Sunday, August 31, 2025

Riske Övgü // Anne Dufourmantelle

Hayat biz canlıların pervasızca aldığı bir risktir.
İçkinlik riskini almak, Nietzsche’nin dediği gibi, bütün öte dünyaları reddetmek ve sadece algımızın ötesindeki bu dünya için bahse girmektir.
Risksiz yoğunluk isteriz. Olanaksızdır bu. Yoğunluk boşluğa atlamaktır, kendimizin henüz yazılmamış ama yine de içimizde beklemekte olan bilinmez parçasıdır.
Vazgeçiş olarak görünen her şey, geriye dönmek, her şeye karşı dikbaşlılık felsefi bir hatırlamadır, psikanalizin izlediği bir yoldur, her dogmaya karşı, kendi "ardında" emsalsiz bir özgürlük rezervi olduğuna inanma deliliğidir.
Ölüm ve yaşam, sessizlik ve gök gürültüsü gibi birbirini yıkar.
Saf aşk çıplaktır, her şeyi atmıştır üstünden. Hiçbir iddiada bulunmaz, hiç bir şey beklemez ve arzu etmez, kendisiyle ilgilenmez, ne esenliğiyle ne kusursuzluğuyla.
Umut, etkisi ona verdiğimiz değerle başlayan tuhaf bir uyuşturucudur.
Ölümcül darbeyi, dili en iyi kullanan kişi vurur. Her söz yoruma, dolayısıyla tersine çevrilmeye elverişlidir.
Riske Övgü // Anne Dufourmantelle 

Saturday, August 30, 2025

Sessiz Yığınların Gölgesinde // Jean Baudrillard

Sessiz Yığınların Gölgesinde Ya Da Toplumsalın Sonu . Jean Baudrillard

Günümüzde artık kitlelerin anlam ve özgürlüğe de sahip bir toplumsallaşma adı altında vaftiz edilmeyi yadsıdıkları ilginç bir noktada bulunuyoruz.
Onları yeniden ele geçirip, kullanma düşüncesinden artık vazgeçmeliyiz. Çünkü kitle diye bir şey yoktur.
Bütün iktidarların gelip içinde yok oldukları bu sessiz yığın bir sosyolojik bütünlük ya da gerçeklik değildir. O, iktidarın sırtında taşıdığı bir gölge, içine düştüğü dipsiz bir çukur ve bir emme biçimidir.
Bunu anlamak yeterlidir: Akışkan, devingen, uyumlu hatta bütün isteklere aşırı derecede uyan ve katılmanın en aşırı ucu olan bir hipergerçek uyumluluk yumağı. İşte iktidarın içinde bulunduğu güncel felâket. İşte devrimin içine düştüğü iflâs çukuru.
Terörizmin herhangi bir şeyi konuşturmak, diriltmek ya da harekete geçirmek gibi bir amacı yoktur. Onun devrimci uzantıları yoktur.
Onun amacı sessiz yığınlara saldırmaktır.
Temsil edici olmayan tek eylem biçimi terörizmdir. İşte bu yüzden temsil edilemeyen tek gerçek olan kitlelerle uyum içindedir.
Körükörüne giriştiği bu dövüş, sistemin vurdumduymazlığına bir yanıttır. Çünkü sistem de uzun zamandan beri amaçlarla araçlar ve cellatlarla kurbanlar arasında bir ayrım yapmamaktadır.

Friday, August 29, 2025

Engel

"Aslında Eleştiri der ki, Sen Ben'ini, insani bir Ben olana dek
tüm darkafalılıklardan kurtarmalısın. Ben derim ki, kendini kurtarabildiğin kadar kurtar, o zaman payına düşeni yapmış olursun.
Çünkü bütün engelleri yıkabilmek herkesin elinde değildir. Ya da
başka bir deyişle, biri için engel teşkil eden bir şey, herkes için
engel sayılmaz. O halde başkalarının engelleriyle uğraşma; Sen
kendi engellerini yıkmaya bak. Bu yeterlidir. Tüm insanları kısıtlayan engellerden birini bile yıkmayı kim başarabilmiş ki? Her zaman olduğu gibi bugün de sayısız kişi tüm "insanlığın engelleri" ile ortalıkta dolaşmıyor mu? Kendi engellerinden birini yıkan kişi, başkalarına bunu yapmanın yolunu göstermiş olabilir. Kendi engellerini yıkmak onların meselesidir. Zaten kimse de başka bir şey yapamaz. İnsanlardan tümüyle insan olmalarını istemek, onlardan tüm insani engelleri yıkmalarını istemek olur. Bu da imkansızdır, çünkü İnsan'ın engelleri yoktur. Gerçi Benim engellerim vardır, ama Beni sadece Benim engellerim ilgilendirir ve onlarla sadece Ben baş edebilirim. Ben insan bir Ben olamam, çünkü ben Ben'im, sadece bir insan değilim."

