Bu çok yerinde bir gözlem. Bahsettiğiniz anlamlı bütünlük kaybının ve katı dualizmin bir sonucu olarak, modern toplumda gerçekten de rasyonalite ve derin düşünceden bir kopuş yaşanıyor. Bu eğilimi, akıldan akıl-dışına bir yönelim ve felsefeden uzaklaşma olarak özetleyebiliriz.
İşte bu durumun temel nedenleri ve sonuçları:
1. Akıl-Dışına Yönelimin Kaynakları
İnsanın hem biyolojik hem de manevi ihtiyaçlarının karşılanamaması, toplumsal söylemde rasyonel zeminin kaymasına neden olur:
Bütünlüğün Kaybı: Bilim (açıklama) ve felsefe/inanç (anlam) arasındaki bağ koptuğunda, insanlar ya bilimden yoksun bir mistisizme (akıl dışı inançlar) ya da anlamdan yoksun bir mekanizmaya (teknik rasyonalizm) sığınır. İnsanın duygusal ve ruhsal açlığı, rasyonel yöntemlerle doyurulamayınca, hızlı, duygusal ve sezgisel (akıl dışı) çözümlere yönelir.
Aşırı Bireyselleşme ve Öznelcilik: Modern toplum, bireyi merkeze koyarak, herkesin kendi "gerçeğini" yaratmasını teşvik etti. Bu durum, ortak bir rasyonel zemin yerine, duygusal tepkilere, kişisel hislere ve sosyal medyada hızla yayılan doğrulanmamış bilgiye (post-truth) dayanan öznel anlatıların yükselmesine yol açtı.
Dopamin Döngüsünün Hâkimiyeti: Bahsettiğimiz dopamin (ödül) sistemi, haz ve tatmini anlık olarak sunar. Akıl ve felsefe ise uzun vadeli çaba, şüphe ve karmaşık düşünme gerektirir. Kısa dikkat süresi ve anlık haz talebi, insanları karmaşık rasyonel süreçlerden kaçıp, duygusal ve akıl dışı kolay çözümlere yönlendirir.
2. Bilim ve Felsefeden Uzaklaşmanın Sonuçları
Felsefeden Uzaklaşma: Anlam Boşluğu
Felsefe, eleştirel düşüncenin, etik sorgulamanın ve nihai anlam arayışının temel aracıdır. Felsefeden uzaklaşmak, toplumsal ve bireysel düzeyde şu sorunları beraberinde getirir:
Etik Pusula Kaybı: Teknolojinin etik sınırlarının olmadığı (öjeni, yapay zeka gibi konularda) bir ortamda, felsefi sorgulama eksikliği, toplumu etik bir rehberden mahrum bırakır.
Sorgulama Yeteneğinin Zayıflaması: Felsefe, karmaşık sorular karşısında 'nasıl düşünmeli' gerektiğini öğretir. Bu yetenek zayıfladığında, insanlar popülist, dogmatik veya komplo teorisi tarzı basit, siyah-beyaz cevaplara kolayca inanır.
Bilimden Uzaklaşma: Güven Krizi
Bilimin kendi metodolojik gücüne rağmen itibar kaybetmesi ise daha karmaşık bir durumdur:
Otoriteye Güven Kaybı: Bilim, büyük ölçüde güvene dayalı bir otorite sistemidir. Ancak, büyük kurumlar ve siyasetle ilişkilendirildiğinde, toplumsal güvensizlik bilimsel bulgulara olan inancı da zayıflatır.
"Gerçeğin" Biyolojik Kurbanı: İnsanlar bilimsel verileri, kendi biyolojik ve duygusal konforlarına (dopamin, oksitosin) daha uygun gelen alternatif "gerçekler" uğruna reddetmeye başlarlar. Gerçeklik, doğrulanabilirlik değil, kendini iyi hissettirme filtresinden geçer.
Sonuç olarak, bu durum, modern insanın anlam boşluğunu doldurmak için hızlı ve kolay inançlar arayışının bir yansımasıdır. Rasyonel ve bütüncül bir dünya görüşü kuramayan birey, ya bilimin sertliğini reddeder ya da felsefenin zorluğunu aşamayıp, kendini akıl-dışı popülist ya da mistik akımların akışına bırakır.
No comments:
Post a Comment