Thursday, August 7, 2025

Moleküler Devrim // Felix Guattari




(Guattari’nin düşüncesi, gerçekten de sürekli hareket halinde olma, her yerden sızma, asla bir yere yerleşememe, bir yerde en fazla, yeniden yola koyulmadan önce biraz dinlenecek kadar kalma gibi şaşırtıcı bir özelliğe sahip.)
İnsan ruhunun ya da libidonun evrensel bir yapısı yoktur!
Psikanaliz bir bilim değil, belirli bir dönemde ve bağlamda düzenleyici modeller önermiş olanlarla aynı sıfatla kabul edilmesi gereken bir politik-dini harekettir.
Bilim, yenilik, yaratıcılık teknokratların sözde rasyonalizmi ekseninde değil, arzu ekseninde çoğalır.
Öfke. Sanki bana ateş edilmiş gibi..
Bilinçdışında keşfedecek hiçbir şey yoktur. Sızıntılar yaratmak için bilinçdışını inşa etmek gerekir.
Devrim sadece aşikâr politik söylem düzeyinde değil, çok daha moleküler bir düzlemde, arzu mutasyonlarında, tekno-bilimsel ve sanatsal mutasyonlar düzleminde oynanması gereken bir oyundu.
Moleküler dev­rim arzuyla başlar. Kitlelerin arzusu. Çünkü arzu asla sadece bireysel ya da kişisel bir şey değildir, cinsellik alanıyla sınırlı değildir; toplumsal dünyayı istila edip onun içine işler..
Dünyayı değiştirmek, toplumsal ilişkileri değiştirmek, arzu ilişkilerini değiştirmek, hem yerleşik iktidarların eski marazi, saçma rasyonalitesinden kopmayı, hem de arzu tekilliklerinin kendi yollarını bulmasını engelleyen yeni despotik iktidar formasyonlarının inşasına asla izin vermemeyi gerektirir.
“Faşizme geçit yok!” türünden çok basit for­mülleri artık kesin olarak reddetmek gerekiyor. Faşizm, tıpkı arzu gibi, her yerde toplumsal alanın bütününe ayrık parçalar halinde dağılmış halde­; güç ilişkilerine bağlı olarak şurada ya da burada şekilleniyor. Bu yüzden faşizmin hem aşırı güçlü olduğu hem de önemsenme­yecek kadar zayıf olduğu söylenebilir.
Kapi­talizm her birimize bir rol atfeder: doktor, çocuk, öğretmen, erkek, kadın, ibne. Herkes kendisi için düzenlenmiş anlamlama sistemine uyum sağlamalıdır. Fakat gerçek iktidarlar düze­yinde mesele asla bu tip roller değildir; iktidar ille de müdür ya da bakan düzeyinde bulunmaz, mali ilişkilerde, güç ilişkilerin­de, baskı grupları arasında etkili olur.
Kapitalizm arzu modelleri inşa etmek ve dayatmak durumunda kalıyor; ayakta kalması için, sömürdüğü kitlelerin bu arzu modellerini içselleştirmesini sağla­yabilmesi son derece elzem. Her bireye, bir çocukluk, cinsel bir konum, bilgiyle bir ilişki, aşka, dürüstlüğe, ölüme dair bir temsil ataması gerekir..
Kendinde kadın yoktur!
Ne bir annelik kutbu, ne de dişil bir sonsuz.. Erkek-kadın kar­şıtlığı, toplumsal düzenin kuruluşunda, sınıf veya kast karşıt­lıklarından bile önce gelir. Tersten söylersek de, normları ihlal eden, kurulu düzenden kopan her şeyde, eşcinsellikle, hayvan-oluşla, kadın-oluşla ilişkili bir şey illa vardır..
Toplumun dö­nüşümünün gittikçe yaklaştığına bel bağlamayı ne kadar yanıl­tıcı buluyorsam, topluluklar, mahalle komiteleri, bir fakültede kreş örgütlenmesi gibi mikroskopik teşebbüslerin temel bir rol oynayabileceğine de bir o kadar inanıyorum..
Moleküler devrimin hedefi, “arzuyu yaşamanın, dünyayı anlamanın ve -neden olmasın?- dünyayı değiştirmek için örgütlenmenin başka tarzlarını” ortaya koy­maktır..
Arzu, tam da böylesi dönemlerde kendini gerçek sanmak yerine, ger­çeğe fiilen saldırıp onu dönüştürmedi mi?
Bir arzu teorisinin ilk görevi, Freud'dan bu yana gelişim gösterdiği şekliyle, özel psikanalitik seansların yarı mistik pratiğini güvence altına almak yerine, arzunun toplumsal alanda patlamasının olanaklı yollarını ortaya çıkarmaya çalışmak olmalıdır.
Gerçek arzu metabolizması -örneğin yaşama arzusu- kendine davranışlar, donanımlar, kurumlar düzeyinde değil, ancak bütünsel bir özgürleşme politikasına dönük ekonomik ve toplumsal ilişkilerin, kişilerin, işlevlerin düzenlemesi içinde bir yol bulabilir.
Birleşik birey gibi bir şey yoktur, sabit ve bireyleşmiş kendilikler - bu'luklar- olarak gördüğümüz her şey aslında bir tür kaos gibi hiç durmadan oluşan, çözülen ve tekrar oluşan düzenlemelerden başka bir şey değildir..
Kapitalizm her şeyi boktan bir duruma, herkesin suçluluk duygusuyla ve özel bir şekilde kendi payına düşeni almak zorunda olduğu farklılaşmamış ve kodu çözülmüş bir akışa indirger.
Ya düzen söyleminin güç arzusu ya da söylemin düzenine karşı arzunun gücü...
Özgürleşmiş arzu, arzunun özel bireysel fantazmın çıkmazından kurtulması demektir.
Şeyler siyah-beyaz, erkek-dişi kategorilerine indirgeniyorsa eğer, bunun nedeni arkada bir fikrin olması, bu şeyler üzerinde iktidarı güvence altına almak için ikicileştirici bir indirgeme işleminin gerçekleştirilmesidir.
Sorun dişilin karşısına erili, erilin karşısına dişili çıkarmak değil, bedenlerin, bütün bedenlerin "toplumsal beden"in temsil ve kısıtlamalarından, kalıplaşmış tutum, tavır ve davranışlardan, Wilhelm Reich'ın sözünü ettiği "zırh"tan kurtulmasını sağlamaktır.
Komünizm sorunu sadece özel mülkiyetin ortadan kaldırılması değil, yeni türde kolektif sözcelem, yaşam, yaratım, mücadele düzenlemelerine dayalı bir üretim ve semiyotikleştirmenin araçlarının temellük edilmesi sorunu olarak da ortaya konmalıdır.
Gösterenden kurtulmalı.
Gerçek çocukların tarafına kaymalı.