Wednesday, August 27, 2025

Anılar - Düşler - Düşünceler // Carl Gustav Jung

Kendime şaşıyorum; kendimden memnunum ve kendimden düş kırıklığına uğradım. Dertliyim, yitiğim ve coşkuluyum. Bunların tümüyüm. Bunların toplamının ne olduğunu da bilmiyorum. Mutlak bir değeri ya da değersizliği saptama niteliğim yok. Kendimle ve yaşamımla ilgili bir yargım da. Tümüyle emin olduğum hiçbir şey yok. Tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. Tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum.
Bana sürüklendim gibi geliyor. Bilmediğim bir şeyin temelinin üzerinde varlığımı sürdürüyorum ama tüm bu belirsizliklere karşın, tüm varoluşun sağlam bir temele dayandığını ve onun bende de sürdüğünü hissedebiliyorum.

~Carl Gustav Jung / Anılar, Düşler, Düşünceler 

Tuesday, August 26, 2025

Aydınlanma Zihniyeti // Tzvetan Todorov

Fakat bilginin kendisi homojen olmaktan uzaktır ve salt niceliksel hiçbir yaklaşım tatmin edici değildir: Rousseau'nun öngördüğü gibi bu bilgileri sonsuzca katlayarak ne daha erdemli hale geliriz ne de daha bilge oluruz. Depolama ve aktarım araçlarının baş döndürücü artışı yeni bir tehlikeyi ortaya çıkarmıştır. Fazla bilgi, bilgiyi öldürür. İnternet üzerinden bir soru sormak yüz binlerce yanıt almak için yeterlidir; bunlardan hangisinin en güvenilir ve aydınlatıcı olduğu nasıl bilinebilir? Kullanıcıları tarafından özgürce oluşturulmuş bir ansiklopedi(Wikipedia) yetkin bilim insanları tarafından hazırlanmış bir ansiklopediye yeğ midir? Ancak istemek ile bilmek arasındaki sınırı silersek öyledir.
Bilge bir hükümet bilginin artmasına ve yaygınlaşmasına karşı çıkmaz. Fakat görevi orada biter; hiçbir şekilde çabasını bizzat doğrunun ilerlemesine katkıda bulunacak kadar ileri götürmemelidir, zira bu iradeyle ilgili bir mesele değildir. Kamusal iktidar kendi tercihlerini hakikatler biçiminde kamufle ederek öğretmemelidir.
Hakikat, oylama konusu olan bir şey değildir.
Öğretim kendi değerlerini yaymayı, faydalı olduğunu varsaydığı şeyi teşvik etmeyi hedefler. Eğitimse, insanların 'kendi başlarına karar verebilmeleri' için 'olgu ve hesaplamaya dayalı doğruları' öğretir, nesnel bilgilere erişim sağlar ve insanlara aklını iyi şekilde kullanmasına olanak veren araçları sunar. Amaç, bireyin özerkliği, mevcut normları eleştirel tarzda inceleme ve kendi davranış kurallarını veya yasalarını kendi başına seçme kapasitesidir. Bunun aracıysa temel entelektüel yeterliliklere sahip olma ve dünyaya dair bilgilerdir.

Aydınlanma Zihniyeti, Tzvetan Todorov 

Monday, August 25, 2025

Kafamızdaki Polisler // Feral Faun





Kafamızdaki Polisler
Feral Faun
Anarşi ve ahlakçılık üzerine bazı düşünceler

Yaşamım üzerinde hiçbir sınırlama istemiyorum; Yaşamımı kendim için yaratabilmem için tüm olasılıkların açılmasını istiyorum—her an. Bu tüm sosyal rollerin bozulması ve tüm ahlaksallığın yıkımı anlamına gelir. Bir anarşist veya herhangi başka bir radikal bana kendi ahlaki ilkelerini vaaz ettiğinde –ister baskı olmayan, ister derin ekoloji, ister komünizm, ister militanlık ve hatta ister ideolojik olarak gereken “zevk”– bir polisi veya bir papazı dinliyor olurum ve onlara karşı koymak dışında polis veya papazlarla ilgilenmek gibi bir arzum yok. ben sınırlamalar olmadan arzularımız açısından bağ kurabileceğim özgür bireylerin olduğu ve özgürce yaşayabileceğim bir dünyada olmayı arzuladığım bir durumu yaratmak için mücadele ediyorum. Kafamda “anarşist” veya radikal ahlakın da polisleri ile ilgilenmeye gerek kalmadan ilgilenecek yeterince polis bulunmaktadır. Anarşi ve ahlaki birbirine karşıdır, ve otoriteye her hangi etkili bir karşıtlık ahlaka karşı çıkmayı ve kafamızdaki polisleri kökünden söküp atmayı gerektiriyor.

Sunday, August 24, 2025

Yazmak // Süreyya Şahin

her çağ, kendi dağınıklığını güzelleştiren bir düzenle yaşar. bize dayatılan bağların gevşekliği, aslında kendi içsel dağınıklığımızın yankısıdır. umut dediğimiz şey çoğu zaman eksik parçaların üzerine örtülen solgun bir renktir; ama yine de insan, parçalı olanı bütün sayma konusunda eşsizdir. kusursuzluk, varlığın değil, tahayyülün malıdır.

yalnızlık, çoğu zaman bir eksiklik gibi anlatılır; oysa yalnız olan, en derin biçimde kendine varis olandır. insan, kalabalığın içinde dağılırken, yalnızlığında yeniden merkezine döner. çatlaklarımızı gizlemek yerine onları hayatın en sahici notaları olarak okumayı öğrendiğimizde, aslında kendi kırılganlığımızın sağlamlığını keşfederiz.
sanat ve yazı tam da bu noktada devreye girer. şiirsellik, yalnızca süslü duyguların değil, varlığın en kırılgan yerinde buradayım diyebilen direniştir.
bir tabloya bakar gibi değil, bir aynaya bakar gibi yazmak gerekir; orada gördüğümüz şey kendimizden çok fazlasıdır. sanat, insanın kendini aştığı tek alandır; hem yaralanır hem onarır, hem sorar hem susar.
bu yüzden yazmak, seyirci arayışından çok bir tanıklık meselesidir. kalabalık alkış tutabilir ya da sırtını dönebilir; ama yazının asli seyircisi, onu yazanın kendi içindeki derin odalardır. her cümle, oraya varlığını düşürür önce; dışarıya sızan sadece gölgesidir.
ve evet, bazen hayat, bir kaosun içinde rastgele savrulmak gibi görünür. fakat kaosun içinde bile insan, kendine tutunacak bir anlam parçası bulur. o küçük parça, bazen şiir olur, bazen yalnızlık, bazen de sessizce yazılmış satırlar... işte felsefenin de, sanatın da kalbi orada atar; insanın en dağınık halinde bile, kendine doğru attığı küçük ama sahici adımda...
Süreyya Şahin

Yara İzleri // Juan Jose Saer

Yara İzleri // Juan Jose Saer

Sanatın amacı sanatı ortaya çıkarmak, sanatçıyı gizlemektir.
Tek başınayken, yalnızken hücuma geçer kötü alışkanlık. Aynı zamanda, yalnızlığın vesilesidir.
Otuz, kırk, elli yıl daha yaşayabilirdim. Hiçbir şey fark etmezdi. Karanlığı açıklığa kavuşturmaya adarsın kendini, sonra sırrına erilmez olduğunu anlarsın oranın; işte o noktaya ulaşmıştım.
Her şimdi biriciktir. Hiçbir şimdi tekerrür etmez. Olsa olsa artık geçmişe hapsedilmiş olan başka bir şimdiyle benzerlik gösterebilir.
Onun kendi bölgesi içerisinde başına gelen olaylarla benim kendi bölgemde başıma gelen olayların farklı ama benzer nitelikte olduğunu biliyordum.
Yıllarımı aldı bunu keşfetmek. Gerçekliği olan üç şey vardır edebiyatta: kavrayış, dil ve biçim.
Belirli kavrayış anlarına, dil aracılığıyla biçim kazandırır edebiyat. Ve hepsi bundan ibarettir.

Saturday, August 23, 2025

Hacı Komünist // Ferhan Şensoy




-Nasıldı Küba?
-Güzeldi. Çok güzeldi.
-Hacı komünist oldunuz mu bari?
-Oldum Elhamdülillah! Al sana getirdim bu şişeyi diyerek, Küba'dan getirdiğim Havana Club rom şişesini çıkarıp çantamdan, uzatıyorum.
-Ne bu ağbi ?
-Rom. Zemzem yok Küba'da, rom var. Herkes
bunu içiyor. Bir hacı olarak sana ordan rom getirdim canım kardeşim. Bununla abdest alınmayacak, oraya buraya sürülmeyecek, direk içiyorsun, direk cennete gidiyorsun, cennette kimlere kimlere rastlıyorsun; Marks, Lenin, Troçki , Marylyn Monroe, Comandante Che Guevara!
Hacı Komünist, Ferhan Şensoy

Sayfa 298 

Cesar Aira

Tanrı sevdiği kuluna dert verirmiş.
Gerçek müziğin bana en müthiş gelen yanı, içinde bulunduğu âna tamamen hükmetmesi, kendisi dışında her şeyi kovmasıydı.
Yaşlılığı tırtılın kelebeğe dönüşmek için koza örmesi gibi geçici bir durum olarak görmen çok şiirsel.

Yüzü porselen bir vazo gibi paramparça etmek için tek bir darbe yeterliydi. Kişilik daha dayanıklıydı. Sağlam bir akıl ise ebedi oluşuyla hepsinden üstündü.

Bilgelik edebiyattan gelmez, edebiyat aracılığıyla gelir. Hafıza nazlı, değişken ve önceden tahmin edilmesi güç bir şeydir.

