Friday, October 31, 2025

Giacometti'nin Atölyesi // Jean Genet




Yalnızlık, benim anladığım anlamıyla, acınacak bir durum değil, daha çok gizli bir krallık, derin bir iletişimsizlik, fakat el uzatılamaz eşsizlikte, az çok belirsiz bir anlama biçimidir.
Giacometti'nin Atölyesi, Jean Genet

(Henri Cartier-Bresson) 

Thursday, October 30, 2025

Bir Kuştan Öbürüne // Anne Lamott

"Dünya bize huzuru veremez. Biz huzuru yalnızca kendi kalbimizde bulabiliriz."
"Bundan nefret ediyorum" dedim.
"Biliyorum. Ama iyi haber şu ki, dünya bunları nasıl veremiyorsa, elimizden de alamaz."
-- -- -- -- -- -- -- --
Tüm iyi hikayeler oralarda bir yerlerde taze ve yabani biçimde yazılmayı bekliyor.
-- -- -- -- -- -- -- --
“Yani neden bizim yazdıklarımız önemli olsun ki?” diye sorarlar.
Ruh sayesinde, derim. Kalp sayesinde. Okumak ve yazmak, tecrit hissimizi azaltır. Hayat algılarımızı derinleştirir, genişletir ve geliştirir; ruhu besler. Yazarlar, kurdukları cümlelerin ve anlattıkları hakikatlerin doğruluğuyla kafamızı sallamamıza neden olduğunda, hatta bizi kendimiz ve hayat hakkında güldürebildiğinde, bütün canlılığımız tazelenir. Sürekli tekrar tekrar ezilmek yerine hayatın saçmalığıyla dans etme veya en azından gerçeğe alkışlarımızla eşlik etme şansı verilir bize.
Bir Kuştan Öbürüne, Anne Lamott


Wednesday, October 29, 2025

Akışkan Modern Dünyaya Mektup // Zygmunt Bauman

"Dünyaya ‘akışkan’ diyorum çünkü tüm sıvılar gibi pek fazla durağan kalamıyor, şeklini koruyamıyor." Zygmunt Bauman

Çünkü ‘her zaman açık’ hale geldiniz mi bir daha asla tam anlamıyla ve sahiden tekbaşına kalamazsınız. Ve hiç tekbaşına kalmazsanız keyif için kitap okumak, resim yapmak, pencereden dışarı bakmak ve başka dünyaları hayal etmek ‘sizin için’ çok zorlaşır...
Yalnızlıktan kaçarken, tekbaşınalık şansınızı yitirirsiniz, insan ancak son toplamda iletişime anlam ve öz kazandıran o ulvi koşul içinde
‘zihnini toplayabilir’ ölçüp biçebilir, düşünüp taşınabilir ve yaratabilir. Dahası, hiç tatmadığınız için, mahrum kaldığınız, kaybedip elinizden kaçırdığınız şeyin ne olduğunu hiç bilemeyebilirsiniz.
...
Akışkan Modern Dünyaya 44 Mektup / Zygmunt Bauman

Tuesday, October 28, 2025

Şenlikli Toplum // Ivan Illich

Şenlikli Toplum // Ivan Illich (Ayrıntı Yayınları))
Çoğunluk­lar ortak ideolojiler yaratmaz. Onlar, kendi ortak çıkarlarını kavramakla gelişir.
Bugün, insanların tümüyle kendi denetimlerindeki enerjiye dayanarak amaçlarına ulaşmasını sağlayan, basit araçlarla donatılmış bir toplum düşlemek güçtür. Düş gücümüz, ancak işleyişi düzenlen­miş bir sistemin kalıbına dökülebilen şeyleri ya da büyük ölçekli üretimin mantığına uyan toplumsal alışkanlıkları kavrayabilecek biçimde, endüstri tarafından çarpıtılmış.
Üretime karşı bugünkü tutumla­rımız yüzyıllar boyunca biçimlenmiştir. Gitgide, kurumlar yalnızca taleplerimize biçim vermekle kalmayıp, kelimenin tam anlamıyla mantığımıza ya da orantı duygumuza da biçim vermiştir. Kurumların üretebildiklerini talep ede ede, onlarsız yapamayacağımıza inanır olduk.
Halkın çoğunluğunun, pek çok mal ve hizmet için bir başka top­lumun kaprisine, lütfuna ya da becerisine bağımlı olduğu toplumlara “azgelişmiş” denir. Yaşamanın, ne ararsan bulu­nur türünden bir mağazanın kataloğundan mal sipariş etme sürecine dönüştüğü toplumlara ise “ileri” denir.
İnsanlar, sınırlar içinde yaşamayı öğrenmelidir. Bu öğretilemez. Hayatta kalmak, insanların neleri yapamayacaklarını çabucak öğrenmelerine bağlıdır. İnsanların, sınırsız üreme, sınırsız tüketim ve kullanımdan kaçınmayı öğrenmeleri ge­rekiyor.
Doğum, tüketim ve israfı sınırlamak gerektiğini hepimiz dürüstçe kabul etmeliyiz. Ama makinelerin bizim yerimize işleri yapacağı ya da terapistlerin bizi daha bilgili, daha sağlıklı kılabileceği konusundaki beklentilerimizi de aynı ölçüde azaltmamız gerekir. Çevre bunalımının tek çözümü, insanların birlikte çalışıp birbirlerini gözettiklerinde daha mutlu olacaklarını kavramalarıdır. Mevcut dünya görüşünün böylesine değişmesi entelektüel cesaret ister.
Bugünkü siyasal amaçların dönüşüm geçirmesinin, tüm insanların varlığını sürdürmesi için gerekli olduğunu görmemizi sağlayacak bir yol gerek bize.
Araçlara sahip olduğu yanılsamasını yaşayan kim olursa olsun, iktidarı elinde tutan, yön­lendiren onlardır. Bu iktidar sahibi sınıf ortadan kaldırılmalıdır; ama kitlesel katliam ya da onların yerine başkasını geçirmekle değil. Bu durumda yeni elit, miras aldığı yapılanmış iktidarı kullanmak için daha fazla meşruluk iddia edecektir yalnızca.

Gönüllü ve etkili doğum kontrolü artık mutlaka gereklidir. Eğer çok yakın gelecekte uygulanmazsa, insanlık araçlarının gücü altında değil, kendi büyüklüğü altında ezilmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. 

Monday, October 27, 2025

Kabulleniş Üzerine // Derviş Aydın Akkoç (Birikim)

Gurur, genellikle kötü cinsinden bir inattan el alır: gurur maskesinin gerisinde katılık, dik başlılık, taviz vermezlik, aldırışsızlık olarak işleyen şey inattan başkası değildir. İncindiği, kırıldığı için kendinde incitme ve kırma hakkını gören gurur; hasarsız bir kabule pek yanaşmaz, içeriye ya da dışarıya doğru, zehrini mutlaka akıtmalıdır. Akıtılan zehirden sonra geriye kalan o boşluk, o sükunetse bir kabulleniş, bir ferahlama değil, sonraki daha yüksek bir kırılma ve kırma savaşımına hazırlık için geçici bir uğraktır sadece. Zehrini kusmak kadar, yeniden zehirlenmek, zehirlenmeye açık olmak da kendi haz mekaniğine sahiptir: gurur sinsi bir tekrar döngüsünü yürürlüğe sokup, kendi hafızasını da yanına alarak kişiliği büsbütün ele geçirme hedefindedir; uyanık olunmadığında geçirir de... Aşklardaki yahut dostluklardaki bağları çözüp el altından kendi hükümranlığını kurması, garip bir bağ ve bağlanma diyalektiği oluşturması mümkündür; parça parça eksilmeye, solup tükenmeye doğru yol alan bağlar: gurur yalnızlıkları çoğaltır, ne çare...

***
Elbette haysiyet de zedelenir, hatta bazen fena dağılır, ama haysiyet uğradığı haksızlıklardan ötürü gurur gibi ortalığı ayağa kaldırmaz; zira kendi savaşını usulca sürdürür, yeniden ayağa kalkma mücadelesini asaletle buluşturur, kin tutmaz... Üstelik dağılmanın nedenleri üzerine tefekkür eder, efkârlanır; sorumlu tutulan hep dış dünya değildir, kendi suçlarını, yetersizliklerini hasıraltı etmez...
...
Kabullenmek pasif bir konuma demir atarak boyun eğmek ya da tevekkül etmek, sorumluluklardan istifa etmek değil, bilakis öznenin kendi kuvvetlerini olduğu kadar zayıflıklarını da masaya yatırdığı, bunlar üzerinde dürüstçe işlem yaptığı bir süreçtir. Tahrip olmuş bir öz-saygıyı tadil etmenin yolu yeni saygısızlıklara imza atmak değil, onu yeniden kazanmak için hakkaniyetle çaba göstermektir. Kabullenme erdemi bu çabanın yakıtıdır...
Kabulleniş Üzerine // Derviş Aydın Akkoç (Birikim)

Sunday, October 26, 2025

Ahlaki Körlük // Zygmund Bauman




"Her şey çoktan başka yerlerde görülmüş veya işitilmiştir. Yine de her şey hep ilk kez yaşanır. Ve belki de son kez.

Facebook gibi yeni sosyal ağlar, tüketimin kayıtsızca sürdüğü, sosyal faaliyetlerin rutinleştiği ve ahlaken uyuşmuş bir çağda insanın ilgi çekme umuduyla mahremiyetinden belli parçalarla gösteriş yapmasına hizmet etmektedir. Mahremiyetinizi hevesli bir şekilde gözler önüne sermek (buna işiniz, başarınız ve ailenizle ilgili hikâyeler, yüzlerce veya binlerce sanal "arkadaşınızla" paylaşılan şahsi resimler ve aile fotoğrafları eşlik eder), kamusal alanın ikamesi olur ve aynı zamanda yeni (akışkan) bir kamusal alan yaratır. İnsanların olgunlaşmamış edebi yaratımlar için ilham, onay, ilgi, yeni konular ve karakter prototiplerini aradığı yer bu alandır. Aynı zamanda hayranlardan ve arkadaşlardan oluşan yarı küresel bir seyirci kitlesinin de şekillendiği arenaya dönüşmektedir."
Ahlaki Körlük
Akışkan Modernlikte Duyarlılığın Yitimi
Zygmunt Bauman, Leondas Donskis AYRINTI YAYINLARI
Bu eser Zygmunt Bauman'ın tipik bir sosyolog olmadığının en büyük kanıtlarından. Leonidas Donskis’in tabiriyle Bauman gündelik yaşamın filozofu: “Üst düzey teoriler, düşler ve politik vizyonlar, insanlığın istatistiki birimine ait kaygılar ve ıstıraplar, küçük erkekler veya kadınlar, ustura gibi keskinliği ve ezici acımasızlığıyla dünyanın muktedirlerine yöneltilmiş katı eleştiriler, onların can sıkıcı fikirlerini, beyhudeliğini, ilgi ve popülerlik için verdikleri abartılı mücadeleyi, duyarsızlıklarını ve kendilerini kandırmalarını ele alan sosyolojik analizler.” Hepsi adeta örümceğin mükemmel bir şekilde dokuduğu ağ gibi iç içe geçip, okuru gündelik yaşamın içinde felsefi bir yolculuğa çıkarıyor. Bauman’ın sosyolojisi her şeyden önce hayal gücünün, hislerin, beşeri ilişkilerin (aşk, dostluk, çaresizlik, kayıtsızlık, duyarsızlık) ve bunlardaki içten deneyimlerin sosyolojisidir. Bauman her zamanki gibi söylemler arasında geçişler yaparak günümüzün en yakıcı deneyimlerinden birine sosyolojik bir mercek tutuyor. Ahlaki körlüğümüzün kökenlerini, sonuçlarını ve yarattığı deneyimleri irdeliyor. Reklamların, SMS mesajlarının, kişisel gelişimci yaşam koçlarının, siyasetçilerin, iş insanlarının, Facebook yorumlarının ve sosyal medya paylaşımlarının içerisinden geçerek bu körlüğü yüzümüze çarpıyor. Hem de zaman zaman modern edebiyatla felsefi klasiklerin diline dönen bir sosyolojiyle. En yakıcı ve güncel ahlaki sorunlarımızdan bazılarına kafa yoran okurlar için büyük bir şans.

Saturday, October 25, 2025

Dilin Kullanımı // Ursula K. Le Guin

Sokrates, "Dilin kötüye kullanımı ruhta kötülüğe yol açar" demişti. Dilbilgisinden bahsetmiyordu. Dili kötüye kullanmak, politikacıların ve reklamcıların yaptığı gibi, kâr amacıyla, kelimelerin ne anlama geldiğinin sorumluluğunu almadan kullanmaktır. Güç veya para kazanmak için kullanılan dil yanlıştır: yalan söyler. Kendi başına bir amaç, bir şiir söylemek veya bir hikâye anlatmak için kullanılan dil doğruya gider, gerçeğe doğru gider.

Ursula K. Le Guin

Friday, October 24, 2025

Şiir // Hermann Broch

Şiir, alacakaranlıkta görebilen bekleyiştir, günbatımının sezgileriyle dolu uçurumdur, eşikte bekleyiştir, aynı zamanda hem birliktelik hem de yalnızlıktır..

Hermann Broch 

Thursday, October 23, 2025

Görünmez Canavarlar // Chuck Palahniuk

Kendi hatalarımın kenarına çömelip oturdum. Bitimsiz bir gökyüzü çizecek gibiyken ölü bir yıldız düşüyor dünyaya. Henüz burada ruhunu komple teslim etmiş biri yok ama zaman yaklaşıyor diyelim.

