Mantığın Zindanından Kaçış // Denizhan Saygın
Acaba sıkılmış ruhlara, mantığın doğasını sorgulama fikri tavsiye edilseydi nasıl olurdu?
Düşüncenin duvarlarını örmüş mantık tuğlaları, bir anlığına çatlasaydı?
Alkol gibi değil; daha çok, zihinsel bir rüzgâr gibi: serinletici, uyandırıcı, özgürleştirici.
Öyleyse başlayalım.
Mantık dediğimiz şey, Evren olarak adlandırdığımız yakın gerçekliğin işleyiş biçimlerinden türettiğimiz bir düşünce programıdır.
Aklın ilkeleri, bu programın kodlarıdır. Bu kodlara göre kendi iç evrenimizi kurar, anlamı bu çerçevede biçimlendiririz.
Ama bu çerçeve, evrenin kendisi değil; evrenin bir yansımasıdır.
Beynimiz, hayatta kalmak için evrimleşmiş bir organ.
Ve bu organ, güdüsel ve sezgisel eğilimlerimizi kontrol altında tutmak, dış ve iç dünyamız arasındaki ilişkileri dengelemek için mantığı bir filtre olarak kullanır.
Mantık, hayatta kalmanın stratejisidir; ama varoluşun anlamı, hayatta kalmaktan fazlasını ister.
O halde mantığı tüm varoluşu bağlayan bir tabu haline getirmekten vazgeçin.
Elbette ki varlığın erişemediğimiz boyutlarında, mantığımıza uymayan yönler olabilir.
Çünkü mantık, yakın gerçekliğin içinden türetilmiş bir düzenleme aracıdır; varoluşun tümünü bağlayan bir yasa değil, yerel bir alışkanlıktır.
Ve alışkanlıklar, düşüncenin konfor alanlarıdır; ama varoluş, konforu değil dönüşümü çağırır.
Mantık, biçim verir. Ama biçim, özü kapsamaz.
Öz, biçimin sınırlarını aşan bir titreşimdir; sezgiyle duyulur, mantıkla değil.
Bu yüzden, düşüncenin yalnızca mantıkla örülmüş yollarında yürümek, varlığın çokluğunu tek bir düzleme indirgemek olur.
Oysa varlık, çok seslidir.
Ve o seslerin bazıları, mantığın duymadığı frekansta konuşur. Mantığı da var edenin lisanıyla.
No comments:
Post a Comment