Cesar Aira

Friday, August 22, 2025

Carl Justav Jung

Ruhun başka hiçbir şeye indirgenemeyecek kadar kendine özgü bir doğası vardır. Kuramları iyi öğren, ancak yaşayan ruhun mucizesine dokunduğunda onları bir yana bırak.
Tüm benliğimiz ve düşüncelerimizle bu dünyaya bağlıyız.
Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.
Yaşamımızın büyük bir bölümünü bilinçdışında geçiririz.
Dünyanın bu karışık halinde içe bakmaya devam. Kendi içimizdeki şiddet ile yüzleşmeye devam. İçimizdeki şiddetten öğrenmeye, şefkate dönüşene kadar yanında oturmaya devam. Madem gidip silahların önünde duramıyoruz, içimizdeki şiddetin önünde duralım.
Tüm dünya din konusunda ne düşünürse düşünsün, dinsel deneyim yaşamış biri, kendisine hayat, anlam ve güzellik kaynağı olan ve dünyaya ve insanlığa yeni bir parlaklık veren büyük bir hazineye sahip olmuştur. Barışa kavuşmuştur.
Doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. Anlamlı oluşunun mu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.
Eğer elinde mitolojinin anahtarı varsa ruhun tüm kapılarını açmakta özgürleşirsin.

Carl Justav Jung 

Thursday, August 21, 2025

Tünel // Ernesto Sabato

Yalnızca kendimizi düşünmeye hakkımız yok. Dünya çok karmaşık, anlaşılması güç demişti. Bununla ne demek istediğini sordum. Bana, daha da kaygılı bir tonla yanıt verdi: Mutluluk acıyla sarılmış.
“Geçmiş daha güzeldi” tümcesiyse, geçmişte şimdiye oranla daha az kötü şey olduğu anlamına gelmiyor, yalnızca insanlar geçmişin kötülüklerini unutuyorlar, hepsi bu.
Tüm yaşamımız kayıtsız gök cisimlerinden oluşmuş bir çölde attığımız ortak çığlıklardan mı oluşuyordu? Çok ilginç ama yaşamak gelecek için anılar inşa etmekten başka bir şey değil...
İsteyen istediğini düşünebilir, benim için önemsizdir. Ben, insanların görüş ve adaletine çoktan aldırış etmez oldum.
Dünyadaki genel eğilime bakarsak umutlanmamıza neden olan olaylar bize yalnızca düş kırıklığı ve acı getirirler, bu nedenle karamsarlar eskiden umut etmiş olanların arasından çıkar, dünya hakkında karanlık bir görüşe sahip olmamız için bir zamanlar dünyaya ve sunduğu olanaklara inanmış olmamız gerekir.
Düşüncelerimi hızla giden bir aracın içindeki kör ve uyuşuk bir solucana benzetiyordum. Özgün olmak bir yerde diğerlerinin sıradanlığını vurgulamaktır ki bu da bana hiç hoş gelmiyor.
Hissediyorum ki beraber yapacağımız bir şeyde çok önemli bir rol oynayacaksınız ama bunun ne olduğunu henüz bilmiyorum.
Yalnızlığım beni korkutmaz, hatta görkemlidir.

Gülümsüyorsun çünkü beni tanıdın. Üstelik bunun bir rastlantı olduğunu sanıyorsun ama bu bir rastlantı değil çünkü rastlantı diye bir şey yoktur..

Hepsinden önceliklisi her türlü grup, örgüt, demek, cemaat fikrinden, yani meslekleri, ortak zevkleri ya da başka birtakım saplantıları nedeniyle bir araya gelen bütün o garip yaratıklardan nefret ediyorum. Bu yığınların birçok gülünç ortak özelliği vardır: İnsanlar birbirini tekrarlar, aynı üslubu kullanırlar, diğerlerinden üstün olduklarına inanırlar.
(Peki bu çağı (dünya-insanlık ilişkisini) değiştirmek için ihtiyacımız olan gücün yolu örgütlenmekten geçmiyor mu? Burada önemli olan bir üye olmak değildir, belirgin bir amaçtır. Üstelik örgütlenmelere musallat olan iktidardan sakınmak için, yani mesela bir parti insanları bir çatı altında toplar, kendi hiyerarşisini kurar, bizim önereceğimiz yeni örgütlenme biçimi platformdur, insanların bir zeminde yan yana gelmesidir denebilir.)

Tünel, Ernesto Sabato 



Wednesday, August 20, 2025

Sözcükler // Jean Paul Sartre




"Deliliğimde sevdiğim yan, daha en baştan beri, beni "elit"lerin ayartmalarından kurtarmasıdır. Kendimi hiçbir zaman bir "yeteneğin" mutlu sahibi olarak görmedim. Biricik ilgi duyduğum şey kendimi kurtarmaktı, hem de elimde ve cebimde hiçbir şey olmadan, yalnızca çalışmayla ve inançla kurtarmak."
Sözcükler
Jean
Paul Sartre

Tuesday, August 19, 2025

Feminist Edebiyat Eleştirisi // Maggie Humm




Feminist Edebiyat Eleştirisi // Maggie Humm

İsyan işitilmeyenin dilidir.

Ne mi öneriyoruz, kadınla erkeği etken-edilgen, köle-efendi diyalektinden kurtaran iki dost diyalektiyle devri ve daimi olan gelenek değil olanak..

Kadınların edebiyatta ne yapamayacaklarını söylemenin bir anlamı yoktur, çünkü tarih her şeyi yapabileceklerini göstermektedir.

