Monday, September 30, 2024

Pills // ke

PILLS
(Hamhap-olgunum diyemem-olmadan diyemem…)
Evet bi çizgi filmde uzak bi geleceğe gideriz ve yemekler bir hapa dönüşmüştür artık, bir yerde iyi belki de, bulaşık derdi yok, matrixte hap yutulması, hapı yutmak terimi boş şeyler değil, o minnacık kütle, size sizin sınırınızı gösterir, o muhteşem ‘ben’inizin kimya karşısındaki acziyetini,,,
Pills, elektronik müziğin kült gruplarından biridir, electrocaine albümleri, değişik bir zamana götürür insanı, akustik namına bir şeyin olmadığı; elektronik müziğe yansımanın yansıması diyorum ben, sesin çözümbilimsel olarak ortaya çıkarılıp, beynimizin çözümbilimsel zerreleriyle uyuşması, ortada olan sözden ya da bir tarzdan daha değişik, salt sound, doğada olmayan, cennet ve cehennem tasavvuru için ilginç bir kapı, neden kevser şarapları aksın ki ey çöl bedevisi, orada hiç duymadığın sesler işiteceksin ve görmediğin renkler, hiç tatmadığın, hiçbir canlının tatmadığı tatlar, orada ışık durur, sen hareket edersin, orada renkleri işiteceksin, sonsuz duyu organın olacak, sessiz dipsiz bir kuyuya düşeceksin, orada sen her şeysin, bir parçası değilsin, her şeysin, ve sonsuzsun, evet evren sonsuz olmalı, insanın bulmak zorunda olduğu en acaip gerçeklik budur, bu sonsuzluğu bulabilirse, aklına hürmet edeceğim, geriye kalan akıl bir zırva, ya bu yücelik olmalı, ya da kabul etmeli, gerideki her şey saçma, değer veririz sadece, daha topluca daha çok değer verdik mi, onları bir şey zannederiz, seratonin, endorfin, uygun dozlarda pompalarsam size, insanlık budur, bu iki şey peşinde amansızca koşturmasıdır insanın,,,
Gökteki yıldızlar birer haptırlar, ateş topu oldukları bir yalan, ışıklı haplar onlar, ya teleskoplar yalan söylüyorsa, olamaz mı, insan böyle ihtimalleri düşünmek istemez, aya gittik ama diyeceksiniz, tamam ay vardır, ama ya yıldızlar birer hapsa, bir yıldız kaydığı zaman ağzınızı açın ve onun ağzınıza düşmesi için dua edin,,,
Birini yuttum dün gece, ve her şeyi siyah beyaz olarak görmeye başladım, ilk önce aha boktan bi hap yuttuk dedim, iyi haplar vardır ve kötü haplar, bi hap yuttunuz mu acele karar vermeyin, bugün şehire indim, aslında şehirdeyim de, odamdan çıkıp kalabalığa karıştım işte, ve insanlar siyah-beyaz ne kadar da güzeller, mesajtik bi hap bu, mesajı var, tanrı birle sıfırın arasına bile sonsuzluk yerleştirmiş, sonsuza kadar böl, yapabilirsin, son yok, aslında bir ve sıfır yok, birin yakınındakiler ve sıfırın yakınındakiler var, kimse siyahı da görmedi beyazı da, en siyah bildiğimiz bile kopkoyu bi gri olmasın, ve beyaz apaçık bir gri değil mi, tanrı çekti kulağımı işte, yuttum ben o yıldızı, cennet bepbeyaz, cehennem sipsiyah- tarikatıma bekliyorum-bepsip tarikatı- istiyorsunuz, bunu istiyorsunuz biliyorum, yalnız olduğunuzu anladınız, yıldız yutmak istiyorsunuz, toplum öldü, tanrı ölmüştü ve onun yerini toplum almıştı, o da öldü, yalnız kaldık, dostunuz var mı, benim var, paris hilton arkadaş bulmak için yarışma düzenliyormuş, ahaaa, zamanımızın yuttuğu hap bu, kötü bir hap; mide bulandırıcı.
Ben de daha iyi haplar var, sabah uyanamayanlar için bir hapım var mesela, yine saati her zaman ki gibi yirmi dakika ileriye kuruyorsunuz, o minnacık yirmi dakika uykuyu uyumalısınız, uykuya doyamadınız, o yirmi dakikalık uyku son şansınız, o yirmi dakikada doymalısınız uykuya, kaçınız böyle işkence çekiyor her gün, hapı var bende, yirmi dakikalık uykuyu sekiz-on saatlik uykuya çeviriyor, ferah kalkıyorsunuz, ama bu da cennette ve burası dünya, sizin kaderiniz, başetmek, başedin, başedin, sorunlarınızla başedin, ve sonra 300 gr ferahlama, sorunlarımı çözemiyorum ama onlarla başedebiliyorum, mükemmel, dünya bu işte.
Tarikatımı merak etmeye başladınız, ben de etmeye başladım, ritüellerimiz olacak mı, olsun, katılmak için bi şart gerek, ruhundan 300 gr veren girebilir, bu kadarını istiyorum sadece, aşk hapı da var, gözünüz döndü değil mi, acele etmeyin, ya karşılıksız aşk hapıysa, önce annenize içirin, babanıza aşık olmazsa, bu mu kötü, yoksa başka bir adama aşık olması mı, kuş hapı da var, kanatların çıkıyor, uçuyorsun, gerçek uçmak, imajinasyon değil, gerçek kanat, tüylü, ayakların yerden kesiliyor, kanatlarına hakimsin, ecstacy gibi, bi hap vardır ve onun bin çeşidi, güvercin çeşidini alırsan takla atabilirsin, martı çeşidini alırsan pike yapabilirsin, kumru çeşidi tekeşli, serçe çeşidinde kışın donacaksın, akbaba çeşidinde leş yiyeceksin, bilmiyorsun değil mi, o leş iskender tadında, merak etmeye başladın bu tarikatı iyice, sınırların, onları kaldırman gerek, kaldır, diyorum sana o topu topu 300gr ağırlığında, kaldır ve bana at, tutacağım söz,,,
Kıvama gelmeye başladım, alttan müzik çalıyor tabi, yesterday, yesterdayyy, diyor ve patlatıyor müziği kleinenberg, değişik evreleri var insanın, bir gün huzur da isteyeceksiniz, ama önce patlamalısınız, bundan kaçış yok, gümünüzü duymak istiyorum, gümgüzel olmak istiyorsanız, istiyorsunuz, niye istiyorsunuz, ve işte bu hap dörtbin kişi katabilir tarikata, bir gecede, unutma hapı, sanat mı istiyorsunuz; upunuttum: bu işte sanat; sonra unutursam unuttuğumu unutursam; bu da sanat; bu ata bindireceğim sizi, atlar yeniden dönecek dünyaya, bu bir kehanet değil bir gerçek,,,
ne garip haplar var bende bazısı yararsız, içiyosun, say diyorum 79ar 79’ar sayabiliyorsun, 79, 158, 237, 316, ördek suda yedibindokuzyüz, attan in deveye yetmişdokuzbin, bazen sen bir nesnesin, bu tarikata girmek istiyorsan kabul etmelisin bunu, seni haplayacağız ve güleceğiz sana, merak etme erkeksen kadınlar güldüren erkekleri seviyorlarmış, kadınsan, ben seviyorum güldüren kadınları, ağlatmasın da,,, hapı yok mu diyeceksiniz; var tabiki, anana düpdüz gidiyolar, hiçbi şey hissetmiyosun, hatta yanında bi de sırıtma hapı alırsın, ona bile sırıtırsın, ama bu mükemmel, karşındaki göt oldu işte, gömgöt oldu, tanrı zürafayı ve fili yaratırken haplıydı, ama bu sır değil, sadece tekrar ettim, altını çizdim, siz hiç şöyle bir kitap okudunuz mu, bi kitap ve bütün kitabın tüm cümlesinin altı çizilmiş, sen olmak istiyorum hapı, tavşan olmak istiyorum hapı, aklımı tutamadım kafatasımda, uçtu uçtu hapı, doudou şimdi oturum açtı, fransız bir afet, keşke fransızların burnu kalkık olmasaydı, keşke biraz daha ingilizce bilseydi veeee my finger is on the button-push the button-push it!
Bekliyorum seni, cesaretini hapla ve gel.
—(k)ekleme
Şu yüce farkındalık etki alanını genişletmekle sonuçlanabilir, ama şu böcek sürüsü gibi akan trafiği görünce, şunu düşünüyorum, insanlar otomobillere binince, insanların değil otomobillerin beyni çalışmaya başlıyor, otomobillerin de beyni yoktur, ambalajı açarken ambalajın beyni çalışıyor, ambalajların beyni yoktur, neyse ortalama insan da pek umut vaad etmiyor, onların da beyni az çalışıyor, bu durumda etki alanının genişlemesi demek, dünyanın daha da hapı yutması demek, maalesef.
Aya gitmeliyim dünyayı bir uzaktan görmeliyim, ay hapı var mı?

ke 

Yalan Dünya // ke

"Bir eşiği aşma zamanı, bir eşiği aşma zamanında gelmiştir."

Joseph Campbell
Yalan Dünya
İnsanlar Cioranın "alt-insanlar" sözünü doğrularcasına "sürdürülebilirlikte sınırları kaldırmaktan", "büyüyerek değişmekten" bahsedebiliyorlar. Sınırlandırma ilkelerinden, üreme, üretim ve tüketimden feragatten, geri çekilmekten, Chantal Mouffe gibi 'ayrıcalıklarımızı sorgulamaktan' bahsetmiyorlar.
'Hız ve haz' çağının biyolojik varlığımızı tedirgin ettiğinden, ruhumuzun genetiğiyle oynadığından, türlü rahatsızlıklar yarattığından bahsetmeden bu tüketim toplumlarının bireylerini "ileri" diyerek nereye varacağı belli olmayan, olsa olsa bir "içeçöküş" öngörüsüyle duvara karşı manipüle etmeye devam ediyorlar.
Hülasa Marsta koloniler kurmak yakın geleceğimiz için kof bir hayaldir, şu muazzam tür çeşitliliğini yok ettiğimiz böylesine bir gezegene, yani bir insan "köyüne" çevirdiğimiz "evimize" çok daha duyarlılıkla yaklaşmak durumundayız.
Yalan söylüyorlar, sürdürülebilir endüstri mümkün değildir, sınırlı hammaddeler bir yana, enerji kaynaklarımızın bir çoğu, HidroElektrikSantraller, Termal Enerji, Rüzgar Tribünleri, Nükleer Santraller, Fosil Yakıtlar.. hiçbiri temiz enerji kaynakları değildir.
Sürdürülebilir finans diyerek yalan söylüyorlar, sürdürülebilir sigorta diyerek yalan söylüyorlar. Sürdürülebilirlik kelimesini kirletiyorlar. Sürdürülemezliğin temelinde iki olgu vardır. Biri "biriktirim" kültürü ve uygarlığıdır. Sermaye, kapital bunun ana biçimlerinden biridir. İkincisi 3. dünyada hala hızı kesilemeyen nüfusumuzdur.
Hepimiz bize hayat verecek yeni düşünceleri bekliyoruz, can dostlarımızı, bizi bir ömür terk etmeyecek, iyi uyuşacağımız eşlerimizi, bazılarımız için geçerli olacak aşk çocuklarını, beraber oynayacağımız ve kazanmak-kaybetmek üzerine tasarlanmamış yepyeni oyunları, işbirliğini, fedakarlığı, feragati, karıncayı bile incitmemeyi, tüm türleri koruyabilmeyi, oysa şu son model ipodlarımızla, arabalarımızla nasıl da itici çelişkileriz.. yalancı çelişkileriz..
Artık yeni etik hareketin rotası tüm türleri de içerecek biçimde "Dünya ve Kardeşlik", "Total Freedom" olsa gerek. İyi insanların yoldaşlığına güvenerek bitirmek isterim bu yazıyı! Ümitsizliğin cesaretine sığınarak, eğer bizler hiçbir şey yapamayıp sadece aynada kendimize aşık olacak kadar benmerkezci olursak, o ayna tuzla buz olsun ki bu bencillik de tuzla buz olabilsin..
Elbette kendini dünyada arayarak başlanır yola, ve dünyayı kendinde aramakla devam edilir ve dünyayı dünyada aramaya varır yol..
Işıkla...
ke

Rica // ke

Kendimden şunu rica ediyorum (ölümcül günahlarla) kendine zarar verme. Günaha sokuyorlar insanı, soytarıların yönettiği bir dünyada kinlenebiliyor insan, gösteri öyle bir hale büründü ki İran-İsrail savaşı gösterisi on gün sürdü, beri yandan bir soykırım dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor, bakiyesi nefret! Çarpık bir güç istencine gömülmüş dünya, oysa gücü istemek bir -ebilme kudreti olarak kendine yöneliktir, başkalarına yönelik değildir..
Toplumsal okşanma mekanizmaları zedelendiği için arzuları gaddarlaşabiliyor insanın, genel zekaya adanmış bir insanın gözleri morluklarla kirlenebiliyor, sınırsız ihtiyaçlara angaje olan bir bilim ve teknolojiyle ne kadar yol alabiliriz, talan ve istiladan kaynaklanan başbelası bir kaygı, yokoluş isyanı musallat olabiliyor ruhuna..
Azim yerine hırs, işbirliği yerine rekabet pompalayan bir dünyada eğer dikkatli olunmazsa tutkulu olayım derken ihtirasa kapılabiliyor insan, kendin de dahil olmak üzere tüketici bireylere, insanlara saygını yitirebiliyorsun, oysa içine doğmuşuz, kaymışız, sürüklenmişiz, bu zamana ve mekana fırlatılmışız, bu saygıyı kazanmak için tüm insani kırılganlığımızla yeni başlangıçlar yapılabilir.. kalbinde yaşattıklarına, sakladıklarına, koruduklarına, taşıdıklarına güven..
Gerçek, insanın kendi tahayyül ve tasavvur sınırına bağlı olduğu için insan tekbencidir, bunun çarpık biçimleri olan benmerkezcilik ve narsisizme karşı uyanık olmak gerekir. Bunlar da insanın ruhuna zarar verebiliyor.
Aslına değil bazı modellerin taklidine dönüşebildiğimiz için insanın ruhu doymuyor, doyumsuz olabiliyor, oysa özgür bir ruh yetingendir, öykünmeden bahsetmiyorum, öykünme olumlu bir şeydir, çocukken Tarzan olmaktır öykünme.. bunların farkında olmak bir işe yarıyor mu, bence yarıyor.
Yazar haklı, nihai olarak -bir insan olduğun için- kendinden nefret etmek yerine, doğru ne ise onun peşine düşmek, onu gerçekleştirebilmek hem daha makul, hem daha makbul olur. Her şeye rağmen farklı bakış açılarına, farklı bakış aşılarına açık olabiliriz. İyilik, dayanışma ve ironi öneren iyi düşünülmüş bir pragmatizm, ortak (common) fayda ve sorumluluklar için ortak karar ve eylem öneren bir dünya komünizmi ve pratik etik bir pusula olabilir.
Bazen kolay, bazen zor güzel, çok kolay ve çok zor güzel değil.

ke 

İyileşme // ke

Bir çok insana iyileşmeleri için içe bakmaları önerilir. Bu durum dipsiz bir kuyuya bağırıp bir yankı duymayı beklemeye benzer. Oysa pek çok durumda iyileşmenin kaynağı kendinden öte bir şeyle ilgilenmektir, bir amaçla, bir davayla, zevk alabildiğin anlamlı bir uğraşla... Bir şeye ilgimiz, bir şeyle ilişkimiz bizi dönüştürür.
Kendimizle ilgili verebileceğimiz hüküm, gerçekle, hakikatle ilgili verebileceğimiz hükümle aynıdır: Ne gözünde büyüt, ne de küçümse.

ke 

Sunday, September 29, 2024

Nesimi // ke

yani nesimi diyor ya ay da menem, güneş de menem, idrak de, düş de, gerçek de menem.. eyvallah, yani demek istemiş ki humanbeing böyle bir şey, diyorum ki biz biraz daha nezaket sahibi olarak dile getirelim bunu, ay da sensin, güneş de, idrak de, düş de, gerçek de sensin..

ke

KutsalLego // ke

 Ey Kutsal Evrenin Aklı, Tanrım,

her şey biraz daha eski olacaktı, bu kadar yeni değil,
biraz daha az olacaktı bu kadar fazla değil,
kalbimizdekiler elimizdekilerden fazla olacaktı,
derinlik olacaktı sığlık değil,
gel de nefes al, nefes ver, nefes al,
kendimizle dalga geçmekten başka bir yolumuz kalmadı mı
ama kabul ediyorum,
her şey biraz daha komik olacaktı bu kadar ciddi değil.
iletiler parçaları birbirine uymayan bir lego,
bir torbaya koyuyorsun ve karıştırıp eline gelene bakıyorsun,
kimi kafana uyuyor, pek çoğu da uymuyor,
kimi salkımlarına, saçaklarına.. kimi saçmalarına..
kimi bileğine, bilgeliğine,
ayağına, yolunu döşüyor kimi ancak bir patika olarak..
boynuna asılan günaha,
iyi duysun diye vicdanına,
bulanık gösteren
seni bulanık gösteren legolar bile var..
bunlar bir kaç saat içinde olunca
diyorsun ki L/egona
yazgım toz olmak, etraftan toz olmak..
Ey Kutsal Evrenin Ruhu sarmala kalbimizi, bağrına al bizi.
Amin.

