Bazen paylaştığım bir alıntı üzerine düşünüyorum, geçenlerde anksiyeteden bahseden bir alıntı şöyleydi Engin Geçtan'dan: “İnsan geleceği düşünmeye başladığı andan itibaren, yaşamakta olduğu cenneti terk edip anksiyete dünyasına adım atar; üzerine kaygının gri tonu çöker, hırs dürtüsü oluşur, mülkiyet başlar ve düşünceden yoksun, yabanın keyifli hayatiyeti kaybolur.”
bir başka açıdan gelecekle ilgili şu söylenebilir, insan gençken birini, birilerini sevmenin peşindeyken yaş aldıkça bizatihi yaşamı ve yaşamayı sevmeye başlar, yaşadıkları ona hayatın değerini öğretmiştir ve çektiği acılar en küçük zevklerin bile daha büyük algılanmasına yol açar, yani huzursuz bir haz arayışı yerine, huzur, dinginlik ve özgürlükle gelen gelecekle ilgili olumlu bir vizyona sahip olabiliriz..
ancak bir endişe türü daha var ki, bu da insanlığın dünyayı ve yaşamı, tür çeşitliliğini artarak tahrip etmesinden duyulan endişe.. kişi bununla birey olarak karşılaşırsa (bir kaç yalnız kurt müstesna olmak üzere) bunun ağırlığı bireyi ezip geçer, bu endişeyi ortak endişe olarak tanımlamalıyız, kaygı, tehdit eden, risk yaratan bir belirsizlik olduğu zaman hissettiğimiz duygudur.. aslında postmodern insan bu konuda yeteri kadar kaygı sahibi değil ama gidecek başka gezegenimiz olmadığına göre, küresel iklim değişikliği ensemizde boza pişirirken, bunun artacağını öngörebiliriz..
ke
No comments:
Post a Comment