Monday, April 29, 2024

Kucaklaşmanın Kitabı // Eduardo Galeano

Üzüm şaraptan yapılmışsa, belki bizler de kim olduğumuzu söyleyen sözcüklerizdir.

Cesaret korkudan doğar, kesinlik kuşkudan.

Uzun sözün kısası bizler, benliğimizi değiştirmek için harcadığımız çabaların toplamından ibaretiz. Kimlik denen şey müze vitrininde öylece duran seyirlik bir nesne değil, günlük yaşamın sürekli değişip şaşırtan çelişkilerinden oluşan bireşimdir.

Şarap üzümden yapılmışsa, belki bizler de kim olduğumuzu söyleyen sözcüklerizdir.

Rüzgâr, içimde ıslık çalıyor.
Çıplağım. Hiçbir şeyin, hiç kimsenin efendisi değilim, kendi inançlarımın bile.

Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı

Saturday, April 27, 2024

Gölgeyle Buluşma // Kolektif


Gölgeyle Buluşma
Kolektif
Demek ki tedavi, birbiriyle kıyaslanamayacak iki farklı şeyi gerektiren bir paradokstur: Bu parçalarımın külfetli ve katlanılmaz olduklarının ve değişmeleri gerektiğinin ahlaken kabulü ve onları neşeyle, sonsuza dek oldukları gibi kabul eden sevgi ve keyif dolu bir teslimiyet.
Barış, eğer gelirse, kendilerini aziz ilan edenler vasıtasıyla değil, günahkar olduklarını alçakgönüllülükle kabul edenlerce sağlanacaktır.
Gölge, enerji yüklü duygu ve davranış kalıplarını temsil eder ve bu enerjilerin akışı yalnızca irade gücüyle kesilemez. Yapılması gereken şey, kanalize edilmeleri veya dönüştürülmeleridir. Ancak bu görev, gölgeden o kadar kolay kurtulamayacağımızın farkında olmayı ve bunu kabul etmeyi gerektirir.
İyiliğin gizemi, kötülüğün gizeminden büyüktür.
Hayat, kötülükten ayrı olarak değil, kötülüğe rağmen iyiye ulaşmaktır.
Yaşamımızın dokusu karmakarışık, iyi ile kötü yan yana: Yanlışlarımız kırbaçlamasa erdemlerimiz gururlanırdı; erdemlerimiz sevgiyle bakmasa suçlarımız umutsuzluğa kapılırlardı.
Dünyamıza dair iyimser bir tutum içinde olmak, onun güzel taraflarını görmek isteriz fakat tarihsel kötülük belleğini göz ardı etmenin maliyeti yüksektir. Bu çelişki kötülüğün gerçekliğini kolayca gizleyebilir. Naiflik aramızda iyi bir amaç uğruna yapılan iğrençlikleri haklı gösterebilir.
Ve belki de insanlığımızı, kendimizde kabul etmediğimiz şeylerde (saldırganlığımızda ve utancımızda, kabahatimizde ve ıstırabımızda) keşfederiz.
Gölge birçok tanıdık isimle anılır: Reddedilmiş benlik, İncil ya da mitolojideki karanlık ikiz veya karanlık kardeş, eş benlik(öteki), bastırılmış benlik, alter-ego, İD. Karanlık tarafımızla yüz yüze geldiğimizde gölge ile karşılaşmayı tasvir etmek için şeytanla güreşmek, yeraltına iniş, ruhun karanlık gecesi, orta yaş krizi gibi metaforlar kullanırız.

Thursday, April 25, 2024

Julia Kristeva

Zamanımızın korkunç olaylarından, siyasi nedenlerden dine ve imana geri dönmemiz gerektiği sonucunu çıkaranlar bana göre en az karşıtları kadar Tanrı inancından yoksundurlar.


Başkasının bakışından hareketle, başka bir bakışla kendisiyle yakınlık kurmak, kendi içinde kendine yabancı düşmek. Derinleşmek, kendini tanımak, kendini bozup yeniden oluşmak. Kendinde ölmek ve yeniden doğmak.
Ben kendimi yeniden yaratacağım ve varlığımı doğrulayacağım.

Meraktan dahi olsa, hayatını sonuna kadar yaşamaya, acı ve sevince dikkat kesilmeye değmez mi?

'Fırlatılmış' olmak der Heidegger. 'İnsani meselelerin kırılganlığı' içinde tamamen yeni bir şeylere başlamak, diye düzeltir Arendt...

İnsan, dünyaya yabancı olarak dünyada yaşamaya devam ediyor.

Bizler birisi miyiz? Siz birisi misiniz? Birisi olmayı deneyin!

Sadakatsizliğin sistemli olarak cinsellik sorununa indirgenmesini dayanılmaz buluyorum. Bir yüzyıl içinde, şeytan icadı gibi görülen bir cinsellikten her şeyin temeli olarak görülen cinselliğin reklamcılıkta ve teknik açıdan kullanılmasına geçildi. Seksin insan varlığındaki her şeyi, bütün gerçekleri söylediği inancı kabul gördü, gerisi görmezden gelindi: Yani duygunun zaman içindeki sürekliliği, düşüncede başarı.

Julia Kristeva

Düşünme ve Konuşma // L. S. Vygotsky

Farklı bilinç türleri vardır. Bu nedenle, düşünme ve konuşma, insan bilincinin doğasını anlamanın anahtarıdır.