(Moleküler devrim bir program oluşturacak bir şey değildir. O tam da çeşitlilik, bir perspektifler çokluğu, tekilleşme süreçlerinin asgari itici güce ulaşmasının koşullarını yaratma yönünde gelişen bir şeydir. Mesele bir mutabakat yaratmak değildir; tam tersine, ne kadar az mutabık olursak, moleküler devrimin bu şubesinin farklı dallarında o kadar geniş bir canlılık alanı yaratırız ve bu alanı da o kadar çok pekiştiririz. Bu, politik ya da sendikal hareketlerden bildiğimiz örgütlenmeye ilişkin ağaç yapılı, merkezli mantıktan tamamen farklı bir mantıktır)


İktidarlar artık sadece politik, ekonomik, kültürel kurumlara yatırım yapmakla yetinmemekte, egemen anlamlandırmalar ve davranışlar yoluyla bizzat öznellikleri zehirlemektedir. Bu bütünleşmiş küresel kapitalizmde, özgürleştirici bir mikro-politika mümkün müdür?

Arzu yüklü kaçış çizgilerinin, bu diktatörlüğün çarklarını kırması ve yeni bir mücadele türünü, yeni bir olanaklar dünyasını yaratması?
Kapitalist toplumların tüm gözeneklerinden sızmakta olan faşizme karşı moleküler bir devrim mümkün müdür?
Ama burada öncelikli hiçbir düzey yoktur. Biri öncelikli olarak toplumu değiştirmekten, öteki gerçek yaşamda olup bitenle meşguliyetten ibaret iki ayrı zaman yoktur!
Moleküler devrim, tabi kılıcı büyük toplumsal sistemleri olduğu kadar gruplarda, ailede ya da bireyde işlemekte olan minyatürleşmiş iktidarları da hedef alan çoklukların üretim ve yaratım deneyleriyle daima uyumludur. Guattari’ye göre, mümkün başka bir dünyanın inşası ancak bu deneylerde başlayabilir.

No comments:

Post a Comment

Mülksüzler // Ursula K. Le Guin

Mülksüzler // Ursula K. Le Guin Özgürlüğümüz dışında hiç bir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler...