İnsan, kendi trajedisine ağlamamayı, yaşamının lirik şiirini, yurtsuzluğuna ve kopukluğuna övgü yaparak taşımayı bilmelidir.
İntihar etmeyip yaşıyorsak, anlamın büyüklüğünden değil, hayatın içine düşmüş olmaktan, muzır bir merak ile ıstıraplı bir inadın götüreceği yeri görme isteğinden; bir de, üstüne üslük, şahsi duruşun gölgesinin topluma bir lanet olarak düşmesini diliyor olmaktan başka anlamı yoktur her güne yeniden başlamanın.
Sistem, el ele, el birliğiyle, genişler, esnektir: Yitirdiği şeyin kendi hayatı olduğunun farkında olmayan bön ve budala yığın, seve seve yer aldığı sistem içinde itişip kakıştıkça, basamak sayısı sürekli artan merdivenin en altlarında herkes birbirini ezip tırmanmaya çabaladıkça, sistem yaylanır, esner, herkesi kapsamayı bilir. Üretim, tüketim, seyir, eğlence, boş zaman, görüntü, gürültü, iktidar hırsı... dışında kalma ihtimali taşıyanı; ya “birey olma”, “farklılık”, “marjinallik”, “özel hayat”, “muhaliflik” gibi söylemlerle emer, denetim ve pazar içi kılar, ya da “toplum düşmanı” olarak damgalar, anarşist, terörist, bölücü, deli, meczup, aşırı, romantik... diye adlandırıp tanımlayarak, dışlar, kapatır, fiziksel olarak imha eder. Herkesleşenler, herkesleşmenin huzuru ve güveni içinde mutludur artık.
Devrim, yeni düzenlemeler -dolayısıyla kurumlar, hiyerarşiler-
hedeflerken, isyan sürece bırakır kendini, hem toplumsalı hem de ben’i tahrip eder, yalnızca kendilikler kalır, tek tek ve birlikte. Bir nefis geliştirme ve vicdan deneyimi olabilir isyan.
Işık Ergüden
No comments:
Post a Comment