Başkalarının sözlerini anlamak, onların düşüncelerini de anlamayı gerektirir.
Sözlü düşünme olmadan kavramlarla düşünme mümkün değildir.
Gerçek ve felsefe doğrudan birbiriyle ilişkilidir.
Bir felsefenin yokluğunun kendisi çok kesin bir felsefedir.
Düşünceden söze giden yol anlamdan geçer. Konuşmamızda her zaman bir arka plan düşüncesi, gizli bir alt metin vardır. Düşünceden söze doğrudan geçiş imkânsızdır. Karmaşık bir yolun inşası her zaman gereklidir.
L. S. Vygotsky, Düşünme ve Konuşma

Bir Kez Daha // Aslı Erdoğan

Yaydan çıkmış bir ok gibi dalınmıyor gerçeğe, kollara ayrışmayı, parçalanmayı, dağılmayı, her çatlaktan sızmayı göze almak gerek.

Aslı Erdoğan, Bir Kez Daha

Wednesday, April 24, 2024

Evden Uzakta (KaosÇocukParkı) // Pınar Selek

Çocukluğumdan beri, evimi sevdim. o evin içindeki duyguyu, kendi başıma kalış-demleniş halini, güvendiğim, büyük aşk duyduğum insanlarla başbaşa kalmayı, birlikte yemek hazırlamayı, dünya ve bizim hakkımızda konuşmayı, benim için önemli olan anıları, nesneleri çıkarıp onlara bakmayı, sonra hazırlanmayı, bedenimi ve ruhumu bir sonraki güne hazırlamayı sevdim. Ama bir yandan da bu evin sınırlarını bildim. Kapının içeriye ve dışarıya başka türlü açıldığını, bizi içeriye alan duvarların kimleri dışarda bıraktığını da… Oraya hiç kapanmadım. Kendimi başka mekanlara, başka evlere, başka hayatlara, başka oluşlara alıştırdım.

Pınar Selek, Evden Uzakta (KaosÇocukParkı)

Tuesday, April 23, 2024

Nasıl Aptal Oldum // Martin Page

NASIL APTAL OLDUM…

‘Meraklı olmak, doğayı ve insanları anlamak istemek, sanatları keşfetmek herkesin eğilimi olmalıydı. Oysa böyle olsaydı çalışmanın şu andaki düzenlenmesiyle, dünya dönmeyi bırakırdı; nedeni çok basit: Çünkü bu iş zaman alır ve eleştirel aklı geliştirir. Artık kimse çalışmaz olur. Bu yüzden insanların zevkleri, beğenmediği şeyleri, kendilerini ilgilendiren meşgaleleri var; çünkü aksi halde toplum denen şey olmazdı. Olaylarla aşırı ilgilenenler, hatta öncelikle kendilerini ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenenler ve insanların ilgisizliklerinin nedenlerini anlamak isteyenler bunun bedelini yalnız kalarak öderler. Bu dışlanmışlıktan kurtulmak için bir görevi olan, bir bilime ya da bir nedene hizmet eden bir şeyle, bir meslekle, kısacası bir işe yarayan bir zekayla donanmak zorundadır. Aşırı bağımsız olarak kabul edilen benim zekam hiçbir işe yaramaz, yani bir üniversitede, bir işletmede, bir gazetede ya da bir baroda kullanılmak üzere aranmaz.’
‘Bahane olarak şanssızım; yoksulum, bekarım, bunalım içindeyim. Bu aşırı düşünme hastalığım konusunda aylardır düşünüyorum ve felaketimle mantığıma hakim olamama arasında kesinlikle bir bağlantı kurdum. Düşünmek, anlamaya çalışmak bana hiçbir zaman yarar sağlamadı, ama her zaman benim aleyhime çalıştı. Derin düşünmek doğal bir eylem değildir, şişe kırıkları ve havaya karışmış dikenler gibi yaralar insanı. Beynimi durduramıyor, ritmini yavaşlatamıyorum. Kendimi raylar üstünde giden ve asla durmayacak olan bir lokomotif gibi hissediyorum; çünkü ona baş döndürücü gücü veren o kömür, dünyadır. Gördüğüm, hissettiğim işittiğim her şey, zihnimin fırınına gömülüp giriyor, onu sarıp sarmalıyor ve döndürüp duruyor. Anlamaya çalışmak, toplumsal bir intihardır; yani elinde olmadan kendini aynı zamanda avlanacak bir kuş ve incelenecek konularını parçalayan bir leş yiyici kuş gibi hissetmeden hayatın tadını çıkaramaz olmak. Çoğu zaman anlamaya çalıştığı şeyi yok eder, çünkü acemi hekimin yaptığı gibi gerçek bilgiye teşrih yapmadan ulaşılamaz. Vücudun içi açılarak damarlar, kanın dolaşımı, iskeletin yapısı, sinirler, vücudun iç organlarının çalışmaları keşfedilir: Sonra korkunç bir gecede, insan kendini nemli ve loş bir mahzende, elinde deri sıyırmakla kullanılan ince bir bıçakla, kan içinde, sürekli bulantı çekerek, metal bir masa üstünde yatan soğuk ve biçimsiz bir kadavrayla buluverir. Daha sonra bir Profesör Frankenştayn olmaya ve bunlardan canlı bir insan yaratmak için parçaları birleştirmeye çalışabilir, ancak öldürücü bir canavar yaratma tehlikesi de vardır bu işte. Morglarda çok yaşadım; bugün hayasızlık, sertlik ve sonsuz üzüntü tehlikesinin yaklaştığını hissediyorum; insan hızla felakete alışıveriyor. Çok bilinçli, çok düşünceli yaşamak olanaksız. Zaten doğayı incelersek, uzun ve mutlu yaşayan herkesin pek zeki olmadığını görürüz. Kaplumbağalar yüzyıllarca yaşar, su ölümsüzdür ve Milton Friedman da hep canlıdır. Doğada bilinç ender görülür; hatta bunun bir kaza olduğu bile ileri sürülebilir, çünkü özel üstünlük, uzun ömürlü olma konusunda hiçbir garanti vermez. Türlerin evrimi çerçevesinde, çok iyi bir uyum sağlamanın işareti değildir. Çağ, sayı ve kapladıkları yer bakımından, gezegenin gerçek sahibi böceklerdir. Örneğin karıncalardaki toplum düzeni, bizimkinden her zaman daha gelişmiştir ve hiçbir karınca Sorbonne’da bir kürsü sahibi değildir.’
Martin Page

Francis Bacon - Duyumsamanın Mantığı // Gilles Deleuze

Modern insan, dışarısı tarafından sağır edildiği için dinginliği ister.

Zamanı kendinde duyulur kılmak ressamın, müzisyenin, bazen de yazarın ortak görevidir. Bu, her tür ölçünün ve ahengin dışında bir görevdir.
Sanatta, siyasette, dinde veya başka bir alanda devrimci olup da, bir hayvandan başka bir şey olmadığı o sıradışı anın farkına vararak, ölen danaların sorumluluğunu değil de, ölen danalar karşısında sorumluluk hissetmeyen biri var mıdır?
Valery’nin bir sözünden hareketle duyumsama, anlatılacak bir hikâyenin dolambaçlı yolunu ya da sıkıntılı kısmını atlayıp, söyleneni doğrudan ileten şeydir. Olumlu olarak ise Bacon, duyumsamanın, bir “düzen”den diğerine, bir “düzey”den diğerine, bir “alan”dan diğerine geçen şey olduğunu söylemeyi hiçbir zaman bırakmamıştır.
Francis Bacon - Duyumsamanın Mantığı
Gilles Deleuze

Kişi ve Kutsal // Simone Weil

İyi, kutsalın yegâne kaynağıdır. İyinin ve iyilikle ilişkide olanın dışında bir kutsallık yoktur.

Tanrı ancak gizlenerek yaratabilmiştir. Yoksa sadece o olurdu. O halde kutsallığın da, bir ölçüde bilinçten bile gizlenmesi gerekir. Ve kutsallık dünyanın içinde gizli olmalıdır...
Adaletin ve hakikatin ruhu birdir. Adalet ve hakikatin ruhu bir insana hükmettiğinde, bu kişinin yaptığı herşey güzellikle bezenir.
Güzellik bu dünyanın en yüce sırrıdır.

İnsan varlığının en keskin meseleleri her daim doğaüstü iyilikle kötülük arasındadır.

Mutsuzluk ruhu kuşatır ve onun kendi mührüyle en derininden damgalar. Bıraktığı bu iz köleliğin mühründendir. Bizi hayata bağlayan cümle nedenin yok olduğu, kendimizi köksüz ve takatsiz hissettiğimiz bu hal, yoksunluğun en şamil halidir. Bu, Tanrı tarafından tamamen terk edilmiş olma hissinin karanlık ve budala bilincidir.

Oysa ki insana bir sıcak sükût gerekliydi, biz ise ona soğuk bir kargaşayı layık gördük.

Kişi ve Kutsal
Simone Weil

Monday, April 22, 2024

Tanrı’yı Beklerken // Simone Weil

Bir göksel vatanımız var bizim. Ama sevilmesi de zordur bir bakıma, çünkü bilmiyoruz onu; hele de bir bakıma sevmesi çok zordur, çünkü nasıl istersek öyle hayal edebiliyoruz onu. Bu niteliğiyle bir kurguyu sevme ihtimaliyle karşı karşıyayız.

Istırap... düşüncenin uygun şekilde kullanılmasıyla ortadan kaldırılabilir.

Benim işim kendimi düşünmek değil, benim işim Tanrı'yı düşünmek ve beni düşünmek de Tanrı'nın işi.

Tanrı’yı Beklerken
Simone Weil

Sunday, April 21, 2024

Tao Te Ching // Lao Tzu

Lao Tzu, Tao Te Ching

Büyük derdim varsa bu benliğim olduğundandır. Benliğim olmasaydı derdim mi olurdu.
Yalınlık göster, sadeliği benimse,
Bencilliği azalt, arzularını frenle.
Irmaklar ve okyanuslar küçük vadiler için neyse,
Yol da dünya için odur.
Ama uzun söylemek tüketir bizi, bir kararda durmak gerek.
Bazıları azalarak çoğalır,
Bazıları da çoğalarak azalır.
Yaşam ve ölüm birlikte meydana gelir; zor ve kolay, uzun ve kısa, yüksek ve alçak... bütün bunlar birlikte var olur. Ses ve sessizlik tek bir harmandır. Önce ve sonra aynı yere birlikte varır.
En bütünü noksan görünür, ama faydaları bitmez tükenmez.
En dolusu boş görünür, ama faydalarının sonu yoktur.

Saturday, April 20, 2024

Charles Bukowski

 

En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.
Charles Bukowski

Cool Anılar // Jean Baudrillard

Zeka, şeyleri oldukları gibi çözümlemektir. İmgelem, şeyleri olabilecekleri gibi tasarlamaktır. Ahlak, şeyleri olmaları gerektiği gibi düşünmektir. Büyü, şeyleri düşündüğün hale sokmaktır.

Jean Baudrillard, Cool Anılar

Hayat öylesine aldatıcı hale gel­miş olabilir ki bunun aksinden hiçbir zaman emin olamayabilirsiniz.
Zamanın elektrikli sandalyede öldürülmesinde bunu tadıyoruz aslında; ona kader deniyor.
Simülakra: Herhangi bir modele, nesneye karşılık gelmeyen nesnesiz görüntü ya da başka bir deyişle nesneliğini ve gerçekliğini yalnızca kendi hayaletimsi yapısında ya da sanallığında bulan görüntü-nesne.
Gündelik hayatın tecrübeleri kar gibi yağıyor. Maddesiz, kristalize ve mikroskopik; bütün girinti çıkıntıları örtüyor.
İçimizde uyuyan çocuk, ilelebet uykusuzluk hastalığına yakalandı. Onu büyütmek ne işe yarar artık?
Kendimizi temsil ettiğini düşündüğümüz bir hayaleti yaşatmaya çalışır gibiyiz.
Derinlik, o eski derinlik değil artık. Çünkü 19. yüzyılda, gö­rünümleri yok eden zorlu bir çalışma yapıldı ve anlam yücel­tildi; buna karşılık 20. yüzyılda da bunun kadar müthiş bir çalışmayla anlam yok edildi...
Ne için? Bugün artık, ne görü­nümlerin ne de anlamların tadını çıkarabiliyoruz.
Geçtiğimiz binyılın sonunda türün mükemmel bir örneği imal edildi: Cep telefonlu insan.

128 Dikişli Şiir // Didem Madak

...

Hey ahbap ben arada bir fikir buluyorum.
Kuşlar için küçük şemsiyeler yapabiliriz
Böylece yağmurda ıslanmazlar
Ve içimdeki ağır sözler için de şemsiyeler
Böylece paraşütle iner gibi hafiflerler
Şiirin içine girerken
...
128 Dikişli Şiir / Didem Madak

Hani // Oruç Aruoba

Felsefe, kişinin başedemediği ile boğuşmasıdır.

Hani
Oruç Aruoba

Yürüme // Oruç Aruoba

Yazan kişi, bütün dünyayı karşısına -ama, aynı zamanda, önüne alır: Yazmak, o zaman, dünyanın içinde olmaktır. Yani yazmak yaşamaktır.

Yürüme
Oruç Aruoba

Mavi Sürgün // Halikarnas Balıkçısı

Afrika'da kara Afrikalılar bir yabancıya rasgelince, onun ne olduğunu, kim ve nereli olduğunu sormazlar, sadece, 'Siz nasıl dans eder ve türkü söylersiniz?' diye sorarlarmış. Onlarca bu sorunun cevabı, yabancı hakkında bilinmesi önemli olan her şeyi açıklarmış.

Mavi Sürgün, Halikarnas Balıkçısı

Çalışma Kültü // D. JoAnne Swanson

İşim yok. Güç mücadelesinin dışındayım. İnsanların söylediği gibi, işsizim, fakat kesinlikle bu durum kendi tercihim. Kendime duyduğum saygı tam, teşekkür ederim, “geçiş döneminde” de değilim ve tekrar işe girme gibi bir niyetim de yok.

...
“İş” ve “çalışmak” arasında kesin bir ayrım yapmak gerekir. Çalışmak – özellikle ilgi alanıyla, sosyal refahla, bağlantılarla, merakla, öğrenmeyle, güzellikle bağlantılı olarak motive edilmiş ise tatmin edici, mutluluk verici, eğlenceli ve saygın (muteber) türden olabilir. Fakat bu durumun farkına varmamız, “mesleğimizin” olması aksi takdirde sefil bir yaşam sürme olasılığı düşüncesiyle kör edildiğimiz için ya da işsizliğin doğuracağı sosyal ve finansal sonuçlardan korktuğumuz için inanılmaz zordur.
...
Çalışma Kültü
D. JoAnne Swanson

Thursday, April 18, 2024

Ya / Ya Da // Soren Kierkegaard

Varoluşun perişanlığına dair en iyi kanıt ancak onun görkemi üzerinde düşünülerek elde edilir.

Ya / Ya Da
Soren Kierkegaard
Tüm ifadele

Alya İçin Tarih i Kadim // Hasan Ildız

ALYA İÇİN TARİH İ KADİM

4/19 Şevval 1444
İçimi kimselere açamıyorum
Vakit geldi biliyorum
Akledebiliyorum zamanın üstündeki zamanı
Mezarlığı soruyorum gittiğim her şehirde
Ne mezar ne mezarcı bulamıyorum
Yine bir leylak mevsiminde
Senin hoşlanmadığını bile bile
Leylak sürüyorum yüzüme ve göğüslerime
Bu ceylan ölülerine
Bu kanadı kırık kuşlarına umudun
Başka da bir mana veremiyorum.
Kalkıp kıyısına kadar gidiyorum
Ormanın ve uçurumun,
Sor hesabını diyorum dağa
Birazcık kusurum varsa
Benim bu yangında bir ihmalim
Bilip de bilmezden gelme halim varsa
Irmak selini benim üstüme sürsün.
Bazen hınçla doluyorum
İçimin tatlı suyu varmamış oluyor sana
Henüz bir hayvana dönüşmemiş oluyor kalbim
Ceylanın intikamı alınmamış oluyor
Oysa ne çok istiyorum bunu
Benim de bir silahım olsun
Ben de bir avcı vurayım
Durup kenarına suyun
Artık yoruldum iyi biri olmaktan
İlk vurduğum avcının
Açmak istiyorum göğüs kafesini
Yüreğini gerçekten anlamak istiyorum
Vakit geldi biliyorum.
Hasan Ildız

Acı Çekmek // ke

1.

"Onların yaraları yeni acılarla tekrar açılır." Soren Kierkegaard

Bence acı çeken bir bilinç olan şeylere, gerçekliğin bir vechesine, içinde bulunduğu durumun, toplumun, dünyanın, insanlığın gerçekliğine direniyordur.
Olan şeylerin içinde olamıyordur, kendisi olamıyordur, kendisini nerede bulacağını da bilmiyordur, aşırı gerçek üretimi içinde kaybolduğu için acı çekiyor olabilir.
Acı insanı mücadeleye davet eden bir çığlık da olabilir. Kayıplar ve derin hoşnutsuzluk yüzünden çekilen acılar da var.
Gereksiz acılar da yok değil, bunları da sistem imal eder, hemen hemen kimse fit değildir, kusursuz değildir, ister bilinç için ister kişilik için ele alalım eksiklik istisna değildir, türümüz için kuraldır, insan her zaman eksik kalmaya mahkumdur, buna rağmen olgunlaşabilir ancak günümüzde bu süreç zorlaşıyor, nedir olgunluk, şeyleri yetkin olarak yorumlama ve bu yorumlara uygun yaşama becerisi midir? Peki bu mümkün müdür, en zekilerimiz ya da en donanımlılarımız gelişmeleri kavrayabilir mi ya da gezegende kaçabileceğimiz bir delik kaldı mı?
Baudelaire'ın da bir şiirinde bahsettiği gibi özellikle bir megapolde vakur bir edayla sırtlarındaki yükle beraber kendilerini hızlı bir akışa kaptıran insanları seyretmek beni onlardan daha bitkin duruma düşürüyor.
Koloni duyarsızdır, bilinç çemberi sınırlıdır, piyasa ya da siyaset tarafından kolay güdümlenir, sense duyarlısın, bunun için acı çekiyor olabilirsin. Duyarlılığı artırmamız gerek, içinde bulunduğumuz durum ekosite girişmiş insanlık ve uygarlık denilen bir felaket.
Onca öneri arasında bana en makul geleni büyüme denilen oyuna katılmamak ve sözün sınırında bir altınvuruş! Yanılmıyorsam kahkaha da bizden yana...

2.

Zayıf olduğum için acı çekmiyorum, zayıf da olabilirdim, güçlü olmak zorunda değilim, (güçten bahsedeyim kısaca, kudret olarak, -ebilme kabiliyeti olarak olumlu, iktidar olarak, başkasına yönelen güç olarak olumsuzdur, yani gücü istemek kendine yöneliktir, başkalarına yönelik değildir.) daha çok etkin bir zihne (şeyler arasında bağıntı kurabilen bir zihne) sahip olduğum için acı çekiyorum. Özetle uygarlıkla yarattığımız yıkımı yıkmak isteyen bir önsezi acım. Anlayışlı olmayı, makul olmayı, içten olmayı, nazik olmayı öğrendim acımla. Beri yandan direnmeyi, yeni üzerine düşünmeyi, onaylamamayı, güçlü eleştiriyi, çaresizliği, umutsuzluğu, Tanrıyla birleşmeyi bile barındırıyor olabilir acım. Doğru düşününce geçiyor ama yamuk bir şey ne kadar doğru düşünülebilir ki?
Umut verici olan şey, rahatsızlıkların, sıkıntıların, hoşnutsuzlukların, acının ortaya çıkışıdır. Bir zamanlar 7-65'i kafaya dayamanın güçlü motivasyonları vardı: refah ve ilerleme! İdeolojiler bunu iyi-kötü kıvırıyordu, Şimdi kimi motive edebilir 7-65'i kafaya dayamak? Hele ilerisi uçurumsa!
Düşünerek öğrenenlerin sayısı kopyalayarak öğrenenlerin sayısından düşüktür genelde. Bu kopyalama mekanizmasına mı yoğunlaşmak gerekiyor acaba. John Berger de öyle derdi, öncü değil, örnek olun.
Neler önerilebilir; sahip olmak yerine sahip çıkmak önerilebilir mesela, tüketim ideolojisinin benimsetmek istediği gibi kendinle değil, eğer bir erişkinsen dünyayla ve yaşamla ilgilenmek zorundasın.

Porno // I. Welsh


 


-zulüm olmadan şenlik olmaz.-

'Nietzsche'
'karanlık odalarda oturan ve ne kötü bir hayatları olduğunu düşünüp ağlaşarak işleri yoluna koyacak hiçbir şey yapmayan çok sayıda insan var.
eroini bırakmak sigarayı bırakmaktan daha kolay. kokain erkekleri kendi on sekiz yaşlarının en kötü reenkarnasyonuna dönüştürüyor.
sigara, alkol, eroin, kokain, speed, yoksulluk ve medyanın beyin sikiciliği: kapitalizmin yıkım araçları nazizminkilerden daha incelikli ve daha etkili. ve insan bunlar karşısında savunmasız.
uyuşturucu yapmış olanlar, ne kadar normal yaşarlarsa yaşasınlar bazı haftalar kendilerini gene de sıçmış durumda ve paranoyak hissedecekleri gerçeğiyle birlikte yaşamak zorundadırlar.
nefret ettiğimiz bir piyasada, nefret ettiğimiz bir şehirde, sanki evrenin merkezindeymişiz gibi davranan, gerçek hayatın başka bir yerde yaşandığı düşüncesini kafamızdan atabilmek için içimizi pis uyuşturucularla dolduran, yaptığımız her şeyin bu paranoyayı ve gerçeği beslediğinin farkında olsak bile buna bir şekilde dur diyebilmek için yeterince duyarlı olamayan, bıkkın ve de bitkin götleriz biz. çünkü, ne yazık ki, durmaya değebilecek kadar iyi ve ilginç hiçbir şey yok.
bizim trajedimiz de bu işte: yıkıcı sömürgenler ya da ruhsuz fırsatçılar dışında kimsenin içinde gerçek tutku yok. geriye kalanlar onları çevreleyen pislik ve vasatlık tarafından mağlup edilmiş. seksenlerin kelimesi "ben", doksanlarınki "şey" ise, milenyumun kelimesi de "imsi". herkesin muğlak ve sınırlı olması gerekiyor. eskiden madde önemliydi, sonra tarz her şey oldu. şimdiyse "miş gibi" yapılıyor.'
'I. Welsh - Porno'

Tuesday, April 16, 2024

Kötülüğün Şeffaflığı // Jean Baudrillard

Jean Baudrillard, Kötülüğün Şeffaflığı

Gerçekte, insan bedeninin tüm işlevleri insanın etrafında eş merkezli bir düzenle dönmek yerine, dışmerkezli bir düzenle uydulaştılar; kendi hesaplarına yörüngeye yerleştiler. O anda, insan kendi işlevlerinin, kendi teknolojilerinin bu yörüngesel dışadönüklüğü karşısında kendini yörüngesinden çıkmış ve merkezinden uzaklaşmış buldu. İnsan, Dünya gezegeniyle, toprağıyla ve bedeniyle, günümüzde, kendi yarattığı ve yörüngeye yerleştirdiği uyduları karşısında uydulaşmış durumdadır. İnsan, bir zamanlar aşkındı, şimdi yörüngesinden çıktı.
Artık değerler alanında devrim yok; değerler birbirine dolanıp kendi üzerlerine katlanıyor.
Çağdaş devrim, belirsizliğin devrimidir.
Hızla çoğalan, aşırı şişen; ama doğuramayan bir dünyanın bulantısı.
Oysa gerçekte boşlukta hızlanıyoruz, çünkü özgürleşmenin tüm hedeflerini çoktan ardımızda bıraktık.
Dünya çılgın bir seyir aldığına göre biz de dünyaya ilişkin çılgın bir bakış açısı edinmeliyiz. Uçlardansa aşırılıklarda telef olmak yeğdir.
Estetik zevk ve yargıya ilişkin hassas terazi yok artık.
Artık büyümüyor, ur halini alıyoruz. Hızlı çoğalma toplumundayız; hiçbir belirgin hedefe göre kendini düzenlemeden büyümeyi sürdüren bir toplumdayız.
Toplumlarımızı bir tür lösemi zapt etti, serumla verilen keyifli olumsuzluğun bir tür çözülmesi zapt etti.
Sanatın her yerde çoğaldığını görüyoruz. Sanat üzerine söylem ise daha da hızlı çoğalmaktadır. Ama sanatın ruhu yok artık.
Belki bir gün beyazların kendileri de, beyazlıklarının, tıpkı beyaz ışığın tüm renklerin karışımı olması gibi tüm ırkların ve tüm kültürlerin bir aradalığı ve karışımı olduğunu anlayamadan yok olacaklardır.
Ne temel kural ne yargı ne de zevk ölçütü var artık. Günümüzün estetik alanında kendi kullarını tanıyacak Tanrı kalmadı.
Özgürlük sorunu sanal olarak çözümlenmiştir.
Türlerin karışımı yasası dayatılıyor bize. Her şey cinseldir; her şey politiktir; her şey estetiktir; hem de aynı zamanda.
Dünya kusursuz biçimde işleyen bir tuzaktır.

Cool Anılar // Jean Baudrillard

Geleneksel bakımdan insanın duyduğu acıyı ve insanın ölümünü diğer canlılarınkinden daha dokunaklı hale getiren şey bilinçtir. Ancak, aynı bilinç bir ayrıcalıktır ve ıstırap da onun aynasıdır.

Hayat öylesine aldatıcı hale gel­miş olabilir ki bunun aksinden hiçbir zaman emin olamayabilirsiniz.
Zamanın elektrikli sandalyede öldürülmesinde bunu tadıyoruz aslında; ona kader deniyor.
Simülakra: Herhangi bir modele, nesneye karşılık gelmeyen nesnesiz görüntü ya da başka bir deyişle nesneliğini ve gerçekliğini yalnızca kendi hayaletimsi yapısında ya da sanallığında bulan görüntü-nesne.
"Köleliğin sessizliği yerine özgürlüğün fırtınalarını tercih ederiz".
İyi de, günümüzde özgürlük hiç de fırtınalı değil, kölelik de sessiz kalmıyor.
Günümüze egemen olan özgürlüğün sessizliği.
Aslında ne özgürlüğün önemi kaldı ne de köleliğin; değer­lerin belagati öldü. Geriye bir tek fırtına kaldı, gerçek bulutları sıcak yıldırımlarla aydınlatan; bir de sessizlik, gerçek sessizlik, fırtına öncesinde göklerdeki sessizlik.
Gündelik hayatın tecrübeleri kar gibi yağıyor. Maddesiz, kristalize ve mikroskopik; bütün girinti çıkıntıları örtüyor.
İçimizde uyuyan çocuk, ilelebet uykusuzluk hastalığına yakalandı. Onu büyütmek ne işe yarar artık?
Kendimizi temsil ettiğini düşündüğümüz bir hayaleti yaşatmaya çalışır gibiyiz.
Derinlik, o eski derinlik değil artık. Çünkü 19. yüzyılda, gö­rünümleri yok eden zorlu bir çalışma yapıldı ve anlam yücel­tildi; buna karşılık 20. yüzyılda da bunun kadar müthiş bir çalışmayla anlam yok edildi...
Ne için? Bugün artık, ne görü­nümlerin ne de anlamların tadını çıkarabiliyoruz.
Geçtiğimiz binyılın sonunda türün mükemmel bir örneği imal edildi: Cep telefonlu insan.
Jean Baudrillard, Cool Anılar

Yurttaş Kane // Orson Welles

Dünya onu hayâl kırıklığına uğratmıştı. O da kendine bir dünya yaptı. Şöyle mutlak hükümdarlık biçiminden.

Yurttaş Kane
Orson Welles

Psikopolitika // Byung-Chul Han

Bugün tabi durumda bir özne (Subjekt) değil, özgür, kendini sü­rekli yeniden tasarlayan, yeniden icat eden bir proje (Projekt) olduğumuza inanıyoruz.

Dışsal baskılardan ve kendine yabancı zorlamalardan kurtulmuş olduğunu sanan bir proje olarak ben, daha iyi bir performans sergileme ve mükemmelleşme şeklindeki içsel baskılara ve zorlamalara tabi kılıyorum kendimi.
Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efendisi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak köledir.
Günümüz öznesi kendini sömüren bir kendilik girişimcisidir. Aynı zamanda kendinin gözetleyicisidir de. Kendini sömüren özne, içinde hem fail hem kurban durumunda olduğu bir çalışma kampı taşır yanında.
İnsan hafızası zorunlu olarak unutmayı içeren bir anlatı, bir öyküdür.
Byung-Chul Han, Psikopolitika

Zamanın Kokusu // Byung-Chul Han

Zaman, sürem kazandığında, bir anlatı gerilimi veya bir derinlik gerilimi elde ettiğinde, derinlik ve enginlik, yani bir uzam kazandığında bir koku yaymaya başlar. Zaman bütün derin yapısından veya anlamından koparıldığında, atomlaştığında, düzleştiğinde, cılızlaştığında veya kısaldığında kokusunu kaybeder.

Gökyüzü "güneşin patikası, ayın yoludur, yıldızların parlaklığı, yılın mevsimleri, günün aydınlığı ve kararması, gecenin karanlığı ve aydınlanması, havanın yumuşaklığı ve sertliği, bulutların sürüklenmesi ve göğün derin mavisidir".
Zaman geri götürmez, ileri götürür; tekrarlamaz, telafi eder. Bir değişim, süreç, gelişme olan zamanı anlamlı kılan şey aynılığı değil, farklılığıdır.
Byung-Chul Han, Zamanın Kokusu

Sokak ve Sanat // ke

sokak ve sanat

sokak bulunmaktır
bulunmak ve bulunmak
ke

Tezer Özlü

Dünyanın acısı olmasaydı, taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.

İnsanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman çöküştür.
Tezer Özlü

Kaos Bir Merdivendir // ke

"kaos bir merdivendir."

kaosu uzakta aramaya gerek yok, biz zaten kaosun içindeyiz, kaos bizim içimizde, doğurgan olabilen kaos, sonu belli olmayan kaos, yapıcı kaos.. yaşama saldıran unsurları odağa alan bir yıkıcı kaos neden olmasın, eğer yaşam tehdit altındaysa.. insan yaşamı da, dünya yaşamı da tehdit altında değil mi.. (arkadaş 37 tane jeep havaya uçurmuş, tüketim toplumu sabote edilmelidir diyor, bana söylediği oldukça makul geliyor, tüketim trendleriyle andavallaşmış insanlar yanan bir jeep gördüklerinde belki bir şeyler düşünürler..
kim yaktı? joker! joker kim, peki jeep ne?))
pek çok kez isabetli kararlar almamışız, isabetli davranmamışız, davranmıyoruz, acı tecrübe tarihimiz ve fiiliyat budur, bazen onikiden bile vurmuşuz ama baksana, geçmodern uygarlık tahtayı bile tutturamıyor, karavana.. yakın gelecekte isabetli kararlar verebileceğimizi zannetmiyorum.. yoğun bilgi bombardımanı, yani bilginin nicelik olarak birikmesi isabet oranını artırmaz, azaltır gibi görünüyor.. etik kararlar bizi bekliyor, ne yapacağız, nitelik mi diyeceğiz, acaba nitelik (Qualite), Kant'ın dediği gibi (varlığın temel unsurlarından biri olarak) var bir kavram mı, yok bir kavram mı.. uyduruk mu, bir gizeme uymaktan uydurulmuş gibi görünüyor.. yeni olanaklar yaratmak için tarihsel olarak nitelik kazanmış şeyleri insana uyan bir biçimde anlatısal olarak ifade etmek bir işe yarar mı.. şimdilik sağa sola sıkıyoruz, bakalım bir şeylere isabet edecek mi, muamma, isabet etmese bile acaba bir şeylere işaret eder mi?

ke

Thursday, April 4, 2024

İlkeller ve Uygarlar // ke

evet, ilkeller çıplak gözle Jüpiterin altı uydusunu bile görebiliyorlarmış ama uygarlık da Kozmosu ve mikrokozmosu gözler önüne serdi. Ve lütuf mudur, lanet midir bilinmez insan gözlerini ve kulaklarını çok ötelere dikebildi..
Zerzanın eleştirisinin mihenk taşı ise yabancılaşma, dil ve zaman kullanımı yabancılaşmayı belirleyen en önemli iki etmen. Bunu emeğe yabancılaşma izledi. Bununla beraber yani ilkel insanın zihinsel süreçlerinin dil öncesinde, doğrudan oluşmasına karşı uygar insan da "biz" soyutlaması yapabilen insan. Wittgenstein, dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır, der, beri yandan sessizliğin uzamı da sınırsızdır..
Bulutsuzluk Özlemi diyor ya, yok teksesli, yok çoksesli.. yani, yok ilkellik, yok uygarlık.. sarılabilirse iki dost sevgiye, iki sevişen insan sevgiye, sen iki milyar yıldır canlı olan onbeş milyar yaşında yıldız tozu, ben iki milyar yıldır canlı olan onbeş milyar yıl yaşındaki yıldız tozu.. üfle deriz Ona, bir bakıma hoş, bir bakıma felaket, artık matris içinde nereye eserse..

