Friday, May 24, 2024

Tohumun Hikayesi // Vandana Shiva

Ticari olarak "çok değerli" ya da "atık" olarak etiketlenen bitkilerin tamamı doğal uyum ve biyoçeşitlilik açısından vazgeçilmezdir.
Endüstriyel bakış açısıyla yapılan ekim ve dikimler, bir ormanın değerini bütün olarak hesaplamaz. Endüstri için ormanda değerli sayılan tek şey kereste miktarıdır! Orman ürünleri ile başlayan bu "yararlı", "yararsız" sınıflaması zamanla tarım ürünlerini içine alacak şekilde genişledi. Buna "Yeşil Devrim" adı verildi. Yanıltıcı bir isim olan "Yeşil Devrim", insanları bitki örtüsü zayıf olan topraklarda; mısır, soya, buğday ve pirinç gibi parasal değeri yüksek ürünleri yetiştirmeye yönlendirdi. Oysa bu alanlar toprağın verimli hale gelmesine yardım eden örümcek gibi canlıların yaşaması, birçok hayvanın beslenmesi ve köylülerin kulübelerini inşa etmeleri için elverişliydi. Doğanın ve üzerinde yaşayan canlıların ihtiyaçlarını

dikkate almayan bu bakış açısı toprağın üretim döngüsünü bozdu. Zamanla insanlar temel ihtiyaçlarını üretemediler. Kendine yeten bir hayat sürdüremediler. Bu yüzden borçlanmaya başladılar. Sonuç olarak, insanlar gıda olarak kullanabilecek 8500 tür üretmek yerine, dünya pazarına satılsın diye 8 tür yetiştirmeye başladı. Geçmişte birçok türün birlikte üretildiği tarım alanları bugün sadece birkaç tür için kullanılıyor. Bu yeni tarım anlayışında bitki, hayvan ve insanların temel ihtiyaçlarına yer yok. "Yeşil Devrim" adı verilen bu anlamsız fikir, birçok bitkinin ve tohumun yok olmasına neden oldu.

Vandana Shiva, Tohumun Hikayesi

Toprak, her neslin geçmişi ve geleceğidir.

Ekolojik vicdanımın uyanışı! Çevrenin yok oluşu ve yoksulluğun artması arasında bir bağ olduğunu anlamamı sağladı.

Kendi doymak bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için doğanın kaynak­larını aşırı kullanan bencil bir insan, hırsızdan başka bir şey değildir; çünkü bir kişinin kendi ihtiyaçlarının ötesinde kaynak kullanması, baş­kalarının hakkı olan kaynakların da kullanılmasına yol açacaktır.

Genetiği değiştirilmiş ürünler ve gıda üzerindeki ihtilaf "kül­tür” ve "bilim” arasındaki bir ihtilaf değildir, iki bilim kültürü arasın­dadır: bu kültürlerden birincisi saydamlık, kamuya hesap verme, çev­re ve insanlara karşı sorumluluk ilkesi üzerine kuruludur. Diğeriy­se kâr, kapalılık, gizlilik ve sorumsuzluk üzerine kuruludur.

Şirket güdümlü reformlar ekonomik ve siyasi güçlerin birleşmesine, eşitsizliklerin derinleşmesine ve siyasetçilerin aslında temsil etmesi gereken insanların iradesinden gittikçe daha fazla uzaklaşmasına sebep olur.

Çeşitlilik, çevremizdeki gıda sistemlerini dönüştürebilmemiz için gerekli temeli sağlar: ekinlerin çeşitliliği, yemeklerin çeşitliliği dolayısıyla kültürlerin çeşitliliğidir. Çeşitlilik, monokültüre karşı hem bir direnç hem de yaratıcı bir alternatiftir. İnsanlığın sahip olduğu gücün asıl kaynağı eşsizlik ve çeşitlilikten gelir. Bu kendimizden vazgeçmediğimiz sürece asla yok olmayacak bir hediyedir.

Vandana Shiva, Çalınmış Hasat



No comments:

Post a Comment

Zamanın Kokusu // Byung-Chul Han

"İyi zamana, 'faydasız' şeylerden kurtulmuş bir ruh erişebilir ancak. Ruhu arzulamaktan kurtaran boşluk zamanı derinleştirir. B...