Sunday, December 31, 2023

Niteliksiz Adam // Robert Musil

Bilmek bir tutumdur, bir tutkudur.

Bazen kimi hatıralar, şayet çok kuvvetli duygularla bağlıysalar asla yaşlanmaz ve varlıklarının koca koca tabakalarını yanlarında sıkı sıkıya tutarlar.

Ruhun ne kadar cüzi bir düzeni olduğunu bilmeyen niceleri var!

Bir şeyi güzel bulmak herhalde her şeyden önce onu bulmak demektir, bu ister bir manzara, ister sevgili olsun, fark etmez.

İnsan sadece ekmekle değil ruhla da yaşar: deyim yerindeyse ruh, insanın ekmeği tam hazmedebilmesi için lazımdır.

Duygular daimi bir akıntı olduklarından, durdurulamazlar; yani onları mercek altına alma imkanı yoktur; şöyle ki onları ne kadar titizlikle gözlemlersek, hissettiğimizin ne olduğunu o kadar az biliriz.

Kısaca söylemek gerekirse, düşünen bilincin dünyayı gözlemlediğinde duyduğu iyimserlik, yaklaşık şu sözcüklerle dile getirilebilir: Bizler, ileriye doğru yanılmaktayız!
Niteliksiz Adam
Robert Musil

9999 // ke


9999, neden bu kadar
yükleniyorsun bana
neden 10000 değilsin

ke

Sevme Sanatı // Erich Fromm


Birisini sevmek yalnız güçlü bir duyguya kapılmak değildir; bir karardır, bir yargıdır, bir söz vermedir.

Sevgi yalnızca duygudan oluşsaydı birbirine ölünceye dek sevmek için söz vermek gerekmezdi.
Duygular gelip geçicidir.

Eyleme yargı ve karar karışmamışsa o duygunun ölünceye dek süreceğini nasıl bilebiliriz?
Erich Fromm

Yürümek // Henry David Thoreau

Doğru bir yol illa ki var ama özensizliğimiz ve ahmaklığımızdan dolayı yanlış yolu tercih etmeye pek yatkın oluyoruz.

Boyuna boyun eğeceğimiz yasalar peşinde koşma alışkanlığımızda köleliği çağrıştıran bir şeyler vardır.

Hayatım boyunca Yürüme sanatını, yani yürüyüşe çıkmasını bilen ve deyim yerindeyse amaçsızca gezinmeye dair bir dehası olan topu topu bir iki kişiyle karşılaştım.

Günümüzde evler inşa eden, ormanları ve koca ağaçları kesip biçen insanların ilerleme adını verdikleri bu şeyler manzarayı düpedüz çirkinleştiriyor ve onu günden güne daha yavan ve değersiz hale getiriyor.

Neredeyse tüm insanlar toplumun cazibesine kapılır,
doğa pek azının ilgisini ölesiye çeker. Tabiatın güzelliğine şükran duyan ne kadar da az kişi var aramızda!
Yürümek
Henry David Thoreau

Platon'un Eczanesi // Jacques Derrida

Yazı, "pharmakon" doğru yoldan çıkmadır. Hem deva hem zehir olandır, eczadır.

Platon'un Eczanesi
Jacques Derrida

Ömür Hanımla Güz Konuşmaları // Şükrü Erbaş

En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak… Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde…

Şükrü Erbaş - Ömür Hanımla Güz Konuşmaları

Kaos // ke

Üretim toplumundan tüketim toplumuna geçildiğinde, insanmerkezcilikten dünya ve yaşam odaklı bir doğa kültürü üzerine düşünmeye geçildiğinde bilinç bir otorite bunalımı yaşar, artık gerçekliği üretim toplumunun ya da insanmerkezci modernliğin terimleriyle açıklayamaz hale gelir, bu geçiş döneminde istikrarsızlık, flu olmak, kaos ve süreksizlik yeni arayışların mayasında vardır.

ke

Subcomandante Marcos

Sırf işgal ettiğiniz bu dünyaya empoze ettiğiniz bakış açısı ve davranış biçimine uymadığım için beni terörist ilan ettiniz.

Bende; sizi gereksiz ilan ediyorum…
Subcomandante Marcos



Düşüncenin Çıkmaz Sokakları // Barış Akalın

Düşüncenin Çıkmaz Sokakları

Bilme sanatı, neyi göz ardı edeceğini bilmektir – Mevlana Celaleddin Rumi
Zamanın anlamının yittiği bir çağdayız. Artık Stonehenge’in karşısına geçip Güneş’i taş levhaların arasına alan ve aynı zamanda “yağmuru da kontrol edebileceğini” iddia eden şamana kimse inanmıyor…
Sovyetler “içe göç”tükten sonra devrimler pek bir görünmez oldu. Her türlü abukluğun kitabı yazılırken ve her biçim abukluk hipergerçek sayesinde bir şahsiyet, bir geçerlilik kazanırken, ipod kulaklıklarının arkasında artık gerçeğe kavuşması pek mümkün olmayacak hülyalarıyla içe göçüşü yaşayan birey sürpriz değil…
İçimizden birkaç akıllı, kulaklıklarında anne rahmindeki kalp atışı yankılarını taklit eden müziklerle, en yüksek teknoloji ürünü seyahat araçları içinde ne büyük bir “içe göçüş” yaşadığını Baudrillard’dan okuyup orgazm olurken, hayatın -artık- acı -görünen- bir gerçeği yoluna devam ediyor: Değişim…
Yalnız şunu da unutmayalım: Flusseryan bir değişmezlik algısı bu: Yani birey “artık yakalamayacağı bir hızda, fakat yüzeysel olan değişime alışkın ve doygun”… Artık bu, onun için değişmezlik; değişimin değişmezliği… Ama yine de hipnotize bir değişmezlik algısı…
Bu zamansızlık durumunda felç edilmiş düşünce, yani madde olmayan, fakat maddenin organizasyonundan başka bir şey de olmayan düşünce, nasıl sağlığına kavuşacak?…
Barış Akalın

Rehinelik Mesleği // Alain Bosquet

Bu gezegen beni unutarak çok iyi bir iş yapmış olacak; beni unutsa her şey daha kolay olurdu!

Bugün çok sakin bir şekilde düşündüğümde kendi uygarlığımdan başka bir uygarlığa ait olmayı istediğimi anlıyorum.
Rehinelik Mesleği
Alain Bosquet

Çünkü Ölüm // Mozart

Çünkü ölüm —tam olarak alındığında— yaşamımızın sahici ereği olduğundan, ben de birkaç yıldır insanın bu sahici, en iyi dostuyla öylesine tanış oldum ki, onu tasarlamak benim için yalnızca ürkütücü olmaktan çıkmakla kalmadı, tersine, çok huzur ve teselli verici oldu!

Mozart

Harry Guntrip

Sağlıklı kişiler iletişim kursalar ve iletişim kurmayı sevseler de her bireyin yalıtılmış, kalıcı olarak iletişimsiz, kalıcı olarak bilinemez, ve aslında bulunamaz olduğu gerçeği de eşit derecede doğrudur…

İnsanlar başkalarıyla ruhsal temasları belirli ve doyurucu olmadığında kendilerini yalnız hissederler ve birbirlerine tam olarak “ulaşamazlar”.

Son ana kadar harekete geçmeme sanatında ustayım.

Bireyin yalnız kalabilme yeteneği… coşkusal gelişimdeki en önemli olgunlaşma göstergelerinden biridir.
Hastalarımız bu yeteneğe sahip değildir.
Günümüzdeki psikiyatrik literatürün büyük bölümü, varlığını sözcük ve kavramlarla oynama olanağına borçludur; psikiyatride bilim adamı belirsizlik ve laf kalabalığı risklerini sürekli olarak gözününde tutmalıdır.
Freud ayrıca nefretin patolojik bir gelişim değil, dış dünyayla, sevgiden önce gerçekleşen, birincil ilişkimiz olduğunu ileri sürmüştür.

Mitik bir Yahudi deyişine göre, “ insan anne karnındayken evreni bilir, doğarken unutur.”… bu gerçekten de insanda gizil bir arzu imgesi olarak kalır… Kozmik bağlantıya özlem duyulur.
Harry Guntrip

Kozmos - Evrenin ve Yaşamın Sırları // Carl Sagan

Akıl yalnızca bilgi demek değildir, aynı zamanda yargıdır da. Başka bir deyişle, bilgiler arasında bağlantı kurup bunları kullanmaktır.

Düşünmek hem nimetimiz hem lanetimizdir ve bizi biz yapan da odur.

Hiçbir şeyin değişmediği bir gezegende yaşamış olsaydık, yapılacak pek az iş bulunurdu. Düşünüp bulacak bir şey kalmazdı. Bilimin haz kaynağı kaybolurdu.
Ve eğer her şeyin rastlantısal olarak ya da çok karmaşık biçimde değiştiği bir dünyada yaşasaydık, bu kez de bir şeyler düşünüp bulma olanağı kalmazdı. Bilim diye bir şey de olmazdı aynı nedenlerden ötürü. Ne var ki, bu iki durum arasında kalan bir evrende yaşıyoruz; her şeyin değiştiği, fakat yöntemlere, örüntülere ya da doğa yasaları dediğimiz kurallara göre değiştiği bir evrende.
Kozmos - Evrenin ve Yaşamın Sırları
Carl Sagan

Çengelköy Defteri // Oruç Aruoba

- İnsan yeryüzünü ne zaman tümüyle tüketecek, acaba...

İki çakmağım var : birisinin gazı bitmiş ama hala çakıyor; ötekinin taşı bitmiş ama hala gaz var : çakanıyla gazı olanı yakıyor; sigaramı öyle yakıyorum - hep bir ayarlama ve uyarlama değil mi ki zaten, yaşam?…

Kişinin nereye dek gidebildiği de kendisiyle ilgili bir şey gösterir.

Herhalde, kafam karışık! —
Karışık herhalde kafam —
Kafam karışık, herhalde...
—Düzeleceği de pek yok—

Hiçbirşey insanları durdurmuyor : bir yaşam biçimine girmişlerse bir kez, ne olursa olsun, yaşamlarındaki yerlerinin çok farklı olması; hatta, yaşamlarını toptan değiştirmesi gereken olayları bile, eski biçimin içine sokup, aynı 'minvâl üzre' sürdürüyorlar, yaşamlarını.
Biçimini hiç bulamamış biçimde yaşanan —yaşanabilecek- bir yaşamın da nasıl birşey olabileceğini hiç anlamıyorlar— çünkü çok tehlikeli birşey olurdu bu, alıştıkları yaşam biçimi için...

– Yaşam y e n i d e n yaşanamaz; ama
y e n i l e n e bilir...
Oruç Aruoba
Çengelköy Defteri

Şiire Çekiliyorum // ke

şiire çekiliyorum

şiir kurtar bizi yalnızlıktan
anlamsızlıktan
ölümden
kurtar bizi kendi vahşetimizden
erkek olmaktan, kadın olmaktan kurtar bizi
yaşlanmaktan, çocuk olmaktan, çocuk olamamaktan
unutkanlıktan, mevsimleri unutmaktan mesela
iyileşmeyi engelleyen
karabüyülerden, dipsiz kuyulardan
unutamamaktan
kurtar aşkı zorbalıktan
şimdiyi kederden
geleceği umutsuzluktan
boğulan birini kurtarır gibi
arkadan yanaşarak
kurtar dünyayı
kurtar insanı
insandan.
ke

Yüzeybilim Fragmanlar // Ulus Baker

Spinoza, Meyer'e yazdığı bir mektupta şunları diyordu: "Doğa uluslar, kavimler, milletler filan yaratmaz, yalnızca bireyler ya­ratır..." Bunu Tarde'ın ışığında yeniden okumak gerekir: birey­ler toplumlardan, uluslardan, devletlerden ve bu tür söylemsel varoluşlardan daha çok gerçeklik içerirler, daha karmaşık, da­ha yoğun ve daha kapsamlıdırlar. Böylece onları tek bir kimlik içinde ayırt etmek imkansız hale gelir. Bir Kürt, bugün yalnızca Kürt değildir, aile babasıdır, kadındır, yalnızdır ya da bir cema­ate bağlıdır, yoksul ya da zengindir, bir çeteye bağlıdır veya de­ğildir vesaire ... Kimliğin ya da özdeşliğin bir metodolojik kav­ram düzeyine yükseltilmesi mesela sosyal bilimler için son de­recede yıkıcı olmuştur bu yüzden.

Ulus Baker
Yüzeybilim Fragmanlar

Geziden Notlar

 geziden notlar,

"geziyle toplumsal olan siyasal olanın önüne geçmiştir"
öncelikle gezi sürecinin 1 hazirandan başlayıp, haziran seçimlerine kadar iki yıl süren bir süreç olduğunu ve bu süreci özgürlükçü bir edebiyat sanat kolektifinin kolektif sayfasından aktif olarak takip ettiğimizi belirteyim.
önce başlangıcını anımsatalım, istanbulda bir parkın avm yapılması için kesilmek istenen ağaçları bir grup sahiplenince polis şiddeti görmüş ve bu olay kıvılcım olmuştur, gece saat birde istanbulda bir arkadaşımı telefonla aradığımda, köksal şu anda yüzbinler taksime doğru akıyor demişti, bir başka arkadaşım kendi sayfasında normalde 12'de kapanan ankara sakaryadaki barlarda oturan insanların gece boyunca yerlerinde olduğunu yazmıştı, ben de benden biraz genç bir arkadaşımla katılmak için onun evine gitmeden önce kolektif sayfasına yarın herkes eyleme yazarak evden çıktım.
ertesi gün tüm alanlar doluydu ve yurt genelinde milyonlarca insan bu eylemlere katıldı, 21. yüzyıl tarzında kısa bir sürece değil daha uzun bir sürece yayılan bu eylem silsilesinde sendika. org 5500 eylemin haberini paylaştı bizimle..
alanı radikaller aldı ya da korumaya çalıştı, bariyerler kurdu ve ankara kızılaydaki bir trafik levhasının üstünde "her yer taksim" yazıyordu, ancak bu olaylar gezi diye anıldı ve devlet-toplum karşısında ortasınıf karakterli birey özgürlük hareketi olarak karakterize oldu..
değinilmesi gereken noktalardan biri milliyetçilerin de bu olaylara katılmasıdır, ankara keçiörende genç milliyetçi bir kortej kızlı-erkekli katılmıştı ve trabzonda türk bayraklarıyla alan doldurulmuştu..
bu arada ne yazık ki 7 alevi genci öldürüldü, onlarca gencin kasdi olarak gözü çıkarıldı ve tunalıdaydım, iki genç arkadaşa yunanistanda ayaklanma çıktığında öldürülen 16 yaşındaki bir genç için tüm kamu binalarının yakıldığından bahsettim, biri hiç duraksamadan biz de kamu binalarını yakmalıydık dedi, ne zaman ki bir insan yaşamı devlet erkinden önemli hale gelir ancak o zaman devlet yurttaşının hizmetindedir..
bir başka not, genç bir kadının elindeki pankartta yazılıydı: neden sustun yavşak medya!
tayyibe gelince, o zaman cumhurbaşkanımız, asrın lideri sayın recep tayyip erdoğan değil, tayyip deniyordu, hatta tayyip istifa deniyordu, tayyip gezi bahanesiyle yurtdışına kaçtı, gittiği ürdünde defol katil erdoğan diye arapça pankart açıldı..
hepimizin malumu üzere akp dönemi pek çok usulsüzlük ve hukuksuzluğun da yapıldığı bir dönemdir, bir dönem beraber iş yaptıkları fetöcüleri gözümüzün önünde yapılan usulsüzlük ve hukuksuzluklarla kendileri kadrolara yerleştirmişlerdir.. ardından darbe girişimi yapılınca siyasal sorumluluk almak yerine sanki apartman toplantısıymış gibi kandırıldık deyip işin içinden çıkmışlardır.. ve 15 temmuz gezi olaylarından çok daha kanlı bir hesdaplaşmaya sahne olmuştur..
bunun sebebi fetöcülerin bir liderlerinin olması, bir iktidar alternatifi olarak algılanmasıdır, geziye gelince, kadıköyde mevcut siyasi parti liderlerinin resimleri olan bir afişle "hiçbirinizi istemiyoruz" şeklinde bir eylem yapılmıştı.. gezide iktidarı alabilecek lider kadrolar ve bunların arkasında durabilecek bir halk yoktu.. gezi iktidarı istememiş, iktidarı deviremese de ciddi olarak uyarmıştır.. abdullah gül demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını anladık şeklinde açıklama yapmak durumunda kalmıştır..
şu anda bazı sembolik yargılamalar var, bunun sebebi mevcut iktidarın kendini ciddi sarsan ve tehdit eden bir reaksiyonu geçmiş korkularının itkisiyle terörize ederek, potansiyel bir reaksiyonun da önüne geçmek istemesidir herhalde..
geziden paylaşılması gereken bir diğer not, ortada sadece kızıl bir reaksiyonun olmadığı sahneye penguenlerin çıktığıdır, bunu artık duyarlılığı insanlararası ilişkilerden dünya-insanlık ilişkisine geçmiş insanlar olarak okumak mümkün..
berkin elvanın kilo kaybederek aylar içinde zayıflayarak yaşamını yitirmesi, hareketin de kaderini temsil ediyordu sanki.. hareketin radikal unsurları fraksiyonlar olarak bölünmüş, devlet tarafından ağır baskılar görmüş unsurlardı, üstelik sanırım üretim toplumlarını temsil ettikleri için ve üretim kapitalizmle coştuğu için yeteri kadar meşruiyete de sahip değillerdi.. birey ve özgürlük isteyen kitleler ise siyasal bir programdan yoksundu ve ne yazık ki ciddi bir alternatif önermek yerine zaman içinde tüketim toplumuna doğru savrulan bir toplum yapısının içinde eridiler..
bu hareketin birey ve özgürlük minvalinde yapılan bir hareket olduğunu imleyen eylemlerden biri ramazan ayında lbgtti bireylerinin yaptığı onur yürüyüşüdür (her ne kadar daha sonra istanbul sözleşmesinden çıkılsa da başta imzalanmıştır)
bir başka husus akp'nin eril , muhafazakar söylemine kadınların duyduğu reaksiyondur ve harekette etkili olmuştur.. akp'nin bu konuda ne densizlikler yaptığını anımsatmaya lüzum yok..
bu konuda da erdoğan geri adım atmak durumunda hissetmiştir, merhume münevverin başı kesildiğinde kızını dövmeyen dizini döver diyebilen bu zihniyet, merhume özgecan cinayetinden sonra erdoğanın yaptığı şu açıklamaya tanık olmuştur: ülkemizde yaşanan cinayetlerden biz siyasiler sorumluyuz.. elbette öylesiniz ve fetö dolayımıyla iktidarını perçinledikten sonra kadın cinayetlerindeki şiddet uygulayan lehine yürütülen yargı süreçlerine siyasal olarak arka çıktıklarını biliyoruz.. istanbul sözleşmesinden çıkılması da bir başka ciddi siyasal tavırdır.. bilindiği üzere bu sözleşme sadece bir hukuk metni değil, sosyal ve siyasal aktörlere, sosyal ve siyasal yükümlülükler yüklemektedir, konusu da insanların cinsiyetleri ya da cinsel tercihleri yüzünden hiçbir şekilde şiddete maruz kalmamalarıdır..
iki yıl geçtiğinde hesaplaşma hdp'nin seni başkan yaptırmayacağız sloganında cisimleşmişti ve o seçimin tek galibi hdp idi.. yani gezi aslında muvaffak olmuştu ve demirtaşın söylemi de gayet makuldu: türkiyelileşmek, bu söyleme sahip olmasına rağmen erdoğanı indirebilecek bir ittifak kurma çağrısını türk kibriyle chp ve mhp reddetti..
ardından rojavaya doğru yola çıkan dayanışmacı sosyalist gençler suruçta katledildiler.. ellerinde oyuncak olan bu gençlerin katli elbette karanlıktır.. normalde sol bir eylemde kuş uçurtmayan polis arama yapma gereği duymamıştır.. bombalı saldırı yapıldıktan sonra yarım saat içinde saldırganın kimliği ucu çakmakla yakılmış gibi pürüzsüz bulunmuştur, 37 kişiyi katleden böyle bir patlamadan öyle bir kimlik çıkar mı? bazı siyasi yorumlar bu katliam için sarayı ve miti göstermektedir, eğer durum buysa, bu durum bu ülke için büyük bir utançtır.. meclis araştırması teklif edilmiş ve mhp ve akp'nin oylarıyla reddedilmiştir..
ardından iki polis infaz edilmiş oldukça geç yapılmasına rağmen karayılan o iki polisi biz infaz etmedik demiş ancak çatışmasızlık devlet tarafından sona erdirilmiştir..
bu arada geziye kürdler gönülsüz katılmış ve iktidarla yürütülen açılım süreci pahasına muhalif bir tavır alınmıştır, ancak anımsanacak olursa açılım sürecinde yukarıdan aşağıya akil adamlar önerilmiş, oysa toplum bunu sıcak karşılamamıştır, kürdleri alanlarda gören daha geniş bir kesim olduğu için kürdleri inkar siyasetinin böylece toplum nezdinde son bulduğunu söyleyebiliriz..
suruç katliamından sonra radikal sol biraraya gelip bunun hesabını soramamış, gözlemlediğim kadarıyla dağılmıştır.. burada marxizme falan değinmek istemiyorum ancak marxizmin s.s.c.b.nin dağılmasından sonra ve batıda ve çevre ülkelerde üretim toplumları yerine tüketim toplumlarına geçilmesiyle, insanlığın yarattığı ekolojik yıkım için yeteri kadar donanımlı olmamasıyla güç ve meşruiyet kaybettiği söylenebilir..
gerçekten de bizler bu hareketin ufkuna baktığımızda, erken denebilecek bir dönemde devasa bir uygarlık kriziyle karşı karşıya olduğumuzu gördük.. bu durum artık kapitalistler tarafından bile dile getiriliyor.. elbette oldukça çelişik neoliberal uygulamaların iklim tehdidi ve dünyanın yıkımında başrolü oynadığını teslim etmek gerekir..
elbette çok daha kapsamlı bir konudur ve haziran seçimlerinden sonra gelen kasım seçimlerinde çok yüksek ihtimalle oylarla oynanmıştır, çünkü suruç katliamından sonra söz tükendiği için bizler sustuk, ve bu utanç dolu susuşa ülkeden küçük de olsa bir yanıt geldi ve hdp'nin oyları anketlerde yükselmişti, oysa kasım seçim sonuçlarında hdp'yi meclis dışında bırakmayı da göze alamadıkları için tam yüzde 10.02'ye ayarlamışlardı..
atı alanın üsküdarı geçtiği bir ülkede yaşıyormuşuz, kalkınma ve adalet partisi deniyor, siyasi davaların hemen hepsinde usulsuzluk yapan, yani böyle bir adalet ve kalkınma hamlesinin bedeli olarak ülkenin göllerinin üçtebirinin (vangölü kadar bir alan) kuruması..
yola devam diyor erdoğan, istanbulda bir direğe yapıştırdıkları sticker dikkatimi çekmişti: katil uzun!

Franz Kafka // Ernst Fischer

Ama bana gelince, özgürlüğü ne eskiden istedim, ne de şimdi istiyorum. Hem şunu da söyleyeyim ki insan başka insanların arasında özgürlük sözcüğüyle kendini çok aldatıyor... Hayır, özgürlük değildi istediğim. Yalnızca bir çıkış yoluydu, sağda, solda, nereye çıkarsa çıksın, başkaca istemlerim olmadı...

Kafka'nın en temel yaşantısını yabancılık, dışlanmışlık, kendi kendine sürgün edilmişlik oluşturur.

Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş. İnsanlarmış.
Franz Kafka
Ernst Fischer

David Lodge

Benim dinim bilinç, insan bilinci. Onun hassasiyetini arttırmak, onu yoğunlaştırmak ve onu korumak.

Hiçbir şeyin kesin olmadığı, aşkın inancın bilimsel materyalizmle baltalandığı ve hatta bilimsel nesnelliğin bile görecelik ve belirsizlikle nitelendirildiği bir dünyada bilinci aktarmanın tek özgün yolu, kendi hikayesini anlatan bir insanın sesidir.

Mutsuzluğa karşı hepimizin duyduğu bağlılık, gerçekten ait olduğumuz yerin orası olduğu hissidir.
Ne bilebiliriz? Neden bir şeyler var? Neden hiçbir şey yok? Ne yapmamız gerekiyor? Neden yaptığımızı yapıyoruz? Nihai olarak neden ve kime karşı sorumluyuz? Ne umabiliriz? Neden buradayız? Bütün bunlar ne hakkında?
Bize hayat için ne cesaret verecek ve de hangi cesareti ölüm için?

David Lodge

Solo // Rana Dasgupta

Hissedilen ama ifade edilemeyen bir gerçekliği bulmak için karanlıkta kaygılı arayış yılları, tutkuyla arzulayış, güvenle kuşku arasında gidiş gelişler ve en nihayetinde ışığa kavuşma-bunun kıymetini ancak böyle bir tecrübeyi tatmış olanlar takdir edebilir.

Yeni zamanların vizyonu böyle bir şey: İnsanlık, miyop gözlerle ayaklarının dibindeki kendine ait bir karış toprağa bağlı kalmaktan, kılıç ve davulla birbirlerine üstünlüklerini ilan etme zorunluluğundan kurtarıldı. Bundan böyle uzaklara bakarak ortak bir geleceği düşleyecekler.

Gerçek asla yalın olmaz, dedi Boris, asla nihai değildir. Her zaman onu değiştirebilir ya da bir başka açıdan görebilirsin.
Geçmiş hayatını yeniden zihninden geçirirken derinlere dalıyor. Hatırlamanın emsalsiz bir zevk verdiğini keşfediyor, neredeyse kanatlanmak gibi bir şey. Havalanan zihin, kendine özgü bir haz alıyor bundan; anılar iç karartıcı olsa da pek tesir etmiyor.
Ve hala sonsuzluk duygusu verse de bulutlar, giderek anlamsızlaşan mevsimler.
Modern hayat için kırk ya da bilemediniz elli yıllık bir ömrün yeterli olduğunu düşündü; zira dünyanın birçok kez yıkılıp sonra yeniden kurulmasına insan bünyesi dayanamazdı.
Hayat mükemmel görünmeyen bir dizi rastlantıdan ibaretmiş gibi sanılsa da, herkes bunun ötesinde, eninde sonunda geri dönecekleri daha derin ve kadim bir şeyin var olduğu duygusunu taşıyordu- öyle değil miydi?
Solo
Rana Dasgupta

Post Over Post // ke

30 yıl sonrasının başat olmaya aday konuları: türcülük, homo sapiensin dünyayı talanı ve istilası, insanmerkezcilikten dünya ve yaşam odaklı doğa kültürüne geçiş üzerine düşünmek, diğer koldan network, yapay zeka, nanoteknolojiler, genetik bilimi.. karmaşık büyük toplumlar sırf nicelikleri yüzünden anlamlı yoğunlaşmalara ve çözümlere imkan tanımıyor olabilir, bu karmaşık toplumların metropolleri geçmodernlikte tüketim toplumunun megapollerine dönüştüler ve modern kültürün yozlaştığı ve çürüdüğü bir aşamayı da temsil ediyorlar, kültürden ziyade kültürsüzlük de denebilir.. böylesine büyük ve karmaşık toplumlar içinde yalnız kalmaktansa, sade ve yalın değerleri olan komünal bir topluluk içinde olmayı yeğlerdim.. ancak megapollerde sıkışmış durumdayız, megapolleri kırsala yaymak da sorunlu görünüyor, megapollerin nüfus anlamında altınvuruş merkezleri olması, üremeyi kesmesi ya da azaltması makul önerilerden, bizlere de sanal topluluklar oluşturmak düştü, facebook gibi sanal ortamlarda yüzyüze ilişkinin doğrudanlığından ve doyuruculuğundan biraz uzak ancak bir başka yoruma göre de networkte (ağda) muazzam bir anarşist deneyin içindeyiz..

Marx-Nietzsche-Baudrillard // ke

nietzsche bencilliğin rol modeliyse, marx da özgeciliğin rol modelidir, bunlar da insanlık tarihinde yeni değildir ve insanlar bencillikle özgecilik arasında bir denge kurmaya bakarlar, yetkin bir varoluşun olanakları da böylece genişleyebilir..

bu ikisine modernliğin peygamberleri denilebilir, marx toplumla nietzsche ise bireyle ilgilenmiştir, marx dünya nüfusunun yüzde kırkını etkilemiş ikinci musa (adalet) gibiyken nietzsche'nin yıldızı bireyin yükselmesiyle beraber felsefeyi ve insanları etkilemiştir, öyle ki, insanlar nietzscheyi dinleyerek evlerini vezüvün eteklerine kurdular ama vezüvler patla(tıl)dı diyordu baudrillard, nietzsche insanın kendini gerçekleştirmesi için tehlikeli yaşamasına dikkat çekiyordu, postmodernliğin filozofları, onların da müridleri olmasına rağmen büyük buyruklar veren peygamberler gibi değillerdir sanırım, ancak geçmodernlikte zuhur etmişler ve modernliğin sonrası için düşünceler geliştirebilmişlerdir, bunlardan deleuze, derrida ve baudrillard sıklıkla anılır, artık modernliğin değerlerinin tersine çevrilebilirliğinden bahseder baudrillard ve ona göre geleceğin devrimi, modernliğin belirlenimci yöneliminde değil belirsizliğin devrimi olacaktır, bu ise bir buyruk önermekten uzaktır, türümüzün hayatta kalmasına odaklanın diyebilen, batı uygarlığının başarısızlıklarıyla dünyayı yüzleştirmeye çalışan baudrillard, geleceğin belirsizliği karşısında insanlığın mobius şeridi üzerindeki heyecan verici koşusu yeni başlıyor da demişti. bu koşu heyecan verici olduğu kadar ürkütücüdür, çünkü şu sorunun cevabını bilmiyoruz, insan evrimde başka bir aşamaya doğru mu ilerlemektedir yoksa uygarlık keskin bir biçimde kendi kendini yok mu edecektir.. modern toplumları karakterize eden üretim toplumları, gelişmiş ve çevre ülkelerde ve dünyaya yayılmış megapollerde tüketim toplumuna evrilmiş gibi görünüyor, geçmodernliğin bu toplum biçimini aşabilecek miyiz, modernliğin insanmerkezci vechesiyle yüzleşmek durumundayız gibi görünüyor, dünya ve yaşam odaklı bir doğa kültürü postmodern dünyanın ufuklarından biridir ancak geçmodernlikte ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin de başında olduğumuz söyleniyor, bu teknolojilerin peşinden gitmeye angaje olacak endüstriyel-teknolojik uygarlık da varlığını sürdürecektir, ama bu yıkımı da çağırıyor olabilir..

Zygmunt Bauman // Retrotopya

Sermayenin, metaların ve imgelerin küreselleşmesinden sonra, nihayet sıra insanlığın küreselleşmesine de geldi.

Nostalji –Svetlana Boym’un ifade ettiği gibi- “bir kaybolmuşluk ve yerinden edilmişlik hissi, fakat aynı zamanda kişinin kendi fantezisiyle kurduğu aşk ilişkisidir”. 17.yüzyılda kesin olarak tedavi edilebilir bir hastalık olarak görülürken (mesela İsviçreli doktorlar tedavi için afyon, sülük tedavisi ve bir dağ gezisi önerirlerdi), “21.yüzyılda, önceki yılların bu gelip geçici hastalığı, umarsız bir medeni hale dönüştü. 20. yüzyıl bir fütüristik ütopyayla başladı, nostaljiyle bitti”

Artık hedef daha iyi bir toplum değildi, zira toplumu daha iyi yapmak, neresinden bakılırsa bakılsın, umutsuz bir çaba haline gelmişti. Hedef özünde ve kesin olarak iflah olmaz bir nitelik taşıyan toplum içinde kişinin kendi bireysel konumunu ilerletmesiydi artık.

Halihazırda şu durumdayız: Bir parçalanmalar ve tutarsızlıklar çağının, her şeyin ya da hemen her şeyin olabileceği, fakat hiçbir şeye ya da neredeyse hiçbir şeye bir özgüvenle ve o şeyin yüzünü kesin bir şekilde görerek girişilemeyen türden bir çağın insanlarıyız.
Bugün üzerinde herhangi bir kontrolümüz olmadığı içindir ki, geleceği kontrol etme noktasında yok denecek kadar az bir umut besliyoruz; geleceğin oluşum süreci boyunca, bir başkasının satranç tahtasında ve henüz bilinmeyen ve bilinemeyecek olan bir başkasının oyununda piyonlar olarak kalmaya mahkümuz gibi görünüyor.

En harika ve ne yazık ki en ulaşılmazı da olan ütopyalar arasından bir şiddetsiz dünya ütopyası çıkarıp yeniden güncelleştirmek zorundayız.

Dolayısıyla “bencillik kötü bir şey değildir, hatta gerçek şu ki, diğer acı çekenlerin tam da öğrenmesi gereken ve fakat asla tam olarak öğrenilemeyecek” bir şeydir. Devamında şöyle yazar Nietzsche:
“Kötülük özünde diğerlerinin acı çekmesini amaçlamaz, kendi mutluluğumuzu amaçlar… Başkalarını alaya aldığımız her örnek, bunun bize, gücümüzü bir başka insanın üzerinde uygulamaktan ve keyifli bir üstünlük hissini deneyimlemekten kaynaklanan bir haz verdiğini gösterir… [Burada söz konusu olan, kişinin] kendi üstünlüğüdür ve bu üstünlük yalnızca diğerinin ıstırabında, örneğin alaya alınmasında keşfedilebilir.”

Aslına bakılırsa içine doğdukları kültür günümüz narsistlerine ellerinden geldiği kadar “kendilerini tanıma”ya çalışmaktan başka bir seçenek bırakmaz: her bir kadın ya da erkek kendisini tanımalıdır. Aslında birer narsiste dönüşmelerinin sebebi budur; çok küçük yaşlardan itibaren bütün yaşamları boyunca kendilerini tanımak üzere yetiştirilir, eğitilir ve talimden geçirirler.

“Biz” (=ciddiyetle ve içtenlikle bütünleşmeyi istemeye ve onun için çabalamaya mahkum, mecbur ve yazgılı olanlar) ile “onlar” (=”biz”in oluşturduğu çekirdeğe “öteki” olanlar, ıslahı mümkün olmayanlar, sonsuza kadar bütünleşme sınırları dışında kalmaya yazgılı ve belki de aynı zamanda kararlı olanlar, bu nedenlerle de sınırın bu yanına geçişi engellenmesi gerekenler) arasındaki ikili karşıtlıkta “onlar”, kural olarak sabık- yapısalcı göstergebilimin terminolojisiyle, “imlenmemiş”- üye rolünü oynamışlardır; kimlerin “biz”i oluşturduğuna karar verilip ilan edilmeden önce, kimlerin “bizden farklı” olduğuna karar verilip ilan edilmesi gerekliydi; “onlar”ın kimliğinin saptanması “biz”in kimliğinin saptanmasının ve bu kimliğin tartışmasız bir meşruiyet kazanmasının gerekli (ve pek çok durumda yeterli) bir koşuluydu.

Zygmunt Bauman
Retrotopya


retrotopya: ütopyanın yadsınmasının yadsınmasıdır. yani ütopyanın olanaklarına dönüş ve onu aşış, aynı zamanda ütopyanın yadsınmasının olanaklarına dönüş ve onu da aşış: bir topluluğa ait olma isteğinin meydana getirdiği tüm hizaya gelişler yahut benzeşmeler ile bağımsız bir kişiliğe sahip olma isteğinin tezahürü olan tüm kopuşların çelişkili birlikteliği. ütopyanın ve onun yadsınmasının ihmal ettiği şekilde: güvenliğin ve özgürlüğün birleştirilmesi. belki toplumsal iş bölümünde gizil bir yücelik bulan, kolektivizm yanlısı sosyalistlerle, otorite tanımazların seçim ittifakı gibi... (ekşi)

Rahatlama Kitabı // Matt Haig

Var olmanın dağınık da bırakılabilecek bir mucize olduğunu unutmamalıyız.

Ruh sağlığı da bir kez kavuşulduğunda sonsuza kadar aynı kalacak bir şey olmaktan ziyade, bakım isteyen bir bahçe gibi, yaşadığımız sürece bakıp ilgi göstermemiz gereken bir şey.
Acı bencildir. Bütün dikkatinizi ona vermenizi talep eder. Fakat her an bir bütünün parçasıdır. Her an bir tablodaki -mesela bir nehir tablosundaki- birer firça darbesidir ve geri çekilip uzaktan baktığımızda o tablo çok güzel görünebilir. Her şeyin bitmesini isteyecek kadar şiddetli acılar hissettiğim anlar oldu. Ama geriye çekilip baktığımda, onlar yalnızca ışığı vurgulayan birer gölgeydi.

Ağlamak stres hormonlarını vücuttan atar. Küfretmek acı eşiğini yükseltir. Öfke bizi harekete geçmek için motive edebilir.
Siz kötü bir günden, haftadan, aydan, yıldan hatta bir on yıldan daha fazlasısınız. Farklı olasılıklar içeren bir geleceksiniz. Gelecekteki bir anda şu an tutunduğunuz bu yolunu kaybetmiş eski halinize minnet duyarak bakacak olan başka birisiniz.

Mütevazı ol çünkü topraktan yaratıldın. Asil ol çünkü yıldızlardan yapıldın.

Umut ve mutluluk aynı şey değildir. Umutlu olmak için mutlu olmanız gerekmez. Daha çok geleceğin bilinmezliğini ve o geleceğin bugünden daha iyi olabilecek versiyonları olduğunu kabul etmeniz gerekir. Umut, en temelinde, olasılıkların kabulüdür.
Asla kontrol edemeyeceğimiz bir dünyanın değil, biraz çaba ve gayretle geliştirip değiştirmeye başlayabileceğimiz bir zihnin merhametine kalmış olduğumuzu bilmek, aynı zamanda bize güç kazandıran bir şey. Zihnimiz zindanlar yaratabilir ama bize anahtarını da verir.

Geleceğin kaygılardan arınmış olması gerektiği inancıyla şekilleniyor. Ama böyle bir şeyin garantisi olamaz tabi. Gelecek, elinde dolma kalemiyle oturmuş önüne konan bu sözleşmeyi imzalamayı reddeden biri gibi.
Yalnızlık yanımızda kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık kendimizi kaybolmuş hissettiğimizde gelen bir histir. Ama kalabalıkların içinde de kaybolmuş hissedebiliriz. Bizimle aynı dalga boyunda olmayan insanlarla çevrili olmaktan daha büyük bir yalnızlık olamaz. Yalnızlığın çaresi etrafımızı daha çok insanla doldurmak değildir. Yalnızlığın çaresi kendini bilmektir.
İnsanların en ortak duygularından biri insanların içinde kendilerini yabancı hissetmeleriydi. Yalnızlık ne kadar evrensel.

Bizler daima hissettiğimiz acıdan daha büyüğüz. Her zaman. Acı mutlak değildir: “Ben acı çekiyorum” dediğinizde, bir acı vardır, bir de ben; ama o ben her zaman için acıdan daha büyüktür. Çünkü ben, acı olmadan da vardır ama acı ancak ben’in bir ürünü olabilir. Ben var olmaya devam edecek ve acıdan başka şeyler de hissedecektir..

Rahatlama Kitabı
Matt Haig

Saturday, December 30, 2023

Zamanı Durdurmanın Yolları // Matt Haig

Artık mekânların insanlar için bir önemi yok. Odaklanılan şey, nerede olunduğu değil. Bugünlerde hiç kimse tam olarak bulunduğu yerde değil. En azından tek ayakları o uçsuz bucaksız dijital boşlukta.

İnsanlar dünyanın uçsuz bucaksızlığını ve ona kıyasla birer nokta olduklarını anlayamıyor.
Dünyada bizim için güvenli olan hiçbir yer yoktu.

Asırlar boyunca umutsuzluğumu acıyla karıştırmışım. Ama insanlar acının üstesinden gelir. En ağır acılarla bile birkaç yıl içinde baş edebilirler. Bunu başka insanlara yatırım yaparak, dostluklar kurarak, aileleri sayesinde, bir şeyler öğrenip öğreterek, sevgi yoluyla başarırlar.
Bunların hepsi boş.
En tanıdık his doluyor içime: yanlış zamanda yaşadığım hissi.
İnsan olmak için tehlikeli zamanlardı. Hissetmek, düşünmek, umursamak için.

“Ne savaşı bu?” diyerek merakımı dile getirdim.
“Sıkıntıya karşı verilen savaş. Çok gerçek bir savaş. Düşmanın çevremizi olduğu gibi kuşattığı bir savaş.”

Arayışımda bütün umudumu yitirdiğim zamanlar çok olmuştu. Yalnızca kaybolan birini değil, kaybettiğim başka bir şeyi, anlamı da arıyordum. Bir amaç arıyordum.
Kendimi bulamadım hâlâ, diyemedim. Bulmanın yanına bile yaklaşamadım.
Ama bazen neyin niçin olduğunun, neden bütün otobüslerin aynı anda geldiğinin, hayattaki şansların ve acıların neden üst üste geldiğinin, bir açıklaması yoktur. Tek yapabileceğiniz, örüntüyü, ritmi gözlemlemek ve yaşamaktır.
Modernizm kükreyerek ilerlese bile geçmiş kalır ve yankılanmaya devam eder.
Yaşamaya başlamanın zamanı geldi.

Zıvanadan çıkmış, dur durak bilmeyen bir şehirde hareketsiz kaldığınızda, artık o şehir sizden bilinçsizce de olsa hafif bir intikam almayı istiyor belki.
Ne biçim bir hayat bu? Sekiz yılda bir mecburen kimlik değiştirerek yaşanan?

Tarihi yaşayan bir şey haline getirmeye gerek yok. Tarih zaten yaşayan bir şey. Tarih biziz. Siyasetçiler, krallar, kraliçeler değil. Tarih herkestir. Herşeydir.
Şu kahvedir mesela. Kapitalizmin, imparatorluğun, köleliğin tarihini sadece kahveden söz ederek bile anlatabilirsiniz.
Burada oturup kağıt bardaklardan kahve yudumlayabilin diye dökülmüş kan ve çekilmiş sefalet akla ziyandır.
Tarih tek yönlü bir yol. İleri doğru yürümeye devam etmek zorundayız. Ama her zaman ileri bakmak zorunda değiliz. Bazen de etrafa bakınıp gördüklerimizin keyfini çıkarabiliriz.

Müziğin içine girilmez. Müzik zaten içimizdedir. Müzik yalnızca var olan şeyleri ortaya çıkarır, belki de içinizde olduğunu bilmediğiniz duyguları hissetmenizi sağlar ve her yeri dolaşarak bütün duyguları uyandırır. Yeniden doğmak gibi bir şeydir.

Mutluluğun anahtarı kendin olmak değil. Ne demek o zaten? Herkesin birçok kendisi var. Hayır. Mutluluğun anahtarı, size en uygun yalanı bulmak.
Zamanı Durdurmanın Yolları
Matt Haig

Antonin Artaud

 ...

Yaşamı hissetmiyordum; değer yargılarıyla ilgili her kavramın dolaşımı, bende, kurumuş bir ırmaktı. Yaşam, bir nesne, bir biçim değildi bende; bir dizi mantık yürütmeydi yalnızca.
Ama boşuna işleyen, bir yere ulaştırmayan mantık yürütmelerdi bunlar ve bende, irademin kesinleştiremediği “taslaklar” biçiminde kalıyorlardı.
Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı.
Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. İnsanların tümü de benim gibi.
Antonin Artaud




Açık Düşman // Jean Genet

Çekicilik güzellikte değildir, bir varolma biçimindedir.

Bir kitabı okumakla, bir tabloya bakmakla ya da bir müzikle değişi­me uğramaz insan; zamanla değişime uğrar ve bütün bunları kendine uyan bir şey haline getirir.

Açık Düşman
Jean Genet

Bu Çağ // ke

dilin yıkımıyla ve uygarlığın yıkımıyla ilgilenen dimağlar var, kültür onarıcılarına mı ihtiyacımız var yoksa modern levhaları eski levhalar ilan etmeye mi.. yeni bir medeniyet tanımı gerektiğini söyleyenler var, bunun adı konuldu, dünya ve yaşam odaklı bir doğa kültürü.. teknolojik gelişmelerin insanla ilişkisini merak edenler var, iphone önünde kuyruğa giren teknoloji budalaları var.. dünya için insanlığın yok olması gerektiğine inananlar var.. reaksiyoner olarak milliyetçi ya da dini söylemlere, nostaljiye sığınanlar var.. hükümetlerin kısa vadeyi kurtarmak için yöneldikleri palyatif çözümler var.. ruhsal doyumdan ve yaşamlarına anlam biçebilmekten uzak kaybolmuş ruhlar var..

birleşmiş insanlar arasındaki bağ olan ritüelleri bırakan ve artık model ve normlarla belirlenen insanlar olduğumuzu söylüyordu baudrillard.. bir başka yazar da sekiz yılda bir kimlik değiştirmemiz gereken bir dünyada yaşadığımızı söylüyordu..
king crimson'ın bir şarkısının adı 21st century schzoidman'di.. parçalanmaların, tutarsızlıkların, bölünmelerin, kendine bölünmelerin yaşandığı bir çağ bu çağ..

ke

Biricik ve Mülkiyeti // Max Stirner

"En zor sorunları çözmek, en kapsamlı görevleri halletmek için

onları kesip atmayı istemek, ne büyük bir kabalık ve sorumsuzluktur!"


Ahh! İnsanın üstünden silkip atmak, kurtulmak istediği şeyler o kadar çoktur ki!


Hiçbir kuralı ve yasası olmayan güdülerle, hırslarla, isteklerle, tutkularla dolu dipsiz bir kuyu, ışıksız ya da kılavuz yıldızsız bir kaos!


Biz ne yapsak, ne düşünsek, ne istesek, her zaman için nedeni sevgi olmalıdır. Bir konuda yargıya varacaksak, sevgi bizi yönlendirmelidir.


Günümüzün Tanrısı insandır ve Tanrı korkusunun yerini de insan korkusu almıştır.


Biricik ve Mülkiyeti
Max Stirner

Yaşamın Hammaddesi Zaman // Stefan Klein

Şimdi insanı durdurabilecek tek şey, daha güçlü başka bir motivasyon olabilir.


Ancak, acelemizin bir ödülü yok: Tam da en aceleyle yaşanan günler, anılarda en az iz bırakanlar oluyor -sanki zaman iz bırakmadan geçmiş ve sonsuza dek kaybolmuş gibi.

Yaşamın Hammaddesi Zaman - Bir Kullanma Klavuzu
Stefan Klein

Olanak // ke

Bu dönemin olumlu sihirli kelimesi: Olanak!

Sadece yaşadığın için teşekkür edebilmekle başlar olanaklar... Anlam bir olasılık değil bir olanaktır mesela. Olanaklarımızı kısıtlayan şey, tahrip eden, talan eden, istilacı bir asalak olduğumuz için bizi utanç duygusuna gömen para ve savaş siyaseti!

ke

Bakış Açısı // ke

Sadece bakış açısı vardır diyor, nesnel gerçek anlamsızdır, acaba gerçekten öyle midir, vangölü büyüklüğünde yani göllerimizin üçtebiri kurumuş, hidroelektrik santrallerin ömrü var ve sonra foseptiğe dönüyor, nükleer atıkların binlerce yıl izlenmesi gerekiyor, her gün şu kadar tür yok oluyor, şimdi burada nesnel gerçek anlamsız mı oluyor, sanmam.

İnsan nesnel gerçekliğe gülüp geçebilir ya da duyarlılık oluşturabilir, modern birey bazı akımların etkisine kapılarak kendini oluşturan bir birim ve her şey bireyciliğe bükülüyor, acaba ahlaki çöküş ve duyarlılığın yitiminin yaşanmadığı, kolektif bilinç geliştirebildiğimiz bir dünyada olsaydık, bakış açımızla kendimizi sorumluluktan azade etmeye mi çalışırdık.. tekbenciliğin makul bir açıklaması vardır, kişi kendi tahayyül ve tasavvur sınırıyla hakikatle ilgi kurabilir ancak benmerkezcilik çarpık bir hakikat versiyonudur, insanmerkezcilik kadar çarpıktır.

ke

Geçmodernlik // ke

Fellininin bir filmi vardı, artık kendini gerçekleştirmiş olan roma imparatorluğunun yöneticileri, et ziyafeti vererek ve şarap içerek hedonizme savrulmuştu. Dünyada ciddi yoksulluk yaşayan milyar insan var ancak maddi tüketim yönünden belirli standartlara sahip ciddi bir ortasınıfın varlığı da seçiliyor. İki eğilim kendini gösterebilir, bir sonuç olarak değil, bir amaç olarak şeyleşmiş haz ya da mutluluklara yönelmek ya da maddi sorunları görece çözülmüş insanların manevi değerler üzerine düşünmesi, geçmodernlikte ya da postmodern durumda insanın dini inancı, felsefesi, tarih anlayışı, siyasal duruşu ve konumu kolajdır. Dezavantajı bütünlükten yoksun olmasıdır, avantajı farklı miraslara ulaşarak hakikatle ilişkisinin çokyönlü olabilmesidir. Yaşama karşı tavrımız şu şu unsurları içermesi gereken tek bir doğru yönelim içermez. Yaşamı tekyöne yatırmak yaşama yapılabilecek bir saygısızlıktır.

Zamanın Kokusu // Byung-Chul Han

"İyi zamana, 'faydasız' şeylerden kurtulmuş bir ruh erişebilir ancak. Ruhu arzulamaktan kurtaran boşluk zamanı derinleştirir. B...