Görünmez Canavarlar, Chuck Palahniuk 

Wednesday, October 22, 2025

Edmund Husserl

Tınılar, tonlar, dudak kıvrımları, burun delikleri, gözleri kısmalar, faltaşı gibi açmalar, beden dili, jestler, mimikler, tanrı vergileri, anlamlı suskunluklar.. Elimizde netice olarak yanılgılar kalması da uzak bir ihtimal olmayabilir ama Husserl'ın düşüncesini benimseme taraftarıyım, psikoloji, diyordu, ruh söz konusu olduğunda objektif bir bilim halini alamaz.. Ve şunu ekliyordu: İdeye göre çabalayan her insan, kelimenin en temel anlamıyla zorunlu olarak "filozof"dur.
ke
-- -- -- -- -- -- -- --
Bilinç gelişmeden o bilince uygun niyet gelişemez.
Her bilinç, kendine özgü bir niyet geliştirir. Ve bu niyet, o bilincin neyi algılayıp, nasıl anlamlandıracağını etkiler.
Bilinç kendi başına bir şey değildir, bilinç bir şeyin bilincidir.
Dünyanın akışını hesaplamak, onu anlamak demek değildir.
Bilimden kaynaklanan sıkıntıyı, ancak bilim tam olarak aşabilir.
Filozof için ortak tinin keşfi, tıpkı doğanın keşfi kadar önemlidir.
Felsefe yapmalıydım. Aksi takdirde bu dünyada yaşayamazdım.
Derinlik bilgeliğin işidir, kavramsal açıklık ve duruluk kesin teorinin işi.
Kant, felsefenin değil, yalnızca felsefe yapmanın öğrenilebileceğini söylemeyi severmiş.
Şimdi biraz daha derinlere götürüldük. derinlerde karanlıklar, karanlıklarda da sorunlar olur.
Bilgi yalnız insanın bilgisidir, insan zihninin formlarına bağlıdır; şeylerin kendi doğasına, şeylerin kendisine ise ulaşamaz.
Bilinç, denizin içinde taşıdığı maddeleri bıraktığı boş bir kumsal gibi, istenilen her şeyin kendisine bırakıldığı bir yer, istenilen şeyin doldurulabileceği bir kap değildir.
Doğal tavır alma­nın genel savı; benim de içinde yaşadığım dünyanın, benim dışımda, benim ona ilişkin söylediklerimden bağımsız bir ger­çeklik olarak varolduğudur.
Belirsizliğin, bir o yana bir bu yana gidip gelen kuşkunun işkencesini yeterince tattım. Bir iç dinginliğine ulaşmak zorundayım.

Edmund Husserl 

Monday, October 20, 2025

Sunday, October 19, 2025

Walter Benjamin

Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.
"Çözülen" ne? Hayatımızın bütün soruları, biz yaşadıkça arkamızda bıraktıklarımızı görmemizi engelleyen bir çalı yığını gibi değil mi? Bu yığını kaldırmak bir yana, seyreltmek bile aklımıza gelmiyor. Onu arkada bırakıp ilerliyoruz. Gerçi belli bir uzaklıktan görülebiliyor ama bir gölge, giderek iç içe geçen bir bilmece gibi, belli belirsiz.
Sanki insan bir tiyatroda tutsak edilmiş, beğensin beğenmesin oyunu izlemek zorunda ve oyunu hiç durmadan, ister istemez düşünce ve sözünün konusu haline getirmeye mahkûm.
Zaman tahrip etmez, sadece tamamlar.
Bakış insanın eğilişidir.
Her sabah uyandığımızda, unutuşun içimizde dokuduğu yaşanmış hayat halısının tamamlanmamış birkaç örgü ucunu tutarız elimizde, çoğu zaman mecalsizce, gevşekçe. Ama gün içindeki amaçlı edimlerimiz, en çok da amaçlı hatırlama çabalarımız, unutuşun ağını ve nakışlarını söker durur.

Walter Benjamin 

Saturday, October 18, 2025

olmayalı / kişinin yaşamının anlamı // Oruç Aruoba

21.
"Ne yapabilirim-". Budur, temelde, kişinin yaşamının anlamı: "Ne yapayım-", "Ne yapmalıyım-" sorusunda temellenir.
Çok farklı yanıtları olması gerekir gibi görünen bu soruların, temelde -kişinin yaşamının anlamında temellenen- aynı soru olduğunu bilinçlendirince de, tek bir yanıt yetecektir, üçüne de - yeter ki kişi o tek soruyu sormasını bilsin; tam olarak o tek yanıtı da verebilsin.
Tek bir soruya tek bir yanıt verebilmektir, temelde, anlamı, yaşamının, kişinin...
(Kant, sırasıyla -birbirini gerektiren- şu soruları sorar:-
"Ne bile-bilirim?" [kann]
"Ne yapma-lıyım?" [soll]
"Ne uma-bilirim?" [darf]
"İnsan ne-dir?" [ist]

Oruç Aruoba // olmayalı / kişinin yaşamının anlamı 

Georg Trakl

Hedefi olmayan yolcularız bizler,
Bulutlarız, rüzgârlarda dağılan,
Ya da ölümün soğuğunda üşüyen çiçekler,
Yerimizden kopartılmayı beklemekteyiz.
Vahşi bir parçalanışın şarkısıdır
Söylediğim, gecenin fırtınasında.
Duyan bir yürek, neşeyi özlemekte!
Ruhum, anıların karanlıklarında ürpermekte,
Hepsinde kendini yeniden bulurcasına -
Dibi gelmez denizlerde ve gecelerde,
Başı ve sonu olmayan, derin şarkılarda.
Artık yolumun sonuna varmak, tek istediğim.

Georg Trakl 

Thursday, October 16, 2025

Şimdinin Gücü // Eckhart Tolle

Bir durumdan hoşnut değilseniz, şikayet ettiğinizde kendinizi kurban durumuna sokarsınız. Yapabiliyorsanız, değişim için durumla ilgili kendi düşüncenizi cesaretle ifade edin ve eyleme geçin. Yapamıyorsanız o durumu terkedin. Hiç birini yapamıyorsanız durumu kabul edin. Bunların dışında yaşadıklarınızın hepsi çılgınlıktır.

Eckhart Tolle, Şimdinin Gücü 

Wednesday, October 15, 2025

Morfin // Mihail Bulgakov




Çok eski zamanlardan beri akıllı insanlar mutluluğun sağlık gibi olduğunu bilmiştir: Varken farkına varamazsınız.
Tanrı'ya şükür; bir yer ne kadar ıssızsa, o kadar iyi.
Yalnızlık ise önemli, derin anlamlı düşüncelerdir; gözlem gücüdür, huzurdur; mantıktır.
Kimseye bir borcum yok. Yalnızca kendimi mahvettim.

Morfin, Mihail Bulgakov 

Tuesday, October 14, 2025

Kuş // William Blake




Her hayvanın, havada yol alan her kuşun beş duyunuzca engellenmiş, engin bir haz dünyası olduğunu nasıl bilmezsiniz?

William Blake 

Monday, October 13, 2025

Gilles Deleuze




Gilles Deleuze

Gilles Deleuze’ün düşüncesinin kavramsal bir haritasını çıkarmak için öncelikle Deleuze’ün felsefenin yaratıcı bir etkinlik olduğunu vurgulayan yaklaşımına ve özgün kavram kavrayışına başvurmak gerekir. Deleuze, felsefeyi bir tefekkür etkinliğinden ziyade kavram yaratımı olarak tanımladığından bütün çalışmalarında yeni kavramlar ortaya koymuştur.
Felsefenin yaratıcı bir faaliyet olarak tanımlanması öncelikle özdeşlikten ziyade farkı, kapalılıktan ziyade çoklu bağlantıları ve mutlak kararlılık ya da keskinlik gözeten bir tespitten çok kararsızlık ve belirsizlikleri kucaklayan bir açık uçluluğa dayanan yeni bir yaklaşımı gerektirdiğinden ne çalışmalarında ortaya koyduğu kavramlar ne de bu kavramlar arasındaki ilişkiler bir sabitlik arz eder.
Deleuze’e göre hiçbir kavram tek bir parçadan, tek bir öğeden oluşmaz bu yüzden her kavram komplekstir ve bir çokluk belirtir. Bu parçalar hem birbirlerinden ayrıdır hem de birbirlerine temas ettikleri ya da birbirlerini kestikleri sahalar söz konusudur.
Kavramlar dahili tutarlılıklarını parçalarının örtüşüp iç içe geçtiği bu sahalardan, dışsal tutarlılıklarını da diğer kavramların aynı düzlemde oluşturdukları bağlantılardan alırlar. Deleuze’ün kavram kavramının diğer bir önemli özelliği de kavramın bir şeyin özünü ifade etmekten ya da zamansal-mekansal bir eksende konumlandırmaktan ziyade bir yeğinlik ekseni boyunca dizilim ifade etmesidir. Bu yeğinlik ekseninde kavramların bu parçalı yapısı ve bu parçaların çakışma, örtüşme ve kesişme ilişkileri bir yapbozun parçaları gibi birleştirilince ortaya bir bütün çıkaracak bir dağılım arz etmez. Kavramları birbirine bağlayan köprüler her zaman için hareketli köprülerdir.
Deleuze için düşünmek dogmatik düşünce imajının öngördüğü gibi dünyayla etkileşimin azaldığı, meditatif bir etkinlik belirtmez. Tam tersine dünyayla birebir ilişki içerisinde, bir uyumsuzluk sonucunda ve bir zaruriyet olarak ortaya çıkar.
Félix Guattari ile birlikte yaptıkları çalışmalarda kök-sap (rizom) kavramının ortaya çıktığı ve belirleyici bir rol oynamaya başladığı görülür. Kök-saplar birlik ve bütünlüğü olmayan çokluklardır, ki Deleuze'un felsefesinde çokluk önemli bir kavramdır. Sabit bir düzenleri söz konusu değildir bu kök-sapların, ancak kök-sapın belli bir noktası başka bir nokta ile ilişkili olabilir. Şu ya da bu noktada kopmalar olabilir, kesintiler olabilir. Kök-saplar belli bir yapıya ya da köke bağlanmazlar Deleuze'un düşüncesinde. Dolayısıyla kök-sap, gerçekliğin temellük edilmesi anlamında bir model değildir, yalnızca belirli karşılaşmaların (olayların ya da oluşların) bilgisine dayalı bir düşünme girişimidir.
Felsefe yapmanın eleştirisi Deleuze’un ilgisini çeken noktadır, çünkü o soyut kuramlardan daha çok oluşun yaratıcılığının düşünülmesinden yanadır.
(alıntı)

