tercih etmediğimiz dünyadan uzaklaştırmaya yarar.
No comments:
Post a Comment