ke

Oluşlar // ke

devrimci oluşlara olduğu kadar muhafazakar oluşlara kapılmak da vardır, yenilemek (aşmak) ve sahip çıkmak (korumak).. ikisi arasındaki gerginliği iyi ayarlayabilirsen o telden güzel bir ses çıkabilir..

ke

Sevgi Böcüğü // ke

Kendini kişiliğiyle ortaya koyan insanlar katlanmak gerektiğinde bundan kaytarıp sevgi böcüğü olmuyorlar ama bazen şöyle düşünüyorum, en azından haftada bir gün sevgi böcüğü mü olsak, bir keresinde çinçindeydim (kriminal bir varoş) bir köpek doğum yapmıştı, 7-8 tane eniği vardı, öyle şirinlerdi ki ommğg diye eridim resmen. 🙂 Böcüğe gelince, dünyayı güzellik kurtaracak bir böceği sevmekle başlayacak her şey.. Nesimiden el alıp şu da denebilir: gerçi bugün anarşiyem, böceklerin kardeşiyem, ne formüle, ne ayete, ne şuura, ne şiire sığmazam..

ke 

İki Yaklaşım // ke

İki yaklaşım var, bunlardan biri için Şükrü Erbaş Sosyal Medyayı bir vebaya benzetmiş ancak bir başka düşünür de diyor ki muazzam bir anarşik deneyin içindeyiz.
Dijital içerik üreticisi yanlış bir tanım, biz birler ve sıfırlar paylaşmıyoruz, iletişim kuruyoruz, bunu yapan araç bize bir ortam sunarken dijital bir teknik kullanıyor.
Sanal topluluklar da kısıtlı bir ifade, anlam ve değer içeren içerikler paylaşabilen, üretebilen pek çok insan birbirlerini uzun süreler takip edebiliyorlar, arkadaşlık kurabiliyorlar.
Aynı zamanda sanal mekanlar gerçek mekanların kısıtlılığını aşabilmemize olanak sağlıyorlar. Elbette yüzyüze iletişimin yerini tutmayabilir ama bu böyle diye sadece olumsuz bir durum olarak nitelendirilemez. Nasıl kullandığımıza bağlı değil mi?
Unutmayalım ki buna network deniyor: Ağ. Yeni siyaset (tercihler, kararlar, tavırlar, duruşlar) için hiyerarşik kurumlar yerine Ağ örmek daha makul, daha elverişli değil mi?

ke


 

Jean Baudrillard // ke

"İnsanlık Nietzsche'nin sözünü dinledi (tehlikeli yaşayın) ve evlerini Vezüv'ün eteklerine kurdu ancak Vezüvler patla(tıl)dı" Jean Baudrillard

20. yüzyıl sonlarını ve 21. yüzyıldaki değişimleri anlamak için Baudrillard okunması gerektiği kanaatindeyim. Baudrillard emekle karakterize olan dönemin kapandığını, gidişatı belirleyen şeyin gidişat olduğunu söylemişti, işte, makineler, ve 21. yüzyılda akıllı makineler, tesisler, kurumlar kurulmuş ve tıkır tıkır işliyorlardır, dolayısı ile iktidar da ortadan kalkmış gibi görünüyor, bunun yerine gidişattaki rollerini içselleştirmiş bireylerden oluşan tüketim toplumlarını görmekteyiz, bir gösteri toplumu vardı ve bu da sanal ortamlarda "beğen" avcılığına dönüşen bir hal aldı, insanlar artık bir yüze bakmaktan ziyade bir ekrana bakıyorlar, hislerini mimiklerinden değil imojilerden anlamaya çalışıyoruz, (Buna da şükür:)
Ancak Baudrillard batı medeniyetinin yanlış sapağa saptığı konusunda uyarır, çünkü ne yazık ki dünyanın dört bir yanına ihraç edilen batılı burjuva modeli tüketici bir modeldir ve dünyaya geri döndürülemeyecek korkunç zararlar verir, diğer yandan ulus-devletleri ve bireyleri rekabete zorlayarak gerilim yaratır, kolonyalizm artık askeri güç kullanmak yerine postkolonyalizmle azuluslu şirketlere yerini bırakmıştır ve dünya ticaretinin üçte ikisi bu azuluslu şirketlerin elinde, üçte birini ise aralarında yaptığı ticaret oluşturuyor.

Baudrillard'ın değindiği pek çok konu var, bunlar arasında özneyle nesnenin yer değiştirmesi, tersine çevrilebilirlik, hipergerçek, gerçeğin sanallık tarafından yutulması, bir hakikat olarak beliren hakikatsizlik, dünyanın belirsizliği ve yenibilinemezcilik, simulasyon, aşırı fenomenler, kötülüğün şeffaflığı, arzu çağı, dişil baştan çıkarma gibi konulara değinilebilinir.. 

Saturday, September 28, 2024

Moral // ke

Biraz moral kazanmak için şu pratikleri, eylemleri anımsamakta fayda var. İnsan hakları derneği, uluslararası af örgütü, sınır tanımayan doktorlar, sınır tanımayan gazeteciler, taş atan çocuklar için adalet çağırıcıları ki ağırlıklı olarak entelektüel ve sanatçılardan onbine yakın imza toplanmıştır, hepimiz ermeniyiz diyen onbinler.. beşbinbeşyüz etkinlikle iki yıl süren gezi sürecinde sendika-org bizi binlerce etkinlikten haberdar etti. Yunanistanda anarşistler "total freedom" diye pankart açtı ki bunun anlamının genişlediği bir dönemdeyiz, yani dağdan taşa, kurttan kuşa kadar.

ke

Ruh // ke

"Ruh Yetingendir."
Arthur Schopenhauer
aldığından fazlasını veren,
verdiğinden fazlasını alan bir ruh,
rüzgarlara, akıntılara, girdaplara kapılır,
yalpalar, sarsılır, susar, siner, saklanır, ortaya çıkar,
düşer, yükselir, hem güler, hem ağlar,
anlam arar, kendini arar, hakikati arar,
bulduğu da olur, bulamadığı da,
hallenir, dellenir, delirir, akıllanır, akıllanmaz,
suç işler, günah işler, sevap işler,
bazı şeyleri hemen affeder, bazı şeyleri hiç affetmez,
hastalanır, yorulur, geberir, yıkılır,
dua eder, meditasyon yapar,
ayağa kalkar, canlanır, iyileşir,
küllerinden yeniden doğar,
anımsadıkları, unuttukları, unutmadıkları, unutamadıkları,
inandıkları, inanmadıkları, inanamadıkları,
bazen karanlıktır, bazen parlar,
gece başkadır, gündüz başka,
sağlığı kardeşleri olan zihin ve bedenin sağlığına bağlıdır,
ilgi duyar, özen gösterir, rüyalar görür, hayaller kurar,
didinir, didişir, sarılır, ilişir,
dileyen ruh, dilenen ruh,
isyan eder, kabullenir, ihanet eder, intikam alır,
sevgiye, öfkeye, korkuya, dehşete kapılır,
bir bakmışsın dibi boylamış,
bir bakmışsın havalara uçmuş,
siyah-beyaz olabilir, renkli, rengarenk olabilir,
mücadele eder, kavga eder, silahlar kuşanır, savaşır,
yener, yenilir, barışır,
bazen hafif hissettirir bazen ağır gelir,
değerli de hissettirebilir, değersiz de,
nazlı, çatık kaşlı, gururlu, küskün, pişman,
sakin, neşeli, üzgün, yaban, uysal, mülayim, sert,
onarır, oynar, uydurur, üretir, yaratır,
şarkı söyler, şiir yazar, dans eder,
eşi vardır, ikizi vardır,
sihirlidir, büyülenir, gizemlidir, maskeler kullanır..
sever, kendini, onu, Onu ve sevdiğinin sevdiği her şeyi...

Köksal Erdenoğlu 

Tedarik // ke

Dünyayı anlamak istiyorsan dünyanın dilini, yaşamı anlamak istiyorsan yaşamın dilini, doğayı anlamak istiyorsan doğanın dilini, kültürü anlamak istiyorsan kültürün dilini, Tanrıyı anlamak istiyorsan Tanrının dilini, gerçeği anlamak istiyorsan gerçeğin dilini öğrenmek gerekir. Felsefe, bilim ve sanat bu dilleri tedarik ederler.

ke 

Patates // ke

vay be patatesin güney amerikada 400 çeşidi varmış, patates deyip geçmemek lazım, bir kilo et elde etmek için harcanan şeyle 40 kilo patates elde ediliyormuş.. 

Friday, September 27, 2024

Yazı Yazmak // ke

yazı yazmak:

kinaye, ironi, s/empati, boncuklar, baloncuklar,
anlayış, bekleme, anlayış bekleme,
zıplama, birleştirme, çıkmaz, çıkar çıkmaz, çıkarım,
birin kökünü alma, ikinin kökünü alma, mit,
eksi birin kökünü alma, eksi ikinin kökünü alma, gizem,
sınırlandırma, sınır ihlali, infilak, taarruz,
sabotaj, komplo, komple,
zerre, can, ceset torbası, fermuar, morg, tabut, mezar,
oda, koridor, bağlantılar, labirent, kopukluklar,
iki arada bir derede, şafak, günbatımı, geceyarısı,
yarımay, merih (ateş rengi), yıldızlar,
"güneşe yazı yazılmaz, yazılan yazı da bozulmaz",
ufuk, barış, dostluk, aşk,
mizah, mizaç, alaca, karanlık, şeytan,
buse, ışıltı, melek, gökkuşağı,
gölge, kanat, yâr, kur,
yasemin, ıhlamur, tarçın, üç yapraklı yonca,
yağmur, yaprak, elmas, yunus,
(:eşsiz bir tebessüm:)
tutku, akıl, yelken, yeke,
Kırmızı, kara, ışık, ateş,
hakikat ise kor, büyük tanrı küçük tanrıyı yutar,
provokasyon, "joy"stick,
shame, to be, let it be, response, n/ever, perhaps, allways,
milat, yaşam, atak, katık,
kırık, yamuk, eğri, zikzak, düz, düzgün, değil belki,
hızlı, yavaş, yüksek, alçak, değil belki,
yalnız katıldığın bir panayır, d/evrim,
beleş kahır, kral ve soytarı,
davet, sofra, yudumlama, minnet,
nefes, tazelenme, bayatlama, insan olmanın ağrısı,
günah, ihtiras, sevap, masum,
ihtiyaç, lüks, çarmıh, süreksizlik,
blöf, rest, hiç tanımadığın bir yer, iyi tanıdığın bir yer,
derinlik, yüzey, akut, kronik,
uymaktan uydurma, belki keşke, değil belki,
kesin, anlatı, hafıza,
hikayeyi geriye sarma, ileriye sarma,
pause, play (game must go on), stop,
yürüme, yalpalama, düşüş,
?,
parantezi, ünlemi, noktası, virgülü, üç virgülü,,,
kristal, tohum, hücre, çekirdek, öz,
C, O, H, x, y, z<ke, 99, 666, 777, 1001,
on numara, onbir numara, onikiden vurma,
karavan, karavana,
saklambaç, tombala, teğet, d/okunma,
13, 14, 19, 29, 153, 207, 360, on, off,
of, uf, fü, ıh, hıı, haha,
hıhı..
ke