Sunday, October 12, 2025

Saturday, October 11, 2025

Mantığın Zindanından Kaçış // Denizhan Saygın

Mantığın Zindanından Kaçış // Denizhan Saygın

Acaba sıkılmış ruhlara, mantığın doğasını sorgulama fikri tavsiye edilseydi nasıl olurdu?
Düşüncenin duvarlarını örmüş mantık tuğlaları, bir anlığına çatlasaydı?
Belki de bu, mantıkla örülmüş düşünceler zindanından geçici bir firar olurdu; yan etkisiz, ayıklık içinde bir kaçış.
Alkol gibi değil; daha çok, zihinsel bir rüzgâr gibi: serinletici, uyandırıcı, özgürleştirici.
Öyleyse başlayalım.
Mantık dediğimiz şey, Evren olarak adlandırdığımız yakın gerçekliğin işleyiş biçimlerinden türettiğimiz bir düşünce programıdır.
Aklın ilkeleri, bu programın kodlarıdır. Bu kodlara göre kendi iç evrenimizi kurar, anlamı bu çerçevede biçimlendiririz.
Ama bu çerçeve, evrenin kendisi değil; evrenin bir yansımasıdır.
Beynimiz, hayatta kalmak için evrimleşmiş bir organ.
Ve bu organ, güdüsel ve sezgisel eğilimlerimizi kontrol altında tutmak, dış ve iç dünyamız arasındaki ilişkileri dengelemek için mantığı bir filtre olarak kullanır.
Mantık, hayatta kalmanın stratejisidir; ama varoluşun anlamı, hayatta kalmaktan fazlasını ister.
O halde mantığı tüm varoluşu bağlayan bir tabu haline getirmekten vazgeçin.
Elbette ki varlığın erişemediğimiz boyutlarında, mantığımıza uymayan yönler olabilir.
Çünkü mantık, yakın gerçekliğin içinden türetilmiş bir düzenleme aracıdır; varoluşun tümünü bağlayan bir yasa değil, yerel bir alışkanlıktır.
Ve alışkanlıklar, düşüncenin konfor alanlarıdır; ama varoluş, konforu değil dönüşümü çağırır.
Mantık, biçim verir. Ama biçim, özü kapsamaz.
Öz, biçimin sınırlarını aşan bir titreşimdir; sezgiyle duyulur, mantıkla değil.
Bu yüzden, düşüncenin yalnızca mantıkla örülmüş yollarında yürümek, varlığın çokluğunu tek bir düzleme indirgemek olur.
Oysa varlık, çok seslidir.
Ve o seslerin bazıları, mantığın duymadığı frekansta konuşur. Mantığı da var edenin lisanıyla.

Friday, October 10, 2025

ŞAİR // Aziz Kemal Hızıroğlu

ŞAİR

sözcüklerle yaşamayı,
canciğer arkadaş olmayı,
akîde şekeri gibi
ağzında dolandırmayı
en iyi bilen zaman-mekân büyücüsüdür
ŞAİR
İnsanlığın acılarını,
gerçeklerini,
şimdisini,
yarınlarını
imgelerle yeniden biçimleyen
AŞK'ın aşkınlığını BARIŞla göstermek için
dövüşmeyi seçen yeryüzü serserisidir.
ŞAİR
düşünceleri heybesinde biriktiren,
aklı aşmak için üzerine yürüyen,
metafordan zeplin yapan,
buzlukta saklanan bebeği ısıtmak için
vicdânlara Güneş akıtan sır emekçisidir
ŞAİR
mültecidir,
yolcudur,
ülkesizdir.
ŞAİR
tahammüldür,
anımsamaktır,
aramaktır.
ŞAİR
ironidir,
acıdır,
kahkahadır.
ŞAİR
dirençtir,
ÖZGÜRLÜKTÜR,
duvar yıkıcıdır.
ŞAİR
unutulmuş insanların düğün çalgıcısıdır
ŞAİR
AŞK'ın,
dansın ve umudun
vazgeçilmez heyâmolasıdır.
Aziz Kemal Hızıroğlu

Thursday, October 9, 2025

Anlamlı Bütünlük // İlkutay Gökgiray

Anlamlı bir bütünlük elde edemeyişimizin sonucu olarak çağımız insanında söylemlerde ve eylemlerde giderek akıldan akıl-dışına bir yönelim, bilim ve özellikle felsefeden bir uzaklaşma görüyorum?
Bu çok yerinde bir gözlem. Bahsettiğiniz anlamlı bütünlük kaybının ve katı dualizmin bir sonucu olarak, modern toplumda gerçekten de rasyonalite ve derin düşünceden bir kopuş yaşanıyor. Bu eğilimi, akıldan akıl-dışına bir yönelim ve felsefeden uzaklaşma olarak özetleyebiliriz.
İşte bu durumun temel nedenleri ve sonuçları:
1. Akıl-Dışına Yönelimin Kaynakları
İnsanın hem biyolojik hem de manevi ihtiyaçlarının karşılanamaması, toplumsal söylemde rasyonel zeminin kaymasına neden olur:
Bütünlüğün Kaybı: Bilim (açıklama) ve felsefe/inanç (anlam) arasındaki bağ koptuğunda, insanlar ya bilimden yoksun bir mistisizme (akıl dışı inançlar) ya da anlamdan yoksun bir mekanizmaya (teknik rasyonalizm) sığınır. İnsanın duygusal ve ruhsal açlığı, rasyonel yöntemlerle doyurulamayınca, hızlı, duygusal ve sezgisel (akıl dışı) çözümlere yönelir.
Aşırı Bireyselleşme ve Öznelcilik: Modern toplum, bireyi merkeze koyarak, herkesin kendi "gerçeğini" yaratmasını teşvik etti. Bu durum, ortak bir rasyonel zemin yerine, duygusal tepkilere, kişisel hislere ve sosyal medyada hızla yayılan doğrulanmamış bilgiye (post-truth) dayanan öznel anlatıların yükselmesine yol açtı.
Dopamin Döngüsünün Hâkimiyeti: Bahsettiğimiz dopamin (ödül) sistemi, haz ve tatmini anlık olarak sunar. Akıl ve felsefe ise uzun vadeli çaba, şüphe ve karmaşık düşünme gerektirir. Kısa dikkat süresi ve anlık haz talebi, insanları karmaşık rasyonel süreçlerden kaçıp, duygusal ve akıl dışı kolay çözümlere yönlendirir.
2. Bilim ve Felsefeden Uzaklaşmanın Sonuçları
Felsefeden Uzaklaşma: Anlam Boşluğu
Felsefe, eleştirel düşüncenin, etik sorgulamanın ve nihai anlam arayışının temel aracıdır. Felsefeden uzaklaşmak, toplumsal ve bireysel düzeyde şu sorunları beraberinde getirir:
Etik Pusula Kaybı: Teknolojinin etik sınırlarının olmadığı (öjeni, yapay zeka gibi konularda) bir ortamda, felsefi sorgulama eksikliği, toplumu etik bir rehberden mahrum bırakır.
Sorgulama Yeteneğinin Zayıflaması: Felsefe, karmaşık sorular karşısında 'nasıl düşünmeli' gerektiğini öğretir. Bu yetenek zayıfladığında, insanlar popülist, dogmatik veya komplo teorisi tarzı basit, siyah-beyaz cevaplara kolayca inanır.
Bilimden Uzaklaşma: Güven Krizi
Bilimin kendi metodolojik gücüne rağmen itibar kaybetmesi ise daha karmaşık bir durumdur:
Otoriteye Güven Kaybı: Bilim, büyük ölçüde güvene dayalı bir otorite sistemidir. Ancak, büyük kurumlar ve siyasetle ilişkilendirildiğinde, toplumsal güvensizlik bilimsel bulgulara olan inancı da zayıflatır.
"Gerçeğin" Biyolojik Kurbanı: İnsanlar bilimsel verileri, kendi biyolojik ve duygusal konforlarına (dopamin, oksitosin) daha uygun gelen alternatif "gerçekler" uğruna reddetmeye başlarlar. Gerçeklik, doğrulanabilirlik değil, kendini iyi hissettirme filtresinden geçer.

Sonuç olarak, bu durum, modern insanın anlam boşluğunu doldurmak için hızlı ve kolay inançlar arayışının bir yansımasıdır. Rasyonel ve bütüncül bir dünya görüşü kuramayan birey, ya bilimin sertliğini reddeder ya da felsefenin zorluğunu aşamayıp, kendini akıl-dışı popülist ya da mistik akımların akışına bırakır. 

Wednesday, October 8, 2025

İnsanın Anlama Yetisi // David Hume

İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, David Hume
Bizim üstün kusursuzluk sandığımız şey pekâlâ bir kusur olabilir.
İçedönük arayış ya da soruşturma ne kadar acı verici görünürse görünsün, yaşamın ve davranışların bariz ve dış görünüşlerini başarıyla tasvir edecek olanlar için belli bir ölçüde elzem hale gelir.
İnsanlığın büyük kısmı […] bir argüman hakkında hiçbir fikre sahip değilken, aceleyle meyilli oldukları ilkelerin üzerine atlarlar ve karşı duygulara sahip olanlara da müsamaha göstermezler.
Evrenin sahneleri sürekli değişir.
Filozof olun olmasına da tüm felsefeniz içinde, yine insan kalın.
Hırs, tamahkârlık, kendini sevme, kibirlilik, cömertlik, yurtseverlik: Bu tutkular çeşitli derecelerde karışmış ve tüm topluma dağılmış olup, dünyanın başlangıcından bu yana ve hala insanlar arasında gözlemlenmiş tüm eylemlerin ve teşebbüslerin kaynağıdır... İnsanlık bütün çağlarda ve ülkelerde o kadar aynıdır ki, tarih bize bu açıdan yeni ve tuhaf hiçbir bilgi vermez.
Hiçbir şey insanın hayal gücünden daha özgür değildir ve hayal gücümüz iç ve dış duyuların sağladığı özgür fikir deposunu aşamasa da, kurgu ve canlandırmanın tüm çeşitliliği içinde bu fikirleri karıştırma, birleştirme, ayırma ve bölme konusunda sınırsız bir güce sahiptir.

Tuesday, October 7, 2025

Ecce Homo // Nietzsche

Gecedir: Yüksek sesle konuşuyor tüm fışkıran çeşmeler şimdi. Ve benim ruhum da bir çeşmedir fışkıran.
Gecedir: Yeni yeni uyanıyor sevenlerin türküleri. Ve benim ruhum da bir sevenin türküsüdür.
Dinmeyen, dinme bilmez bir şey var içimde, ses olmak istiyor. İçimde sevgiye susamışlık var, sevginin dilini konuşuyor kendisi.
Işığım ben: Gece olaydım keşke! Ama budur işte benim yalnızlığım, çepeçevre ışıkla sarılmış olmam.
Ah, karanlık olaydım, gece olaydım! Nasıl emerdim ışığın memelerinden!
Üstelik kutsardım bir de sizleri, ışıl ışıl yıldızcıklar, ateşböcekleri göğün! O ışıktan armağanlarınızla mutlu olurdum.
Ama öz ışığımla yaşıyorum ben, gene ben içiyorum benden taşan alevleri.
Bilmiyorum almadaki mutluluk nedir; çoğu zaman bana öyle geldi ki, çalmak daha da büyük mutluluktur almaktan.
Budur benim yoksulluğum, elim durup dinlemeden bağışlıyor; budur çekemediğim, bekleyen gözler görüyorum hep, özleyişin aydınlanmış gecelerini.
Vay, bağışlayanların mutsuzluğu, vay! Güneşimin kararması! Vay susamaya susamış olmak! Vay açlıktan kıvranmak doymuşluğun içinde!
Gerçi benden alıyorlar: Ama elim ruhlarına dokunuyor mu daha? Bir uçurum vardır vermekle almak arasında, –ve en küçük uçurumdur en zor kapanan.
Bir açlık büyüyor güzelliğimden: Aydınlattıklarıma acı vermek istiyorum, soymak istiyorum bir şey bağışladıklarımı– hayınlığa böylesine susamışım ben.
Doluluğum böyle bir öç kuruyor, böyle bir kalleşlik sızıyor yalnızlığımdan.
Bağışlaya bağışlaya öldü bağışlamanın mutluluğu; kendi bolluğundan bezdi erdemim!
Durmadan bağışlayan için tehlike, utanmayı unutmaktır; hep dağıtan kimsenin elleri, yüreği nasır bağlar dağıtmaktan.
Gözüm yaşarmıyor artık yalvaranın utanması önünde; sertleşen elim artık duymuyor o dolu ellerin titreyişini.
Gözümde o yaş damlası nereye gitti, yüreğimde o belirsiz ürperiş? Vay, yapayalnızlığı tüm bağışlayanların! Vay, tüm ışıldayanların suskusu!
Issız uzayda nice güneş dönüyor: Karanlık ne varsa, hepsine konuşuyorlar ışıklarıyla – yalnız bana susuyorlar.
Işıyanlara karşı budur düşmanlığı ışığın: Acımadan gider kendi yoluna.
Işıyanlara karşı katı yürekli, güneşlere karşı soğuk– böyle döner her güneş.
Bir kasırga gibi döner güneşler yörüngeleri üzerinde.
Amansız istemlerine uyup giderler: Budur soğukluğu onların.
Yalnız sizler, ey karanlık, ey gecesel olanlar, siz ısınırsınız onların ışığında! Yalnız siz susuzluğunuzu dindirirsiniz, emersiniz ışığın memelerinden!
Ah, dört bir yanım buz; donmuş şeylere değmekten yanıyor elim! Ah, içimde susuzluk var, sizin susuzluğunuz için yanıp tutuşuyor.
Gecedir: Neden böyle ışığım ben! Geceye susamışlık! Yalnızlık!
Gecedir: Bir pınar gibi kaynıyor içimden isteğim, –konuşmak istiyorum.
Gecedir: Yüksek sesle konuşuyor tüm fışkıran çeşmeler şimdi. Ve benim ruhum da bir çeşmedir fışkıran.
Gecedir: Şimdi uyanıyor işte sevenlerin türküleri. Ve benim ruhum da bir sevenin türküsüdür.–

~ Nietzsche, Ecce Homo 

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...