Tuesday, May 14, 2024

Özgürleşen Seyirci //Jacques Ranciere


Öncelikle politika, iktidarın uygulanması veya iktidar mücadelesi değildir.

Politika, ilkin bireylere ve gruplara belli tipte bir mekân ve zaman, belli bir var olma, görme ve söyleme biçimi tahsis ederek bireyleri ve gruplan emre ve itaate, kamusal hayata veya özel hayata hazırlayan "doğal" düzenin duyumsanabilir apaçıklığını bozar.
Peki Guy Debord'a göre gösterinin özü gerçekte nedir? Dışsallıktır. Gösteri, görüşün hükümranlığıdır ve görüş de dışsallıktır, yani benliğinden yoksun kalmaktır. Seyreden insanın hastalığı şu kısa ifadeyle özetlenebilir: "Seyre daldıkça, daha az var olur."
Cehalet bilgi kıtlığı değil, bilginin zıddıdır.
Demokrasi kelimesinin gerçek anlamının bu olduğunu iddia ettiler: Arzularını tatmin etmekten başka hiçbir kaygısı olmayan bireyin sultası. Demokratik bireyler eşitlik istiyor. Fakat istedikleri eşitlik, bir metanın satıcısıyla alıcısı arasında hüküm süren eşitliktir. Yani istedikleri, tüm insan ilişkilerinde piyasanın zaferidir. Üstelik eşitliğe daha tutkun hale geldikçe, bu zafere daha bir şevkle katkıda bulunuyorlar.
Sanatçılar tahakküm araçlarına "sızma" görevini üstlendikleri zaman da görsel etkileyiciliğin gösterime hapsolması riski baş göstermektedir.
Gördüğü şeyi görmüş ve söylemiş olduğu, yapmış ve düşlemiş olduğu şeyle sürekli ilişkilendiren seyirciler olarak bizler öğreniyor ve öğretiyoruz, eylemde bulunuyor ve tanıyoruz.
Tiyatro, cahillerin acı çeken insanları görmeye davet edildikleri yerdir.

Demek ki, bir anlamda solda ironi veya melankoli var. Bu ironi
veya melankoli, tüm o yıkıcı arzularımızın hâlâ pazar yasalarına
bağlı olduğunu ve küresel pazardaki yeni bir oyuna, yani
kendi hayatımızı sınırsızca tecrübe etme oyununa yaranmaktan başka bir şey yapmadığımızı itiraf etmeye zorluyor bizi. Bu ironi veya melankoli, bizi canavarın kamına sıkışıp kalmış gibi gösteriyor ve ona karşı kullanabileceğimiz etkileşim şebekesi ile özerk ve yıkıcı
pratiklerde bulunma yeteneğimiz bile canavarın yeniden güçlenmesinden, gayrimaddi üretimin güç kazanmasından başka bir şeye yaramıyor.
Deniyor ki bu canavar, güya en beğenilen metaları en iyi fiyata
sunarak, hayatını sonsuz imkânlarla dolu, bereketli bir toprakmış
gibi tecrübe etme olanağını vererek potansiyel düşmanlarının
arzu ve yeteneklerine el koyuyormuş. Böylece kim ne isterse onu veriyormuş: Ahmaklara realite-şovlar, kurnazlara ise sayısız kendini
değerlendirme olanağı. Kapitalist iktidarı düşüreceklerine inanarak,
ona muhalif enerjilerden beslenip zindeleşme fırsatı verilenlerin düştükleri tuzak budur işte, diyor bize melankolik söylem.
Özgürleşen Seyirci
Jacques Ranciere
Metis Yayınları
Tüm ifadeler:

No comments:

Post a Comment

Mülksüzler // Ursula K. Le Guin

Mülksüzler // Ursula K. Le Guin Özgürlüğümüz dışında hiç bir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler...