Geleneksel bakımdan insanın duyduğu acıyı ve insanın ölümünü diğer canlılarınkinden daha dokunaklı hale getiren şey bilinçtir. Ancak, aynı bilinç bir ayrıcalıktır ve ıstırap da onun aynasıdır.
Hayat öylesine aldatıcı hale gelmiş olabilir ki bunun aksinden hiçbir zaman emin olamayabilirsiniz.
Zamanın elektrikli sandalyede öldürülmesinde bunu tadıyoruz aslında; ona kader deniyor.
"Köleliğin sessizliği yerine özgürlüğün fırtınalarını tercih ederiz".
İyi de, günümüzde özgürlük hiç de fırtınalı değil, kölelik de sessiz kalmıyor.
Günümüze egemen olan özgürlüğün sessizliği.
Aslında ne özgürlüğün önemi kaldı ne de köleliğin; değerlerin belagati öldü. Geriye bir tek fırtına kaldı, gerçek bulutları sıcak yıldırımlarla aydınlatan; bir de sessizlik, gerçek sessizlik, fırtına öncesinde göklerdeki sessizlik.
Gündelik hayatın tecrübeleri kar gibi yağıyor. Maddesiz, kristalize ve mikroskopik; bütün girinti çıkıntıları örtüyor.
İçimizde uyuyan çocuk, ilelebet uykusuzluk hastalığına yakalandı. Onu büyütmek ne işe yarar artık?
Kendimizi temsil ettiğini düşündüğümüz bir hayaleti yaşatmaya çalışır gibiyiz.
Derinlik, o eski derinlik değil artık. Çünkü 19. yüzyılda, görünümleri yok eden zorlu bir çalışma yapıldı ve anlam yüceltildi; buna karşılık 20. yüzyılda da bunun kadar müthiş bir çalışmayla anlam yok edildi...
Ne için? Bugün artık, ne görünümlerin ne de anlamların tadını çıkarabiliyoruz.
Geçtiğimiz binyılın sonunda türün mükemmel bir örneği imal edildi: Cep telefonlu insan.
Jean Baudrillard, Cool Anılar
No comments:
Post a Comment