Daly’e göre sözcük denetimi erkeğin elinde olduğundan, kadın bunun karşısında zayıf bir söylemle kalmış bu yüzden kendi gerçekliğini oluşturamamıştır.

Eleştirmen artık kimlik akışkan olduğunda edebi adlar ya da kimlikler konusunda dar kafalı olamaz.

Bir kadın toplumu, resmi toplumun bir tür alter egosu (bütünleyici benliği) olarak oluşturulmalıdır. Fedakarlık ve hüsran dolu sosyosembolik sözleşmenin aksine, uyumlu, yasaksız, özgür ve doyurucu bir karşı toplum tasarlanmalıdır.

Kadınlar, kadınların sembolik olarak yanlış tasvir edilmelerinin gücünün bilincine vararak ve bunu eleştirerek feminist olurlar.

Bir cinsiyeti dil yoluyla edinmemizin yollarını anlamak ve dilin, öznelliklerimizi, sıkıntılarımızı oluşturmada oynadığı rolün feminist edebiyat eleştirisine önemli bir görev yüklediğini algılamak için...

Monday, August 18, 2025

Çürümenin Kitabı // E. M. Cioran

Dinden uzaklaştığında bile insan dine tâbi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlilikle: İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir. Bütün cinayetlerinin sorumluluğu tapma gücündedir: Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır.

Çürümenin Kitabı / E. M. Cioran

Güç // Hannah Arendt

Güç!
Güç, söz ile edimin birbirinden ayrılmadığı, kelimelerin boş, edimlerin ise zalimane olmadığı, kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçekleri açığa vurmak için kullanıldıkları ve edimlerin de ilişkileri bozmak ve yıkmak için değil kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kullanıldıkları yerde gerçekleşir. Güç, eyleyen ve konuşan insanlar arasında kuvve halinde bulunan tezahür sahasını, kamu alanının varlığını sürdürmesini sağlar”

Hannah Arrendt

-- -- -- -- -- -- -- --

Siyasal güç kavramının en önemli kuramcılarından biri olan Hannah Arendt, söz, eylem ve güç arasında çok yakın bir ilişki olduğunu öne sürüyordu. Bugün sözün değerini kaybettiği, kitlelerin eylemsizleştiği ve güçten düştüğü bir dünyada yaşıyoruz. Belki de bütün kutsal kitaplarda yazdığı gibi biz de sözle başlamalıyız; ama tartışılmaz ve kutsal tanrı sözüyle değil, dönüştürücü ve özgürleştirici olan ucu açık insan sözüyle. Bugün ihtiyacımız olan da sözü yeniden layık olduğu değere yükseltecek ve alçak gönüllülüğü kişisel değil politik bir tavır olarak benimsemiş, ufkunu kapitalizmin ebediliği ile sınırlamamış bir organik entelektüel çabadır. Bu çaba, alçak gönüllü olmak zorundadır, çünkü kendisi kendi başına güç değildir ancak gücün ebesi olabilir, kapitalizmi aşmak zorundadır çünkü görünen o ki uygarlığımızın kapitalizme bir yüzyıl daha tahammülü kalmamıştır. Elbette bütün bunlar, tek başına siyasal gücü yaratmaya yeterli olmayabilir ama en azından iyi bir başlangıçtır ve elimizde başlayacak başka nokta da yoktur.
Mahmut Eşitmez—

 

Sunday, August 17, 2025

İsyan // Işık Ergüden

İnsan, kendi trajedisine ağlamamayı, yaşamının lirik şiirini, yurtsuzluğuna ve kopukluğuna övgü yaparak taşımayı bilmelidir.
İntihar etmeyip yaşıyorsak, anlamın büyüklüğünden değil, hayatın içine düşmüş olmaktan, muzır bir merak ile ıstıraplı bir inadın götüreceği yeri görme isteğinden; bir de, üstüne üslük, şahsi duruşun gölgesinin topluma bir lanet olarak düşmesini diliyor olmaktan başka anlamı yoktur her güne yeniden başlamanın.
Sistem, el ele, el birliğiyle, genişler, esnektir: Yitirdiği şeyin kendi hayatı olduğunun farkında olmayan bön ve budala yığın, seve seve yer aldığı sistem içinde itişip kakıştıkça, basamak sayısı sürekli artan merdivenin en altlarında herkes birbirini ezip tırmanmaya çabaladıkça, sistem yaylanır, esner, herkesi kapsamayı bilir. Üretim, tüketim, seyir, eğlence, boş zaman, görüntü, gürültü, iktidar hırsı... dışında kalma ihtimali taşıyanı; ya “birey olma”, “farklılık”, “marjinallik”, “özel hayat”, “muhalif­lik” gibi söylemlerle emer, denetim ve pazar içi kılar, ya da “toplum düşmanı” olarak damgalar, anarşist, terörist, bölücü, deli, meczup, aşırı, romantik... diye adlandırıp tanımlayarak, dışlar, kapatır, fiziksel olarak imha eder. Herkesleşenler, herkesleşmenin huzuru ve güveni içinde mutludur artık.
Devrim, yeni düzenlemeler -dolayısıyla kurumlar, hiyerarşiler-
hedef­lerken, isyan sürece bırakır kendini, hem toplumsalı hem de ben’i tahrip eder, yalnızca kendilikler kalır, tek tek ve birlikte. Bir nefis geliştirme ve vicdan deneyimi olabilir isyan.