Din-Politika-Ekonomi-Sanat-Bilim-Felsefe

vicdan, merhamet, ebediyet dinin konusudur, eşitlik, özgürlük, kardeşlik politikanın, ihtiyaçlar ekonominin, ifade etmek ve etkilemek sanatın, bilmek ve dönüştürmek bilimin, anlamak ve kavramak felsefenin..

Oradan Buradan Şuraya // ke

1.

Parçalanmış Olmanın çaresi Birleşmiş İnsanlar olmaktır. Aradığımız kişisel tarz yerine birleşmiş olmayı imleyen ritüeller olmalı belki de. En son punk'ların br iğne fabrikasındaki protestolar üzerine üzerlerine taktığı çengelli iğne gibi. Ve punk'lar tanımlı olmayı reddedip "kendi" olmaya, "kendi hayatlarını yaşamaya" önem verirlerdi. Lakin çelişkisizlik, pür olmak, steril olmak, nihai çözümler falan modernliğin takıntılarıdır: belirleme!
2.
Tüm uzamların sınırsızlığında seyrelen veya yok olan anlam ve değerlerin çaresi sınırlandırmaktır. bir mum bile karanlıkta yol almaya yetebilir ama gözlerini de alacak şekilde her yönden gelen ışık görmeyi engeller.
3.
Klinikte özellikle bitkileri inceledim.. hani sosyalistken dünya yaşamını ne kadar gözardı etmişsek, meseleyi sadece hayvanlar olarak ele almak da eksik ve sığ bir yaklaşım, bitkiler, mantarlar, virüsler, kristaller, her bir kayanın mikro düzlemde bir parmak izi var, gezegenler, uydular, karadelikler, pulsarlar, galaksiler.. bir kere en başta şunu gösteriyorlar, evrende insan idrakinden başka bir estet var.. ve şiirle ilgilenen bir arkadaşım daha doğanın estet olarak çok etkili, güçlü yanları olduğunu söylüyordu..
4.
Topu topu bir küre olan aydan sınırsız manzara: bir tepenin arkasından mı doğmuş, baktığın esnada bulutlardan bir kısmı mı geçiyor üzerinden yoksa yoğun nemden dolayı hareli mi olmuş ya da hilalle çalım satması mı güzel, mehtaptaki şahane yansıması mı.. dolunayken güneşten nöbeti devralamasına ne demeli.. kışın, sarısıyla bembeyaz karı maviye boyaması bir mucize değil mi.. gündüz beyaz olan yarımayla gecenin de ötesinde.. ya da form estetinin dışında, karanlık yönünün hep aynı olması bir anlam esteti mi doğuruyor..

5.
Adorno, normallik öldürür derken, faşizmi normal olarak algılayan bir halk olduğu için bunu demişti.. içinde yaşadığımız süreçte, tüketici canavarlığı normal, delirmek için iki sağlam sebep daha var, yabancılaşma ve parçalanma.. (ben nopnormali özlüyorum, nop, işte, no problem demek.. np'yi de severim, Mathilda, Natalie Portman)
ke

Gizem // ke

Bir anlamda dünyayı dünya yapan şey insandır. Ursula Le Guin de benzer bir şey söylüyor, nesneleri özne kılan insandır. Dünya biz olmasak da var olur elbette ama dünyanın dünya olduğunu bilemez, biraz gizem katarsak varolanın varolduğunu bilemez. Uhrevi duyguları en çok uyaran şey gizemdir. Dünyanın olduğu gibi olması bir gizemdir.

ke 

Zübeyde Hanım // ke

Hayatta pürüzsüz ve net bir akış sağlamak çok zor bunu anbean yaşıyoruz ve her türlü sürtüşmeden uzak durmamız lazım. Çünkü sürtüşme katsayısı arttıkça, insanın harcadığı güç de artıyor. En kötüsü de bütün üzüntü ve öfkeyi de gereksiz yere harcıyoruz. Savaşta ölen çocuklara üzülmeye, mağdur insanlara kederlenmeye, katledilen ağaca, kıyılan kediye köpeğe, kanadından vurulan kuşa ağlamaya, başımızdan eksilmeyen onca dertle baş etmeye takatimiz kaldı mı!? Dünyada onca şeye üzülüp öfkelenirken ve kendi hayatımızda olanlar da cabasıyken, harcadığımız ömür israfından başka ne/dir!? Hiç bir kimseye ve hiç bir şeye olduğundan fazlasını anlam olarak yüklememek ve yüklenmemek dengesini esas almamız en sağlıklı olanı. Canımız yanıyor, bir düş kırıklığı erozyonuna uğruyoruz ve kendimizi hayal bile edemediğimiz, o güne kadar savunduğumuz tüm etik kavramların zedelendiği bir konumda buluyoruz ve defalarca tecrübe ediyoruz. Değmeyecek herşeye ve hiçbir şeye. Yorulduk çokkk yorulduk ne gereği var daha da yorulmaya yaşamak n/için!?

Dünü aratıyorsa yarın ve herşeye rağmen bir kırıntıda bile huzuru tadabiliyorsak, gün o kırıntının huzurunda demlensin bize yeter de artar bile..
Zübeyde Hanım
Sosyalistler yaşam kutsal değildir, onurlu yaşam kutsaldır derlerdi, şu dünyayı, yaşamı ve insanı tüketici, yok edici, tahrip eden halimizle onurumuz oldukça zedelendi, lakin diğer tüm canlıları da birey olarak alsak bile insanın farkı "kişi" olabilmesindedir, yaşamının bir anlamı olabilen bir canlı insan..
ke

Ne Durumdasın? Xöyle Böyle // ke

Ne Durumdasın? Xöyle Böyle...
"İnsanlara değil, durumlara aşık oluyorum." Amy Winehouse
İnsanları sabit bir kişilikle kategorize etmek yerine artık plastik, esnek kişiliklerden bahsedebiliriz, şöyle bir durumda pasif bir nihilist, şöyle bir durumda etkin bir nihilist, şöyle bir durumda bencil, narsist, şöyle bir durumda özgeci, şöyle bir durumda muhafazakar, şöyle bir durumda devrimci, şu durumda bilgili, düşünceli, başka bir durumda bilgisiz, düşüncesiz, şöyle bir durumda seven, şöyle bir durumda nefret eden, duruma göre agresif, depresif ya da uyumlu, sakin, şu durumda kendisi olan, şu durumda maske kullanan, şöyle bir durumda uçan, şöyle bir durumda dibi boylayan, bazı durumlarda mutlu, huzurlu, bazı durumlarda mutsuz, huzursuz, şöyle bir durumda türlü türlü kimlik sahibi, şöyle bir durumda kimliksiz.
Eklemek gerekirse, insanların değil, durumların düşkünlüğünden ya da yüceliğinden bahsedilebilir. Durumlar da genellikle olumlu ya da olumsuz empoze edilmiş şeylere, taşınan zihniyete, beğeni ve zevklere, tercihlere, koşullara ve ortamlara bağlıdır.

ke 

Hayat // ke

Hayat bir orkestra gibi olmalıdır. Hayat birçok boyuttan oluşmalıdır.

Bilgi ödünç alınır, anlamaksa size aittir. Anlamak sizden doğar, o sizin çiçeklenmenizdir. O tamamen size aittir. Bu yüzden bir güzelliği vardır ve sizi özgür kılar. Osho
hayatla ilgili olarak, herkes mülayim, sade yaşayamaz, o zaman da hayat çok yavan olurdu bence, ama buna ilişkin bir sır var, bu da mesela bir arkadaşın gezgin olur, diğeri deli olur, biri uçlarda yaşar, biri özgeci olur, tüm hayatını fedakarlığa yatırır, biri çalgı çalar, biri dans eder, biri çapkındır, diğeri müptela olur, biri kafayı çeker, bazıları ruh eşini bulur, bazıları köyde yaşar, bazıları acı çeker, bazıları yalnız kalır, yazanı var, okuyanı var, yürüyeni, duranı, geri döneni, kanatlanıp, uçanı var.. bence bu kafayla herkesin çocuğu olmasına da gerek yok, eğer arkadaş olabilmişsen tüm bu hikayeler sana katılabilir ki her hayatın da ufak tefek günahları olur herhalde, yaz onları da deftere..

ke

Mayıs / Haziran / Temmuz / Ağustos // ke

Evimizde babamların nakliyecilik yaptığı dönemden kalan iki kalın tıp kitabı gelmişti, isimleri manidar; semptomdan teşhise, teşhisten tedaviye. Çağdaş iki semptomdan bahsedelim; ruhsal bağışıklık sistemimizin zayıfladığına işaret eden tetiklenmek ve toksik ilişkiler, düşünceler ve davranışlar. Uzunca bir dönem toksik düşünceleri dile getirdim, bir amacım vardı, mevcut gerçekler ışığında insanları rahatsız etmek, bunun kişisel bedeli de alternatif argümanlara tahammülsüzlük ve bir rahatsızlık oldu elbette, ancak böyle bir yol izlemem, insanlara ve insanlığa karşı hissettiğim yer yer nefrete varan olumsuz düşünceler gözümüzün önünde duran şeyi yıllarca görmemi engelledi, yani Mayısa emek ve eşitlik dersek, Hazirana da birey ve özgürlüğü yakıştırırsak, gözümüzün önünde duran şuydu, gelecek etik harekete Temmuz diyelim, Temmuzun konusu dünya ve kardeşlik olabilir. Şöyle düşünüyorum, belki de modernliği aşmak için onu tamamlamamız gerekiyordur. Her halükarda Ağustosun oldukça sıcak geçeceğini öngörebiliriz.

ke 

Anadolu // ke

ANADOLU

Bana suyumu, ekmeğimi veren
Böğrüm
Çiçeklerim, kuşlarım
Islıklı yollarım
Atalarım
Dilim, damağım
Anadolu
Rüyalarım, masallarım, hayallerim
Gizlerim, gizemlerim
Irmaklarım, denizlerim
Parmaklarımla dokuduğum kilimlerim
Rüzgarlarım, sislerim
Dağlarım, tepelerim
Yamaçlarım, uçurumlarım
Yumuşak karnım
Düşünceli hallerim
Ufuklarım
Köylerim, şehirlerim, muhitlerim, yörelerim
Medeniyetler beşiği, çocuğumun beşiği Anadolu
İnce belli bardağım, tavşan kanı çayım
Aslan sütü rakım
Türkülerim, dualarım
Türbelerim, camiilerim
Tövbelerim, sevaplarım
Eyvallahım
Saygım
Sevgim
Nazlım, asaletim
Aşkım, kara sevdam
Toprağım
Uğruna can verdiğim
Canıma ruh verdiğin
Horonum, halayım, semahım
Bulutlarım, umutlarım
Kovuklarım, soluklarım
Başaklarım, fındıklarım
Fakirliğim, zenginliğim
Kayıklarım, takalarım,
Sofradaki balıklarım
Sazım, sözüm
Kısrağım
Gözbebeğim
Miras aldığım Anadolu
Miras bırakacağım Anadolu
Taptım sana bir kere
Dola kolunu belime
ke

Odaklanmak // ke

Bir insanın kendine odaklanması normal, (çocuklar ve gençler hariç) aşırı odaklanması ise anormaldir. Kişisel gelişim kitapları bu durumu kışkırtır, çok daha karmaşık olabilecek sorunlar için sorunun ve çözümün sizde olduğuna inandırmaya çalışırlar. Böyle yaparak da sizi bir çeşit izole ederler. Adam gibi bir sosyoloji kitabı okumanın daha ufuk açıcı olabildiği durumlar vardır. Böyle yaparak insanlar en azından kolektif bir bilinç, bir zihin olabildiğini öğrenebilirler.
Eğer bir kıyıdaysan, bir şeyi kıyısından seyrediyorsan, aynı kıyıda olan ve o şeyi kıyısından seyreden biriyle birlikle izleyebilirsin. Beraber film izlemek gibi. Bazen insan kendi hayatını bile kıyıdan izleyebiliyor.
Bazen eşsiz bir sevince varan bir yolu en etkili mayalayabilen şey acıdır.

ke 

Tanrım // ke

Tanrım!
Mevlânâ “Tanrı’yı bilmek anmaktan iyidir” der.
Bu şekle ilişkin bir önermedir, Tanrıyı içeriğe ilişkin olarak bilmek iddialı bir yaklaşım, uğraştığım konu olduğu için farklı yorumlar olduğunu biliyorum. getirilen en önemli eleştirilerden biri antropomorfik tanımlara sahip olduğudur. Kimbilir belki de Derridanın dediği gibi Onu da bırakmalıyız, olduğu şeye, şey olmayan bir şeye.
İbni Arabi diyor ki oluş Onun aynadaki yansımasıdır, oluşa sınırlı vakıf olabiliriz ki bu sadece yansıması, ben de şöyle tamamlamıştım, O da o aynadaki sır olsa gerek.
Cibran Tanrı herkesin kendi tahayyül ve tasavvuruna bağlıdır diyordu, "Tanrı katında her biriniz tek tek bilindiğiniz gibi, Tanrı'ya ilişkin bilginizde ve dünyayı kavrayışınızda da her biriniz tek başınıza olmak zorundasınız."
Yine Buddhaya sormuşlar, Tanrı var mı, gerçek var.
Hakikat tek midir? Tek ise, nedir o? Mutlak hakikat bağlamında hakikat hakikatsizliktir diyor Derrida, Deleuze da mutlak hakikat yoktur, anlam ve değerlerle ilgili olarak insanların layık oldukları hakikatler vardır.
Ben Allah aşıklarını, dostlarını mümkün olarak görüyorum. Namaz için de mesela bir ibadet şekli değildir, ibadete hazırlanmaktır deniyor, ibadet geniş anlamıyla yaşamaktır denebilir. Tarikatlar (gidilecek yol, izlenecek usul) Onunla ilgili, Ona ve hakikate yakınlaşmakla ilgili yorumlara sahiptir.
Cibranın Tanrıya yaklaşımı ise, ben Senin dününüm, Sen benim yarınımsın, ben Senin topraktaki kokunum, Sen benim göklerdeki çiçeğimsin ve Biz güneşin önünde birlikte gelişiriz şeklinde. İslamda Hidayet denilen İrrasyonel işaretler almak diye bir mevhum var. Böyle olunca Onun hem biz (her şey) olduğu ancak bizden farklı bir şey de olduğu gibi irrasyonel bir tanım makul geliyor bana.
Spinoza Tanrıyı doğa olarak görüyor, İsaya göre Tanrı sevgidir. Oshoya göre sevgi Tanrıdır.
John Berger, hayat bileylenmiş bir bıçak kadar ince, gerisi Tanrı derdi.
Mantık, etik ve estetiğin aşkın olması Tanrının varlığına delalet eder deniyor.
ke
-- -- -- --
Tanrı ne bir şeyden yanadır, ne karşısında. Artık olandır o.
Tanrı yararcı değildir. Tanrı bir bayram armağanıdır, karşılık beklemeden yapılan bir bağıştır, bir platin külçesidir, sanatsal bir benzetmedir, hafif bir şekerlemedir.
Yürek Söken
Boris Vian
-- -- -- --
Tanrı. Ancak bu temel birlik geçmişe aittir; artık öyle değildir. Varlığını değiştirerek kendini tamamen ve bütünüyle parçalamıştır. Tanrı öldü ve onun ölümü dünyanın yaşamı oldu.
Philipp Mainländer
-- -- -- --
Tanrı seninle oynamıyor.
Tanrı sen olarak oynuyor.
Mooji
-- -- -- --
Hayatta olsa bile, sanatta ne felsefe vardır, ne etik, hatta ne de estetik. Sanatta sadece duyumlar ve onlar hakkındaki bilincimiz vardır. Tanrı bizim duyumlarımızdan biridir.

Başıboş Bir Yolculuktan Notlar, Fernando Pessoa 

Siborg // ke

Siborglarla, siborglar aşka gelene kadar uğraşacağız herhalde.. humanizm insanmerkezci görülüyor ve eleştiriliyor, humanizmin bir ayağı yeniliğe açık, bir ayağı muhafazakar ve anlaşılır eleştirilere sahipler, diğer ayağı ise tutucu, argümanları incelemek yerine yadsıyorlar, denebilir..
ke

Yan Değiniler // Ludwig Wittgenstein

Kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. Çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. Çünkü...