ke 

Biraz Özeleştiri // ke

Biraz özeleştiri yapayım, on yıldır uygarlık sorununa kitlendiğim için insan ilişkilerini, insan psikolojisini küçümsüyordum oysa o kadar olumsuzluk ekip o kadar olumsuzluk biçtiğim için yıllardır psikolojik düzeneğim altüst olmuş durumda.. evet, yaşadığımız dünyada, bir açıdan her şey insanı yaralayabilir.. kör girdaplarını ve çıkmaz sokaklarını yadsıyacak da değilim hayatın.. ama hiç mi yaşam adına söylenecek yeni şeyler yok, bir sürü var, hiç mi kadim şeyler yok, bir sürü var..

lütfen kendinizin, yaşamınızın, duyarlılıklarınızın, yeryüzünün iyi yönlerini de görün, lütfen kendinize zulmetmeyin..
geleneğin insanının yüzüne nur inerdi, modern insanın yüzü aydınlık olabiliyordu, postmodern durumda da yüzleri ışıklı insanlara ihtiyacımız var, buna gerçekten ihtiyacımız var bence.. gerçek orada bir yerde hazır değil, ona yönelerek onu biz yaratıyoruz ve o da bizi, bilincimizi.. interneti sınırlandırarak kullanıyorum, kotamı aşınca rahatsızlığım artıyor.. schopenhauer'in ruh yetingendir ve robert mussilin ruhun ihtiyaçları cüzidir sözünü severim.. bugün bir sürü yorum yazdım, bir sürü ileti okudum, bir sürü ileti paylaştım, yetemedim kendime, fazla geldim kendime..

ke

Gölgem Kendim ve Öteki // Abdurrahim Görgüç

 


Diyorsun ki!

Ben bir başkasıyım.
Ama başkası kim?
Ve de ekliyorsun: Acının, sevginin, deliliğin bütün biçimlerinde kendimi arıyorum.
Gölgem Kendim ve Öteki // Abdurrahim Görgüç

İmansızların İmanı // Simon Critchley

Başkalarının hayatlarına burunlarını sokmadan yeni dünyayı yaratabilecek olanlar, kendi benliklerinin bir ucundan diğer ucuna seyahat etmiş ve kendi kanlarının ta dibine kadar dalmış olanlardır ancak.
İmansızların imanı kolektif bir öz-ya­ratım çalışması olmalıdır: Böyle bir çalışma içinde kendi ruhumun çilingiri olurum ve burada hepimiz, tabiri caizse, ruh çilingirleri ol­mak durumundayızdır.
İmansızların İmanı, Simon Critchley


Yeryüzüne Övgü // Byung-Chul Han

Dünyanın dijitalleştirilmesi karşısında, yeryüzünü yeniden romantikleştirmek, şiiri yeniden keşfetmek; ona gizemli olanın, güzel olanın, yüce olanın onurunu geri vermek acil bir gerekliliktir.

Toprak bir sanatçıdır, bir oyuncudur ve baştan çıkarıcıdır.
Romantiktir. İçimde bir şükran duygusu doğuruyor. Ve bana düşünecek çok şey veriyor. Düşünmek şükran duymaktır.
Düşünmek teşekkür etmektir.
Çiçek açmak kendinden geçmektir.
Seven bakış, sevgi ile iletilen bilgi, çiçeği varoluş noksanlığından kurtarır. O hâlde bahçe bir kurtuluş yeridir.

Sırlarla dolu bir kase olarak yeryüzü kırılgandır. Bugün onu vahşice sömürmekle meşgulüz; her şeyi sonuna kadar kullanıyoruz ve böylece tamamen tahrip ediyoruz.
Toprak bizi mutlu eden rezonans alanımızdır. Eğer toprağı terk edersek mutluluk da bizi terk eder.
Doğaya dâir düşünmek öznenin kendisini konumlandırma inadını yener. ‘’Gözyaşları süzülüyor, işte yeniden yeryüzüne âidim!’’ Ben, tinsel olarak kendi kendisine tutsaklığından kurtulup çıkar. Yeryüzü, Adorno'ya göre kendini mutlak kabul eden öznenin karşı kutbudur. Özneyi kendi tutsaklığından kurtarır.
Ne zaman gelecek sabah, ne zaman. Hayatımı bu iplerden kurtaran zaman.
Çiçek sulamak ve bu esnada onları izlemek hem sakinleştirici hem de mutluluk verici. Çiçek sulamak çiçeklerle eğleşmektir.
Samimiyet karşılıklılığın en üstün derecesidir.
Eğer bir çiçek olsaydım kuşkusuz kışın ortasında açmak isterdim.
Byung-Chul Han, Yeryüzüne Övgü

Zamanın Kokusu // Byung-Chul Han

"İyi zamana, 'faydasız' şeylerden kurtulmuş bir ruh erişebilir ancak. Ruhu arzulamaktan kurtaran boşluk zamanı derinleştirir. B...