Işık Ergüden 

Saturday, August 16, 2025

beni ben mi delirttim // ferhan şensoy

beni ben mi delirttim / ferhan şensoy

sayın annem virgül, sayın babam virgül, sayın cebirci virgül,
sayın leyla virgül, sayın hakim virgül, sayın komutan virgül,
sayın aslı virgül, lokantaya gelen sayın salak virgül,
sayın komser virgül, sayın doktor virgül, sayın hemşire virgül,
sayın deli arkadaşlarım virgül, sayın herkes üç nokta yanyana
rahat tıp!
satırbaşı çok sıkıcı geçen hayatıma artık son vermeye karar verdim nokta
zaten bu hayatı ben istemedim nokta
siz beni getirip bu dünyaya koydunuz nokta
sonra virgül nerden çıktı bu çocuk dediniz soru işareti
nerden çıkmış olabilirim ki soru işareti
rahat tıp!
satırbaşı küçükken hiç oyuncağım olmadı virgül,
ayak başparmağımla oynardım nokta
sağ başparmağımın adı kelamettin'dir nokta
okula gitmem bir hataydı nokta
okul bize gelebilirdi nokta
askere niye gittim üç soru işareti yan yana ardından üç ünlem
bilinemiyor dört ünlem
çok aptal işlerde çalıştım noktalı virgül
param olsun diye virgül evim olsun diye nokta
varolmak için yani ünlem
varoluşcu kelami miyim ben soru işareti
varolmak neymiş soru işareti
rahat tıp!
satırbaşı giderek anlamsızlaşan varoluşuma son vermeye karar vedim nokta
son kararın mı kelami soru işareti
evet kelami ünlem
kelami konusu burda kapanıyor nokta
ayrıca şunu da belirtmek isterim noktalı virgül kelami diye isim olmaz ünlem
ilerde zaten isimler olmayacak virgül herkesin bir pin kodu olacak nokta
rahat tıp!
satırbaşı mezar taşıma şöyle yazılmasını istiyorum iki nokta üstüste
iki nokta yan yana altı nokta oldu (güler!)
hiç fikrini almadan
seni biz yarattık kelami
sevgi şevkat göstermeden
seni biz büyüttük kelami
okul, askerlik, hayat
seni biz delirttik kelami
bir çiçektin sulamadık
seni biz öldürdük kelami

Friday, August 15, 2025

Süreyya Şahin

elbet yeryüzü ve insan tükenecek
ama ben hâlâ aynı coşkuyla uyanıyorum sabahlara
bir çocuğun uyurken ellerini emanet ettiği avuç kadar güvenle
o bilinmezliğe uzanıyorum
-göçmen kuşların rotasızlığında, rüzgarla pazarlık etmeden-
içimde hâlâ
anlamı olmayan şeylere anlam yükleyen bir hayvan var
aşk gibi, yazmak gibi, ölmek istememek gibi
bunu kimselere açıklayamam
sana yazdığım her şey biraz yıkıntı
biraz doğum sonrası ağrı
ve çoğu zaman
hiç kimsenin duymayacağı bir dilin
sessizlikle yaptığı anlaşmanın iç sesi
içimde biriken her harf
suç mahalinden toplanmış gibi
ve ben her sabah, parmak izimi bırakıyorum
unutuluşun olay yerine
bana susmayı zorladılar
ama susmanın da binbir sesi var bilemediler
mesela bir annenin boş sandalyesi
bir çocuğun tahtaya çizdiği harf
ya da son duraktan otobüse binen yaşlı bir adamın pencereden baktığı ıssızlık
bunların her biriyle konuştum ben
ve hiçbirini susturmadım
ey kalbi haddinden fazla atanlar cemiyeti
ey, kendi iç organlarını sırayla reddedenler
bizim bir vatanımız yok biz yurtsuzuz
kelimeler, sınırlardan geçemez
bizi tutan tek şey
birinin ses tonunda saklı eski bir hayat ihtimali
ve bazen de sokağın köşesinde polisten kaçarken duyduğumuz çocuk ağlaması
hayat ne zaman bu kadar ince bir çizgiye dönüştü
bilmiyorum
ama ben hâlâ yazarken terliyorum
varoluşun çatlaklarından geçerken
elimi tut, der gibi değil
daha çok
beni hatırlama, ben zaten unutulmak için yazıldım
der gibi...
herkesin içinde bir at var, evet
ve bazıları onu hiç koşturmuyor
bazılarıysa her sabah
bir uçurumun kenarında dizginlerini bırakıyor
ben ikisinin ortasındayım
ne düştüm
ne vardım
sadece bekliyorum
bekliyorum çünkü bazı yolların sonu yok
ve ben o yollarda yürümekle yetinmiyorum
ben o yolları yazıyorum
ve yazdığım her satırda

biraz daha kayboluyorum  

Tuesday, August 12, 2025

Antimilitarizm




Deneyimlerimiz bize göstermiştir ki bir savaşı sonlandırmak bir savaş başlatmaktan daha zordur. Yani silahlara değil, kalemlere ihtiyacımız var, bir de boş bir sayfaya. Yeni savaşların belirgin özelliklerden biri de savaş suçlarında artış ve sivillerin daha çok zarar görmesidir.

Monday, August 11, 2025

Mola!

 


John Berger

Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.
Hayat bileylenmiş bir bıçak kadar ince. Gerisi Tanrı.
Bu dünyada ne yaptığını bilen o kadar az insan var ki.

John Berger 

Sunday, August 10, 2025

Yumruk // Gizem Aktan

Kendimi sadece ben korudum. Cehennem benim yumruğundan büyük değil.

Gizem Aktan 

Saturday, August 9, 2025

Bize Gerekli Olan // Şükrü Erbaş

 

Bize gerekli olan yalansız bir iyilik,
incitmeyen güzellik,
güler yüzlü doğruluktur...
Şükrü Erbaş

Thursday, August 7, 2025

Moleküler Devrim // Felix Guattari




(Guattari’nin düşüncesi, gerçekten de sürekli hareket halinde olma, her yerden sızma, asla bir yere yerleşememe, bir yerde en fazla, yeniden yola koyulmadan önce biraz dinlenecek kadar kalma gibi şaşırtıcı bir özelliğe sahip.)
İnsan ruhunun ya da libidonun evrensel bir yapısı yoktur!
Psikanaliz bir bilim değil, belirli bir dönemde ve bağlamda düzenleyici modeller önermiş olanlarla aynı sıfatla kabul edilmesi gereken bir politik-dini harekettir.
Bilim, yenilik, yaratıcılık teknokratların sözde rasyonalizmi ekseninde değil, arzu ekseninde çoğalır.
Öfke. Sanki bana ateş edilmiş gibi..
Bilinçdışında keşfedecek hiçbir şey yoktur. Sızıntılar yaratmak için bilinçdışını inşa etmek gerekir.
Devrim sadece aşikâr politik söylem düzeyinde değil, çok daha moleküler bir düzlemde, arzu mutasyonlarında, tekno-bilimsel ve sanatsal mutasyonlar düzleminde oynanması gereken bir oyundu.
Moleküler dev­rim arzuyla başlar. Kitlelerin arzusu. Çünkü arzu asla sadece bireysel ya da kişisel bir şey değildir, cinsellik alanıyla sınırlı değildir; toplumsal dünyayı istila edip onun içine işler..
Dünyayı değiştirmek, toplumsal ilişkileri değiştirmek, arzu ilişkilerini değiştirmek, hem yerleşik iktidarların eski marazi, saçma rasyonalitesinden kopmayı, hem de arzu tekilliklerinin kendi yollarını bulmasını engelleyen yeni despotik iktidar formasyonlarının inşasına asla izin vermemeyi gerektirir.
“Faşizme geçit yok!” türünden çok basit for­mülleri artık kesin olarak reddetmek gerekiyor. Faşizm, tıpkı arzu gibi, her yerde toplumsal alanın bütününe ayrık parçalar halinde dağılmış halde­; güç ilişkilerine bağlı olarak şurada ya da burada şekilleniyor. Bu yüzden faşizmin hem aşırı güçlü olduğu hem de önemsenme­yecek kadar zayıf olduğu söylenebilir.
Kapi­talizm her birimize bir rol atfeder: doktor, çocuk, öğretmen, erkek, kadın, ibne. Herkes kendisi için düzenlenmiş anlamlama sistemine uyum sağlamalıdır. Fakat gerçek iktidarlar düze­yinde mesele asla bu tip roller değildir; iktidar ille de müdür ya da bakan düzeyinde bulunmaz, mali ilişkilerde, güç ilişkilerin­de, baskı grupları arasında etkili olur.
Kapitalizm arzu modelleri inşa etmek ve dayatmak durumunda kalıyor; ayakta kalması için, sömürdüğü kitlelerin bu arzu modellerini içselleştirmesini sağla­yabilmesi son derece elzem. Her bireye, bir çocukluk, cinsel bir konum, bilgiyle bir ilişki, aşka, dürüstlüğe, ölüme dair bir temsil ataması gerekir..
Kendinde kadın yoktur!
Ne bir annelik kutbu, ne de dişil bir sonsuz.. Erkek-kadın kar­şıtlığı, toplumsal düzenin kuruluşunda, sınıf veya kast karşıt­lıklarından bile önce gelir. Tersten söylersek de, normları ihlal eden, kurulu düzenden kopan her şeyde, eşcinsellikle, hayvan-oluşla, kadın-oluşla ilişkili bir şey illa vardır..
Toplumun dö­nüşümünün gittikçe yaklaştığına bel bağlamayı ne kadar yanıl­tıcı buluyorsam, topluluklar, mahalle komiteleri, bir fakültede kreş örgütlenmesi gibi mikroskopik teşebbüslerin temel bir rol oynayabileceğine de bir o kadar inanıyorum..
Moleküler devrimin hedefi, “arzuyu yaşamanın, dünyayı anlamanın ve -neden olmasın?- dünyayı değiştirmek için örgütlenmenin başka tarzlarını” ortaya koy­maktır..
Arzu, tam da böylesi dönemlerde kendini gerçek sanmak yerine, ger­çeğe fiilen saldırıp onu dönüştürmedi mi?
Bir arzu teorisinin ilk görevi, Freud'dan bu yana gelişim gösterdiği şekliyle, özel psikanalitik seansların yarı mistik pratiğini güvence altına almak yerine, arzunun toplumsal alanda patlamasının olanaklı yollarını ortaya çıkarmaya çalışmak olmalıdır.
Gerçek arzu metabolizması -örneğin yaşama arzusu- kendine davranışlar, donanımlar, kurumlar düzeyinde değil, ancak bütünsel bir özgürleşme politikasına dönük ekonomik ve toplumsal ilişkilerin, kişilerin, işlevlerin düzenlemesi içinde bir yol bulabilir.
Birleşik birey gibi bir şey yoktur, sabit ve bireyleşmiş kendilikler - bu'luklar- olarak gördüğümüz her şey aslında bir tür kaos gibi hiç durmadan oluşan, çözülen ve tekrar oluşan düzenlemelerden başka bir şey değildir..
Kapitalizm her şeyi boktan bir duruma, herkesin suçluluk duygusuyla ve özel bir şekilde kendi payına düşeni almak zorunda olduğu farklılaşmamış ve kodu çözülmüş bir akışa indirger.
Ya düzen söyleminin güç arzusu ya da söylemin düzenine karşı arzunun gücü...
Özgürleşmiş arzu, arzunun özel bireysel fantazmın çıkmazından kurtulması demektir.
Şeyler siyah-beyaz, erkek-dişi kategorilerine indirgeniyorsa eğer, bunun nedeni arkada bir fikrin olması, bu şeyler üzerinde iktidarı güvence altına almak için ikicileştirici bir indirgeme işleminin gerçekleştirilmesidir.
Sorun dişilin karşısına erili, erilin karşısına dişili çıkarmak değil, bedenlerin, bütün bedenlerin "toplumsal beden"in temsil ve kısıtlamalarından, kalıplaşmış tutum, tavır ve davranışlardan, Wilhelm Reich'ın sözünü ettiği "zırh"tan kurtulmasını sağlamaktır.
Komünizm sorunu sadece özel mülkiyetin ortadan kaldırılması değil, yeni türde kolektif sözcelem, yaşam, yaratım, mücadele düzenlemelerine dayalı bir üretim ve semiyotikleştirmenin araçlarının temellük edilmesi sorunu olarak da ortaya konmalıdır.
Gösterenden kurtulmalı.
Gerçek çocukların tarafına kaymalı.

(Moleküler devrim bir program oluşturacak bir şey değildir. O tam da çeşitlilik, bir perspektifler çokluğu, tekilleşme süreçlerinin asgari itici güce ulaşmasının koşullarını yaratma yönünde gelişen bir şeydir. Mesele bir mutabakat yaratmak değildir; tam tersine, ne kadar az mutabık olursak, moleküler devrimin bu şubesinin farklı dallarında o kadar geniş bir canlılık alanı yaratırız ve bu alanı da o kadar çok pekiştiririz. Bu, politik ya da sendikal hareketlerden bildiğimiz örgütlenmeye ilişkin ağaç yapılı, merkezli mantıktan tamamen farklı bir mantıktır)


İktidarlar artık sadece politik, ekonomik, kültürel kurumlara yatırım yapmakla yetinmemekte, egemen anlamlandırmalar ve davranışlar yoluyla bizzat öznellikleri zehirlemektedir. Bu bütünleşmiş küresel kapitalizmde, özgürleştirici bir mikro-politika mümkün müdür?

Arzu yüklü kaçış çizgilerinin, bu diktatörlüğün çarklarını kırması ve yeni bir mücadele türünü, yeni bir olanaklar dünyasını yaratması?
Kapitalist toplumların tüm gözeneklerinden sızmakta olan faşizme karşı moleküler bir devrim mümkün müdür?
Ama burada öncelikli hiçbir düzey yoktur. Biri öncelikli olarak toplumu değiştirmekten, öteki gerçek yaşamda olup bitenle meşguliyetten ibaret iki ayrı zaman yoktur!
Moleküler devrim, tabi kılıcı büyük toplumsal sistemleri olduğu kadar gruplarda, ailede ya da bireyde işlemekte olan minyatürleşmiş iktidarları da hedef alan çoklukların üretim ve yaratım deneyleriyle daima uyumludur. Guattari’ye göre, mümkün başka bir dünyanın inşası ancak bu deneylerde başlayabilir.

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...